“Peki sadece 'Uşşaki tarikatı şeyhi Fatih Nurullah Sakarya’nın Akyazı ilçesinde 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismardan tutuklandı' cümlesine mi yayın yasağı gelmiş? Konuyla ilgili başka cümleler de yasak kapsamında mı?”
Soru sosyal medyadan…Aşağıda okuyacaklanız da cinsel tacize uğramış çocuklardan... Şimdi büyümüşler, ancak çocukken yaşadıkları kabusu yazabilecek yaşa gelmişler. Peki nasıl gelmişler? Muhtemelen bir çoğumuz bunu tahmin edemeyiz... Sadece onlar biliyor. Dinleyelim, biz de bilelim...
-Lanet olsun. Tacize uğradığımda 12 yaşındaydım ve kimseye anlatamadım. Biz kadınların artık tacize, tecavüze uğramayacağı zaman, ne zaman gelecek?
-Ben de sekiz yaşındaydım amcamın oğlu taciz ettiğinde. Aradan 12 yıl geçti hala onun yüzünden vücudumda yara izleri var, hepsini ağlama krizleri geçirirken, kabuslar görürken, farkında olmadan yapmışım, yapıyorum da.
-8 yaşındaydım tecavüze uğradığımda. Çocukluğumu elimden almışlardı. Okul yolunda olaydan üç gün geçtikten sonra anlatabilmiştim anneme, ağlamıştı. Benim için ağlıyor sanmıştım, hamile kalırsam ihtimaline ağlıyormuş. Ailemden sadece annem biliyordu. Yıllarca nefretle baktı bana..
-Anne olduğumda 9 yaşımdaydım. O küçücük yaşımda kardeşime annelik yapmakla görevlendirildim. 12 yaşımda sabah 8 akşam 8 mesaisi ile işe başladım. Kazandığım hiçbir parayı 1 kuruş dahi olsa harcayamadım. Çünkü tüm paramı elimden aldılar. Tacize uğradığımda 13 yaşındaydım…
-Kaç kere yazıp sildim, sadece biraz rahatlamak istiyorum, bu yük bana çok ağır geliyor, tacize uğradığımda 9 yaşımdaydım annem ve babam evde değildi, o gece büyük kuzenim gelmişti bize "bakması" için, gece tek yatmak istemedim sanki olanları hissetmiş gibiydim….
Sosyal medyada bunlara benzer onlarca cinsel istismar anlatısı var. Hatta bu tarz anlatıların altındaki yorumlarda “10 yaşımdayken...”, “8 yaşımdaydım…” diye başka başka cinsel istismarlar ekleniyor. Sıra sıra sıralanıyor acılar, travmalar...
Anlıyorsunuz ki, İstanbul Sözleşmesi’nin karşıtlarının iddia ettiği gibi ortada öyle çok büyük bir “kutsal aile” yok.
Aileler, okullar, Kuran kursları, cemaatler, parklar, okul servisleri, Türkiye’deki çocuklar için güvenli değil. İstismar suçlarını işleyen erkeklerin büyük çoğunluğunda “Askeri de, polisi de, yargıyı da bir şekilde hallederiz” zihniyeti var.
Suçları açığa çıksa da bir şekilde korunacaklarını ya da “ucuz yırtacakları”nı düşünüyorlar. Neden düşünmesinler? Mahkeme kararları ortadayken hem de.. Ya bir hafta tutuklu kalıp çıkıyorlar ya da "bir kravat takıp" iyi hal indirimi alıyorlar.
Onlardan biri de “Uşşaki tarikatı şeyhi Fatih Nurullah”…
12 yaşında çocuğa istismardan tutuklandı. “Dinin” arkasına sığınıp suçunu örtmeye çalıştı, başaramayınca çocuğun ailesine para teklif etti. Tam da olması gerektiği gibi kim bilir aile hangi zorlukları göze aldı da istismarın peşini bırakmayınca, tutuklandı.
Fatih Nurullah, oturup kendi suçunu ya da taciz ettiği çocuğun neler yaşattığını düşünmek yerine “Aman basın duymasın” diye endişe etti, haberlere erişim yasağı getirildi. Kendisi veya avukatı hiç utanmamıştır herhalde bunu talep ederken.
Hatta sosyal medyada bu durum protesto edildi. Neydi o cümle.. Ha şu:
“Uşşaki tarikatı şeyhi Fatih Nurullah Sakarya’nın Akyazı ilçesinde 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismardan tutuklandı” cümlesine mi yayın yasağı gelmiş? Konuyla ilgili başka cümleler de yasak kapsamında mı?”
Biz çervemizde gördüğümüz her çocuğa eşit mesafeden yaklaşıp yeter ki anlattıklarını dinleyelim. bianet erkek şiddeti çetelesine göre 2020'nin ilk sekiz ayında erkekler aralarında oğlanların da olduğu en az 181 çocuğu istismar etti. O 181 çocuk, duyulanlardı, sesleri.. Çocuklar susmuyor, anlatıyor. Sonrasında durumu takip etmek büyüklere ve yetkili mercilere kalıyor..
Bu ülkenin çocuklar için güvenli bir yer olmasını istiyorsak önce çocuklara kulak vermeli.. Bunun ilk adımı da sanırım "mağdur suçlayıcılığı" yapmamak. Ne kaybederiz?
Biraz da çocukları dinleyelim.
Yazının fotoğrafı
Bu sefer fotoğrafımız bir diziden, “Unbelievable”dan. Yani “İnanılmaz”.
Sosyal hizmetler kapsamında bir yurtta kalan genç kadına gece yarısı bir erkek cinsel saldırıda bulunuyor. Kadın durumu polise, yurt yöneticilerine anlatıyor destek istiyor. Ancak tam bir “mağdur suçlayıcılığı” ile karşılaşıyor.
Kadına inanmayanların büyük bir kısmı erkeklerden veya erkek aklıyla hareket eden az sayıdaki kadından oluşuyor. Anlatımlarına kimse inanmadığı için ifadesini geri çekmek zorunda kalan kadın, çocukluktan itibaren farklı koruyucu annelerce büyütülmüş.
Deyim yerindeyse tüm yaşamı mücadele ile geçen Marie’nin içinde bulunduğu psikolojik ve toplumsal zorluklar iki kadın dedektifin tecavüzleri araştırmaya başlamasıyla değişiyor.
Dizi cinsel saldırıya uğrayan kadınların yeniden mağdur edildiğini kanıtlayan yüzlerce örneği barındırıyor. Sonundaki mesajı ise tam hepimizin ihtiyaç duyduğu cinsten: Yaşasın kadın dayanışması... (EMK)