Nursen Öztürk, Eğitim Sen Antalya şubede yıllarca mücadele etmiş ve artık emekli olan gerçek bir sendika emekçisi. 1977 yılında küçük bir köyde başladığı sınıf öğretmenliğini 32 yıl devam ettirdikten sonra emekli oldu. Kendisiyle, kadınların güçlenmesi ve sendikal harekette etkin olma sürecini deneyimleri üzerinden konuştuk.
Siyasallaşma sürecinin nasıl başladığından bahseder misin?
Ben öğretmen olduğumda TÖBDER vardı. Mesleğe başladığım ilk yıl oraya üye oldum. Kurulduğu yıl önce Eğit Sen ardından da Eğitim Sen üyesi oldum ve emekli olana kadar Eğitim Sen üyeliğim devam etti. Bu arada Eğit Der'in Antalya'daki kuruluş çalışmalarına da katıldım. Kurucu durumundaki 5-6 kişinin içindeki tek kadın olarak yoğun çalışmalar gerçekleştirdim.
Ben öğretmen okulu çıkışlıyım. O dönemde sol hareket içindeydim. Öğretmen olduğum yıl Antalya'da TSİP üyesi oldum 80'e kadar da bu parti içinde çalışmalar yürüttüm. Sanırım asıl siyasallaşmam parti çalışmalarıyla gerçekleşti. Kadın çalışmaları ile de ilk kez partide tanıştım. Bu beni çok etkilemişti. Örneğin, evli erkek üyeler, ev içinde eşine şiddet uygularsa bu durum bir topluluk önünde konuşuluyor özeleştiri veriliyordu. Ayrıca o dönemde Demokratik Kadın Derneği'nde yönetim kurulu üyeliği yaptım. Özellikle gecekondu bölgelerindeki kadınlarla çalıştık. İlk kadın çalışmalarım o dönem başladı benim. Politikleşme ve güçlenme sürecimde bir rol modeli hatırlamıyorum ama kimi engellerle karşılaşsam da ev ortamındaki sol hava, ezilenlerin yanında olma eğilimi beni etkiledi ve kişiliğimi, ideallerimi belirlememde destek oldu. Ayrıca eşim de benim politik çalışmalarımda önemli bir destekti. Hatta ben bazı etkinliklerden uzak durursam o beni itekler ve içinde yer almam için cesaretlendirirdi.
70'lerin ikinci yarısında bir kadın için bir siyasi partiye üye olmak ve orada çalışmalarını yürütmek kolay olmasa gerek. Bu nasıl gerçekleşti?
Benim ailem aslında demokrat bir ailedir ama bilirsin böyle ailelerde de çocuklara 'aman ha sakın hiçbir eyleme bulaşma' denir. Ama ben bir biçimde kimi zaman hiç haber vermeden bu çalışmalarda yer aldım. Açıkçası çocukluğumda bugünleri hazırlayan bir atmosfer vardı. Örneğin bizim geleneğimizde sofrada yemeğin en güzel yeri, etin en güzel yanı erkeklerin tabağına konurdu. Ben çok küçük yaşlarımda bile sürekli bana karşı çıkardım. Öğretmen olduktan sonra da hafta içinde köyde kalırdım ama hafta sonları mutlaka Antalya'ya gelir ve parti çalışmalarına katılırdım. Babam bu çalışmalara gitmemi istemezdi ama bunların hepsinden sonradan haberi olurdu.
Sendikada hangi görevleri aldın?
Eğit Sen döneminden başlayarak yönetimlerde görev aldım. Eğit Sen döneminde kadın sekreterliği yoktu ama ben Basın Yayın Sekreterliği yaparken asıl olarak kadın komisyonu ile ilgilenir, kadınları örgütlemeye çalışırdım. Eğitim Sen sürecinde de 3 dönem kadın sekreterliği yaptım. Bunun dışında yine Eğitim Sen'de işyeri temsilciliği, genel merkez delegeliği gibi görevleri de üstlendim. Eğit Sen kurulduğunda sendikal çalışmalarda yer alan fazla kadın üye yoktu ve ben Eğit Der zamanından beri örgütlenme çalışmalarının içinde yer aldığımdan olsa gerek doğrudan yönetimlerde görev almaya başladım. Yönetimde görev almam gerektiğine inandığım için bulundum. Mümkün olduğunca hiçbir gruba dâhil olmadan bağımsızlığımı korumaya, birleştirici olmaya özen gösterdim. Özellikle ilk dönemlerdeki çalışmalar gerçekten çok heyecan verici idi. Hiçbir fedakârlıktan kaçınmazdık, köyleri kasabaları gezerken her örgütlediğimiz öğretmenle mutlu olurduk. Sendika içindeki grupsal aidiyetlerimiz hiç sorun olmazdı. Birlikte iş üretmenin mutluluğunu yaşardık, o kültürü aldığım için gurur duyuyorum.
Bu süreçte ev içinde ne tür sorunlar yaşadın?
Kendime 'şanslı' demek istemiyorum çünkü bu şansı kendim yarattım diye düşünüyorum. Ev içi işlerin paylaşımı ve çocuk bakımı eşimle benim aramda hiç sorun olmamıştır. Oğlum yeni doğduğunda annemden destek aldık, ardından da kreşe gitti. Eşim de ben de mücadele içinde olduğumuz için sıklıkla yalnız bırakmışızdır onu. Bu nedenle oğlumdan gelen sitem ve serzenişler beni üzmüş, içime dert olmuştur. Oğlum neredeyse hep kendi kendine büyümüştür. Yaptığım çalışmalardan dolayı hiç pişmanlık duymadım ama keşke başka türlü olsaydı diye düşünmüyor değilim. Ne mutlu ki büyüdükçe oğlum da mücadelemizin haklılığını anladı, bizim mücadelemizin toplumun ve onun iyiliği ve geleceği için olduğunu fark etti.
