Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
Erkek şiddetinin ilk halini tanıyorsunuz zaten. “52 Hafta, 52 Erkek” dizisindeki diğer yazarlar anlatıyor zaten ama bu yazıyı okuyan biriyseniz siz de tanıyorsunuz.
Yalnızca cinsel şiddet değil o hal, ama en çok cinsel şiddet. Bir zamanlar emekli bir yüksek yargıç söz etmişti meslek hayatı boyunca önünden geçen dosyalardan. Baktığı dava dosyaları arasında görmediği tek örneğin oğlun babasına tecavüzü olduğunu söylemişti, onun dışında “aklınıza gelen, gelmeyen her şey” masasından geçmişti. (Onun da olmadığından emin değildi; mağdur böyle bir utancı karakola, mahkemeye yansıtmak istememiş, ya da korkmuş olabilirdi tahminine göre.)
Bu hal, kaba güç kullanımının her şeye hakkı olduğu ve "hayvani güdü"lerden kaynaklanan bu kendinden menkul hakkın vicdan ya da yasa ile değil ancak daha üstün bir güçle sınırlanabilmesi halidir.
Örneklere girip içinizi daha da kaldırmak istemiyorum. Alman birliğini demir yumruğuyla sağlayan Otto von Bismarck’ın “Güç haktır” sözü, minibüste şort giyen kız öğrenciye “tahrik oldum” diye saldıran gözü dönmüşten, sokakta kedi yavrusunu işkenceyle öldüren mahalleliye, sınıftaki kısa boylu, gözlüklü çocuğu itip kakan küçük zorbadan boşandığı eşini kadın sığınma evinde bulup öldüren katile kadar bu hali anlatır.
bianet’in “erkek şiddeti çetelesine” göre 2017’de en az 290 kadın kocaları ya da eski kocaları, babaları, abileri, erkek akrabaları ya da yakınlarındaki bir başka erkek tarafından öldürdü. Aynı şekilde 22 çocuk ve olay sırasında kadınların yanında olan/cinayeti engellemeye çalışan 34 erkek öldürüldü. 101 kadına tecavüz edildi. 247 kadın taciz edildi, 376 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu, 417 kadını yaralandı.Sayılar maalesef her geçen yıl artıyor ve bunlar da mahkemelere yansıyanlar; öyle öğreniyoruz, yoksa emekli yargıcın dediği gibi yansımayanları da var.
Mahkemelere geliyoruz. Özel olarak ilgi gösterdiğim bir dava vardı: 2011 yılında Mardin’de 13 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz eden, aralarında devlet görevlileri ve esnafın da bulunduğu 26 kişi, Cumhuriyet Başsavcısı itiraz etmediği için, en alt düzeyden, beşer yıl ceza almıştı.
Şimdi “Oralar zaten hep öyle” kafasında olanlar için bir başka örnek de Isparta’dan vereyim. Yıl 2012, 26 yaşındaki Nevin Yıldırım, kendisine silah zoruyla tecavüz edip hamile bırakan ve fotoğraflarını yayacağı tehdidiyle tecavüzü sürdüren Nurettin Gider’i av tüfeğiyle öldürüp kafasını kesiyor, köy meydanındaki kahvenin önüne atıyor.
Yaptığını onaylamak adına değil elbet, mahkemelerin kravat takıp tıraş olan tecavüzcülere, hırsızlara tanıdığı iyi hal hakları müebbet ceza alan Yıldırım’a uygulanmıyor.
Ayşe Arman “Bıyıklı Adalet” diye güzel biri isim taktı bu duruma. Şiddetin ikinci haline geliyoruz, yani toplumsal cinsiyet eşitsizliği haline. Bu hale en iyi örnek devlet yapılanmasının halidir.
Mahkemeler dedik ya, en üstten başlayalım.
Yarısını kadınların oluşturduğu Türkiye’de önceki yıllarda kadın üyeler ve hatta kadın başkan görmüş Anayasa Mahkemesi'nin 17 üyesinin tamamı erkektir. Yargıtay’ın başkan ve yardımcıları dışında, 20 ceza dairesinden 18’inin, 19 hukuk dairesinden 18’inin başkanları erkektir.
Danıştay Başkanı bir kadındır ama altındaki yönetim kademelerinde bir tek kadın yoktur. Yaklaşık 16 bin yargıç ve savcı vardır. Hâkimlerin yüzde 66’sı, savcıların yüzde 91’i erkektir. Yargı ile yasama arasındaki köprü, Yüksek Seçim Kurulu’dur; yüksek yargıçlardan oluşan 11 üyesi arasında bir tek kadın vardır. YSK’da Meclis’te grubu bulunan dört parti temsilcisi arasında da kadın yoktur.
1 Kasım 2015 seçimleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giren 550 vekilden 82’si kadındı ve bu da şimdiye kadar en fazla kadının yer aldığı örneklerdendir. 81 ilin 43’ünde kadın vekil yoktur. Yüzde 15 temsil oranıyla dünya Meclisleri arasında 91’inci sıradayız.
