Gerçeği bulmak/ anlamak istiyor muyuz?
Eğer gerçek bizi ilgilendiriyorsa Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu nasıl algılayabiliriz ve nasıl yorumlayabiliriz?
Sol veya sağ bütün siyasi yönelimlerin,düşüncelerini geliştirebilmeleri ve sağlıklı kararlar alabilmeleri için öncelikle bir gerçeğe dayanması ve kendi bakış açılarına (ideolojilerine göre de olsa) bir gerçek algısı olması gerekir.
Düşünce ve geleceğe yönelik geçerli bir öneri veya bir cümle, ancak gerçekle kurulan bu bağla anlamlı bir biçimde geliştirebilir.
Bunun dışında da geçerli bir yol olabileceğini düşünmek mümkün olabilir ancak, bunun bilinebilir bilginin dünyasında olabileceğini ya da "inanç dünyası" dışında bir yerde bulunabileceğini söylemek oldukça güç olacaktır.
Bu durumda, sol bir bakış açısıyla, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu gerçeği doğru olarak kavrayabilmek ve yorumlayabilmek için neler yapabileceğimizi gözden geçirmek gerekecektir.
Açıktır ki, Ergenekon Davası konusunda bilgi kaynaklarımız güvenilmez ve kolayca (ve hızlı bir biçimde) denetlenemez niteliktedir.
Gerçeği anlayabilmek, bulabilmek için güvenilir / doğru bilgi toplayabilme ve bunları doğru yorumlayabilme bakımından, bir çok sınırlılıkla karşı karşıyayız.
Ancak eğer koşullar bu nitelikteyse ve bizim de önümüzdeki olguyu anlama/yorumlama/değerlendirme ihtiyacımız varsa, bu gibi işlemleri gerçek dünyaya uygun/ gerçeği yansıtacak bir biçimde yapabilmenin yollarını bulmamız gerekir.
Bilgi kaynaklarımız genellikle gazete haberleri, resmi bir iddianame metni, bunlar üzerine yapılan çeşitli yorumlar gibi kaynaklardır.
Bu durumda, sol bir bakış açısıyla, Türkiye'nin bugün bu durumda, gerçeği doğru bir biçimde algılayabilmek ve doğru bir analiz yapabilmek için başvurabileceğimiz yollar neler olabilir?
Ergenekon Davası ile ilgili bilgileri, mevcut bilgimizle karşılaştırmak, diğer bilgiler/ yan bilgiler kümesi ile karşılaştırmak, geçmiş deneyimlerimizden yararlanmak, gerçeğin geçmişte nasıl oluştuğu bilgimizden elde etmiş olduğumuz sonuçlarla karşılaştırmalar yapmak, kullanabileceğimiz tekniklerden biri olabilir.
Bu tekniğin nesnel bilgiye ulaşmak için geçerli bir yol olduğunu savunmak zor olmakla birlikte, yaklaşık bir doğruyu elde etmeğe yardımcı olabileceğini düşünebiliriz.
Türkiye'de sivil ve askeri seçkinlerin, ya da ellerinde meslekleri gereği silah bulunması gerekenlerin, yani burjuva sınıfının devlet çalışanı olan bir kesiminin (asker ve sivil bürokrasinin) silahlarını, seçimle gelmişlere karşı iktidarı elde etme aracı olarak daha önce de kullandığı bilgisine sahipsek, Ergenekon Davası'nda iddia edildiği gibi, iktidarı benzer bir biçimde elde etme arayışının gerçek olabileceği inandırıcı bir bilgiye dönüşebilir.
Sol kesimde yer alanlar, seçimle gelmişler ve iktidarı ele geçiren seçkinler kim olursa olsun, bu tür bir darbe durumunda, her zaman (27 Mayıs 1960 hariç) en fazla zarara uğrayan kesim olmuştur.
Kürt etnik grubu, azınlıklar ve marjinal kesimler de, benzer biçimde iktidarı kaybedenlerle birlikte (bazı durumda daha da fazla) zarara uğramışlardır.
Diğer bir yöntem, olgunun doğası üzerinde akıl yürütmek, mantıksal çıkarsamalar yapmak olabilir.