Sence bir kadın olarak güçlenme serüvenin nasıl gerçekleşti?
Evet bazı kişilerin önemli rolü var ama bence beni güçlendiren ve bilinçlendiren 'sürecin kendisi'dir. İçinde bulunduğum örgüttür. Ben sendikal üyeliğimin başında 'kota' uygulamalarına karşı çıkarken, iki yıl içinde dönüştüğümü gördüm. Çünkü baktım ki kadınlar yarışa erkeklerle aynı noktadan başlamıyor. O günlerde toplumsal anlamda eşitsizliğimizin farkına vardım. Bu açıdan sendikam bana çok şey öğretti. Beni geliştirdi, bilinçlendirdi.
Kadın sekreterliğin sırasında ne tür etkinlikler gerçekleştirdin, bunları yeterli buluyor musun?
Kadınlarla ve kadın komisyonu ile gerçekleştirdik her yaptığımızı. Çünkü tek başına mümkün değil. Kadınları örgütleyebilmek için yalnız toplantı ya da eylemleri düzenlemekle kalmadık, yemekli buluşmaları ve diğer sosyal etkinlikleri de önemsedik. Kadınlar açısından dokunmak, bir 'merhaba' çok önemlidir. Ben kadın üyelerle iyi sosyal ilişkilerimi görev anlayışıyla değil doğal bir şekilde yerine getirdim. Ancak gördüm ki kadın çalışmaları gerçekten çok zor. Toplantılar için belirlediğimiz saatler bile sorun olabilir, çünkü kadın üyelerin çoğunun evlerinde bekleyen çocukları ve diğer sorumlulukları var. Çıkıp gelemiyorlar, bu sorumlulukları eşleriyle ya da başka birisiyle paylaşamadıkları, karşı çıkış durumunda belki de bir boşanmayı göze alamadıkları için, bazen de ekonomik koşulları yetersiz olduğu için sendikal etkinliklerden uzak duruyorlar ne yazık ki. Ancak kadınlar bir kere güçlendiklerinde ya da inandıkları bir mücadelenin içinde yer aldıklarında sonuna kadar direnip önemli cesaret örnekleri sergileyebiliyorlar. Bunu özellikle pantolon eyleminde çok somut olarak gözlemleme şansı buldum.
Yine de yapmak istediklerimin tamamını gerçekleştiremedim, az sayıda kadınla komisyonlarda sınırlı işler yapabildik. Her ne kadar çalıştığım yönetimlerde bir engelle karşılaşmadıysam da destek de görmedim. Kadın sekreterlerini ve komisyonlarını kendi hallerine bırakma eğilimi var çoğu yönetimde. Kendi çalışmalarımda kadın komisyonundaki arkadaşlar dışındakilerden destek görmedim. Kimi zaman işyeri temsilcileri bile, sekreterliğimizin çalışmalarını üyelerimize duyurma konusunda isteksiz davranmışlardır.
Sendikada kadınların güçlenmesinde olumlu rol modellerinin de önemli olduğuna inanıyorum. Ancak özellikle de yerellerde, kadın üyelerin etkinliklere katılımının güçlü kadın liderlere bağlı olması bence çok önemli sıkıntı yaratıyor. Çünkü o güçlü lider kadınlar bir nedenle sendika yönetimlerinden uzak kaldıklarında diğer kadınlar da uzaklaşıyorlar ve sendika içinde etkin kadın hareketleri oluşturmak neredeyse olanaksız hale geliyor. Kadınlar arası bilgi ve deneyim alışverişi kopukluğa uğruyor. Her yeni kadın sekreteri ile yeni baştan başlamak, tekrar kadın üyelere ulaşmaya ve onları sendika içinde üretken hale getirmeye çalışmak çok enerji tüketici. Bu nedenle kaydettiğimiz yol konusunda bir parça karamsarım.
Tabii Eğitim Sen'in kadınlar ya da kadın üyeler için yaptıkları, kurultaylar, tüzük değişiklikleri, kota uygulamaları, 8 Mart ve 25 Kasım günlerinde gerçekleştirilen etkinlikler asla küçümsenemez. Bu çalışmalar yalnız sendika içinde bir dönüşüm yaratmak için değil aynı zamanda ülke içindeki kadın hareketinin güçlenmesi açısından çok önemli. Ancak, bu kadar çaba ve verilen emeğin ardından erkek egemen zihniyetin daha fazla dönüşmesini umuyor insan ister istemez. Her şeye rağmen tamamen umutsuz değilim, başka kadınların geleceğine ve bu mücadeleyi devam ettireceklerine inanıyorum. Bu arada benimle böyle bir söyleşinin gerçekleştirilmesi bile çok olumlu bir gelişme. Biliyorsun genellikle başkanlarla yapılır bu tip söyleşiler. Bu nedenle çok teşekkür ederim. (NEÜ/EÜ)
______________________________________________________________________________
* Bu söyleşi Mart 2011 tarihli Eğitim Sen Kadın dergisinde yayınlandı.
* Nilgün Eroğlu Üstün, Eğitim Sen Genel Merkez Eğitimcisi