Meclis’teki 18 komisyondan birinin başında kadın vardır, o da dostlar alışverişte görsün diye kurulduğu izlenimi veren Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’dur.
Kabinedeki 25 Bakandan ikisi kadındır. 25 Bakan Yardımcısı arasında kadın yoktur. 81 il valisinden üçü kadındır ve bu şimdiye kadarki en yüksek sayıdır. 973 kaymakamdan 16’sı kadındır.
Devlet yapısı içinde kadınların karar alma makamında olduğu en iyi örnek Dışişleri Bakanlığı’dır; 239 büyükelçiden 43’ü, 20 genel müdürden dördü kadındır ve bu haliyle dahi yönetici konumdaki kadın oranı yüzde 18’dir. Geçmiş yıllarda müsteşar yardımcıları arasında kadın olmuştur, şu anda yoktur.
Eğitim şart ya… Milli Eğitim Bakanlığı’nda daha ilginç bir durum var. İlköğretimde kadın öğretmen sayısı (151 bin küsur), erkek öğretmen sayısını (115 bin küsur) geçiyor. Ama bakan, müsteşar, yedimüsteşar yardımcısı erkek; yalnızca bir genel müdür ve 81 il eğitim müdüründen ikisi kadın Eğitim Bakanlığı kademelerinde.
Devletin karar mekanizmalarındaki yöneticilerin yüzde 89’u erkek, yüzde 11’i kadın.
Özel sektörde durum ancak biraz daha iyi: kadın yönetici alanında yüzde 13 ile 43 OECD üyesi ülke arasında 41. sıradayız. Türkiye’nin altında Japonya ve Güney Kore var.
Sorun sadece fırsat eşitliğinde değil.
Ezilmiş ve eğitimden yoksun bırakılmış kadın, kızının da kendi izinden gitmesi için üzerine dayatılan düzenin, dayatandan ateşli savunucusu olabiliyor kimi zaman. Geçenlerde sosyal medyada bir örnek vardı. Anne, ablasının istediği bir bardak suyu getirmek için mutfağa hareketlenen oğlunu durdurmuş “Yarın geline de hizmet eder” diyerek, kızı kalkıp kendi almış suyu. Bu en hafif örnek, babanın kızına, oğluna tecavüzüne, işkencesine göz yummaya, onaylamaya dek gidiyor.
Bir iş arkadaşım anlattı. İstanbul’da, Yeşilköy’de evine girerken gözü sahildeki genç çifte takılıyor. Genç adamın genç kıza bağırıp tartaklaması kadın olarak ağırına gidiyor. Uzaktan müdahale ediyor “Ne yapıyorsun?” diye. Ve evet, doğru bildiniz, kız tersliyor arkadaşımızı “Sana ne, işine bak?” diye. Annesinin, teyzesinin, ablasının, abisinin gördüğü kötü muameleyi kanıksayan kız ve oğlan çocukları için “normal” o oluyor, onu benimseyip sürdürüyor.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği içselleşmiş bir konu, en ağır toplumsal sorun ve başa çıkmak hiç kolay değil.
Başka boyutları da var.
Kadın daha çok yoruluyor, çalışan kadın daha çok yoruluyor, evli ve çocuklu olup çalışan kadın en çok yoruluyor. Erkekler, şehirli, eğitimli, kendini eşitlikçi sayan erkekler dahi kadınların üzerinden gereğince yük kaldırmıyor. Annesi çalışan oğlan çocukların genel olarak ev ve çocuk işlerinde daha paylaşımcı, kız çocuklarının da daha özgüvenli, kendisini ezdirmeme eğilimli olduğu yolunda yaygın bir izlenim var ama.
Yalnızca davranışımızı değil, dilimizi de düzeltmemiz gerekiyor örneğin. Şimdiye dek hep “işadamı” dendi de, iş kadınlara gelince mi “iş insanı” oluverdi? Neden “iş kadını” demek bu kadar zor? Neden “bilim adamı” demek kolaydı da, “bilim kadını” demek zor geliyor?
Buradan erkek şiddetinin üçüncü haline geliyoruz: sesini çıkarmama haline.
Burada en önemli iş vicdan sahibi, özgürlükçü, eşitlikçi erkeklere düşüyor.
Vicdan sahibi, özgürlükçü, eşitlikçi erkeklerin, toplumsal cinsiyet eşitliği için kadınların yanında yer alması gerekiyor.
Hani, Nazım Hikmet’in “Annelerin ninnilerinden, spikerin okuduğu habere kadar” dizeleri var ya… İşte öyle, hayatın her alanında… (MY/ŞA/APA)
* Görseller: Kemal Gökhan Gürses
"52 HAFTA 52 ERKEK" YAZILARINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Bu kampanya Sivil Düşün AB Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. Bu kampanya içeriğinin sorumluluğu tamamıyla İPS İletişim Vakfı/bianet’a aittir ve AB'nin görüşlerini yansıtmamaktadır. |