Ancak bu durumda, artık nesnellikten iyice uzaklaşma, gerçeği görmek yerine, onu olmasını istediğimiz gibi yorumlama riski çok daha yüksektir.
Bu tür akıl yürütmelerde, ideolojik bakış açımız, önyargılarımız vb. varacağımız sonuçlarda çok daha fazla etkili olabilir.
Her politik olay, o politik ortamın bütün aktörleri tarafından benzer yöntemlerle değerlendirilir ve bu değerlendirmelerin sonucunda, bütün politik aktörler kendilerine göre pozisyonlar belirler ve kendileri için uygun politik manevra alanları oluşturmaya özen gösterirler.
Akıl yürütme/mantıksal çıkarımlar yapma yaklaşımında, "karşıt" veya "yandaş" politik aktörlerin pozisyonlarına bakarak "doğruyu bulmaya çalışmak" kolayca görülebileceği gibi, yanıltıcı da olabilecek bir yaklaşımdır.
Ergenekon davasında, "sol" olarak bilinen bir çok aktörün yaklaşımı, gerçeği algılamak için AKP, CHP, MHP gibi politik partilerin, ya da geçmişte sol düşünce pratik içinde bulunduğu düşünülmüş kişilerin, bu olayla ilgili politik konumlanışını değerlendirmek olmuştur.
Gerçeğe bu yaklaşımla ulaşılabileceğini düşünmek, kolay olmakla birlikte, sapılabilecek en yanıltıcı yol olacaktır.
Bilginin yetersiz ve güvenilmez olduğu bu tur durumlarda, gerçeği doğru olarak algılayabilmek için değilse de, gerçek olduğunu düşündüğümüz (ya da gerçeğe en yakın olabileceği kararına vardığımız) durumu değerlendirmekte izlenebilecek en tutarlı yol, belki de sahip olunan politik görüş açısından değil, insanlığın ortak kazanımları açısından en değerli, en fazla üstün tutulması gereken ilkeler/değerler/ölçütler açısından değerlendirme yapmak olabilir.
Bu tür değerlerin en yaygın olarak kabul görenin, insan hak ve özgürlükleriyle ilgili olanları olduğunu kabul edebiliriz.
İnsan yaşamının kutsalllığı, barışçılık, eşitlik ve özellikle kadın-erkek arasında eşitlik, baskı ve yönlendirme olmaksızın özgürce araştırma ve öğrenme, demokrasi ve toplumsal/politik sorunları tartışarak/müzakere ederek çözmek için gerekli kanalların açık olması, toplumun her kademesinin yönetiminin ve bu düzeylerde yapılacak politikanın diktacı ve buyurgan otoritelerin tekelciliğine kapalı olması, insanlar/etnik gruplar, dinler ve mezhepler arasındaki kardeşlik ve dostluk duygularının içtenlikle beslenmesi ve geliştiriliyor olması, çalışma hakkının insan onuruna yaraşır düzenlemelerle ile sağlanması ve buna benzer bir çok ilke veya değeri, değerlendirme ölçütü olarak kullanabiliriz.
Değerlerimiz, ancak değerlendirme aşamasında operasyonel olacaktır, ancak bu değerler bulunduğumuz konumu, bakış açımızı, etik standartlarımızı da belirlediğinden, gerçeği arayış yöntemimizi ve gerçeğe olan saygımızı da belirleyen öncüller konumundadır.
Eğer araştırmaya, gerçeğin ne olduğu ve bu tür bir gerçeğin sadece beni değil, içinde bulunduğum toplumu ve bütün insanlığı nasıl etkileyebileceğini göz ardı edebilecek bir yaklaşımla yönelmişsem, eğer gerçeğin ne olduğunu değil de önyargılarımın/ beklentilerimin/ düşünce kalıplarımın gölgesinde kalabilecek kadar körleşmişsem, artık yukarıdaki insanlık değerlerine de sahip olduğumu söyleyebilmem zorlaşmış demektir.
Bütün bunlardan dolayı, Ergenekon konusundaki pozisyonum, bir insan olarak ve olguları soldan değerlendiren biri olarak beni, nerede bulunduğumu belirleyen bir ağırlık ve önem kazanmakta...(AA/EZÖ)