İnsanlık tarihi, erkek egemen sisteme karşı kadınların mücadelesinin taridir, aynı zamanda. Bu mücadele toplu ya da bireysel şekilde yapıldı ve günümüzde en zirve halini yaşıyor. Günlük yaşamda sarfettikleri emek görülmeyen, sömürülen kadınlar, bilim, sanat, edebiyat gibi alanlarda da emeklerinin sömürülmemesi için mücadele ediyor. Rosalind Franklin de bu isimlerden biri. 20. Yüzyıldaki en önemli bilimsel başarılarından birine imza atan çalışmasına rağmen, uzun yıllar kendisinden hiç söz edilmemiş bir isim. DNA, RNA, virüs, kömür ve gafitinin yapılarının anlaşılmasında büük katkıları olan Rosalind Franklin’in hayatı 20. Yüzyıl erkek egemen sistemin, bilim alanında kadın emeğini nasıl sömürdüğünün de tarihine bir örnek.
Biyografi yazarı ve gazeteci Brenda Maddox, Rosalind Franklin’in hayatını ve bu hayat etrafında gelişen bu sömürüyü bir kitapta topladı. Sibel Sevinç tarafından Türkçeye çevirilen bu kitabı, Ginko Bilim yayımladı.
İngiltere'nin varlıklı ailelerinden birinin üyesi olarak doğan Rosalind Franklin'in hayatını ve mücadelesini anlattığı bu kitabına Maddox, “DNA’nın Kara Leydisi” ismini koymuş. “Kara Leydi” ismini, Rosalinda’nın DNA moleküler yapısı ile ilgili çektiği fotoğrafları kendisinden izinsiz alarak, kendilerine mal eden ve bu çalışma ile 1962 yılında fizyoloji ve tıp dalında Nobel Ödülü alan James Watson ve Francis Crick’e gönderme için kullanıyor Maddox.
Çocukluğundan beri bilime ilgi duydu
25 Temmuz 1920 yılında Londra’da Franklin ailesinin beşinci çocuğunun ikincisi olarak doğdu Rosalind. Çocukluğundan beri bilime ilgi duyan Rosalind Franklin, 11 yaşında dönemin İngilteresinde kimya ve fizik dersleri veren nadir kız okullarından olan St. Paul Kız Okulu'na gitmeye başladı.
1938 yılında Cambridge’de bulunan Newnham Koleji’ne gitmeye başlayan Rosalind Franklin, hem bilimsel çalışmalar yapacağı hem de İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcılığını yaşayacağı bir ortamda bulundu.
DNA’nın moleküler yapısı ile ilgili çalışmasını geliştirdiği döneme kadar pek çok başka bilimsel çalışmaya imza atan Rosalind Franklin, yanı sıra kadınların bilim dünyasında görünmemesine yönelik de mücadele etti ve erkek egemen sistemde kendisini var etmeye çalıştı. İki meslektaşının Rosalind Franklin’in tarihi önemdeki bu çalışmasını kendisinden izinsiz alarak kendilerine mal etmesi ve bunun üzerinden Nobel Ödülü almaları da bu var etme mücadelesinin boyutunu gösteriyor.
38 yaşında kanserden hayatını kaybetti
Yıllarca X ışınlarıyla ilgili çalışmalar yapan Franklin, 1956 yılında kansere yakalandı. 38 yaşında hayatını kaybetti.
Watson ve Crick, 1962 yılında Nobel Ödülü töreninde yaptıkları konuşmalarda Rosalind Franklin’den hiç söz etmediler. Laboratuvardaki meslektaşı Maurice Wilkins, konuşmasının başlangıcında ve sonunda iki kez onun katkılarından bahsetti.
Tarihin her döeminde pek çok şekillerde ortaya çıkan kadın emeğinin sömürülmesinin bir örneğidir Rosalind Franklin’in hayat hikayesi. Bazen ev içi emeğin görünmez kılınması, bazen bilimsel çalışmalarda yok sayılmaları şeklinde ortaya çıkıyor. Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünyada koronavirüse karşı mRNA bazlı ilk aşıyı bulan BioNTech şirketinin kurucu ortağı Dr. Özlem Türeci’yi “Uğur Şahin’in eşi” olarak nitelendirilmesi gibi başka bir ifade ile dile zühur edebiliyor. (FD)