Türkiye’nin kanlı ya da olaylı ya da gerilimli son beş, altı yılında her zaman onların adı anıldı. 159 ya da 301 duruşmalarında, Hrant Dink’i hedef haline getiren Agos gazetesinin önündeki eylemlerde ya da Dİnk’in katledilmesinde, Trabzon’da rahiplere, Malatya’da misyonerlere yönelik katliamlarda, elde bayrak yapılan darbe mitinglerinde, kaos yaratma amacındaki çetelere yönelik soruşturmalarda, cephanelik evlerde, bombalı saldırılarda… Hep onlar vardı. Pıtrak gibi çoğalıyorlardı.
Herkese dokunuyor ya da dokunulacak hedef haline getiriyorlar ancak bir tek onlara dokunulamıyordu. Kimisi için paşa, kimisi için avukat yazılsa da insanı vatanını sevmekten tiksindirecek bir ortak adla “vatanseverler” ya da “kuvvacılar” diye anıldılar hep. Bir ayakları hep devlet kurumlarındaydı. Emniyette, jandarmada, sivil bürokraside, üniversitelerde ve askeriye içinde örgütlülerdi. Kamuya dönük yüzleri ise kimi derneklerde ve medya kuruluşlarında ortaya çıkıyordu. Derken onlara da “dokunuldu”. Ergenekon denilen bir operasyonla gözaltına alındılar.
Şimdilerde doğru ya da yanlış birçok bilgi haber diye ortalıkta uçuşuyor. Bu haberlere dayanılarak çeşitli yorumlar yapılıyor. En iddialı olanları, “gladio” denilenleri oluyor. Hemen belirtmek gerek ki, bu yazıda ne bu “zanlıların” gladio olduğu ne de olmadığı tespit edilecek.
Bu malum şahısların gladio ile de bağlantıları olabileceği ihtimalini göz ardı etmediğimizi belirtelim, ancak bu gruba gladio demenin gerçek gladio’yu gizlemeye alet olmaktan başka işe yaramayacağı da su götürmez bir gerçektir kanımca.
Dolmabahçe mutabakatı
Giderek bir darbe ortamı hazırlanıyor görüntüsü veren günlerde, 4 Mayıs 2007'de siyasi belleğimize Dolmabahçe Mutabakatı olarak kazınan bir görüşme gerçekleşti. 27 Nisan muhtırasından bir hafta sonra, Başbaban Recep Tayip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt Dolmabahçe Sarayı’nda başbaşa ve sonrasında herhangi bir açıklama yapılmayan bir görüşme gerçekleştirdi.
Savcılığın 8 aydır yürüttüğünü açıkladığı "Ergenekonculara" yönelik operasyonun startı da zaten 8 ay önce Dolmabahçe’de verilmiş olduğu düşünülebilir. Bir gece yarısı kırktan fazla adrese aynı anda baskınlar yapan polis tartışmalı isimleri birer birer toplayıverdi. Gözaltına alınanların isimlerine ve gözaltı gerekçelerine bakılırsa son yılların en ciddi operasyonlardan birine imza atılmış durumda. Susurluk sürecinde ifadesi dahi alınamayan Veli Küçük de bu defa gözaltına alındı.
Bu operasyon neden yapıldı
Siyasi iradeden bağımsız olmadığı düşünülen bu operasyonda da hükümet kanadı Şemdinli’de olduğu gibi geri adım atmazsa Susurluk’tan günümüze dek uzanan çete oluşumlarının, çözümsüz kalan, ayrıntıları netleştirilemeyen, devlet iktidarı ve adalet arasındaki çelişkileri ortaya koyan suikast ve saldırıların -bir nebze de olsa- aydınlatabilmesi için bir fırsat doğmuş durumda. Eğer istenirse tabii. Bu konudan pek umudum olmamakla birlikte nereye dek gidilebileceğini göreceğiz.
Şimdilik gelinen aşamada ortalığa dökülen haberlere bakılırsa "Ergenekoncuların" Türkiye'de darbe yapılması için altyapı çalışmaları yaptığından, bu amaçla toplumda kaos, karışıklık ve paniğe yol açacak eylem planları hazırlığından söz ediliyor. Basındaki haberlere bakılırsa Ankara’daki Sıhhiye Otoparkı’nda bulunan bomba yüklü araç "Ergekonculara" aitmiş. Türk-Kürt çatışması çıkarmak için sahnelenen Mersin oyunu tutmayan "ulusalcılar" bu planı da olur olmaz gerekçelerle özellikle Bursa ve İzmir’in çeşitli ilçelerinde sokağa döktükleri kalabalıklara DTP binalarına ve Kürtlere ait iş yerlerine yönelik yağma eylemleriyle hayata geçirmeye çalışmışlar.
Peki "Bu operasyon neden yapıldı" derseniz, "Kuvvacılara" yönelik geniş bir tasfiye sürecinin başladığını söylemek için kahin olmaya gerek yok. İster çete, ister kuvvacılık, ister ulusalcılık -adı her neyse artık- taşınamayacak bir yük haline gelen bu oluşumun hiyerarşik düzenin dışına çıkmaya çalışarak derinlerdeki devletin yetkilerini kullanma açgözlülüğü göstermesi üzerine tasfiyesine karar verildiğini söylemek mümkün.
Bu tasfiyeyle de bundan sonra olması muhtemel kimi saldırı, suikast ya da kaos yaratacak olayların önüne geçilme amacı taşıdığını söyleyebiliriz.
Parasal kaynak
Operasyonun başlatılmasının sebebi, gazete manşetlerine yansıyanlara bakılırsa, ses getirecek bir dizi eylem hazırlığının hayata geçirilmek istenmesiymiş. Bu eylemler zinciriyle de ülke karışacak, siyasi bunalımların sonunda da “demokrasi” darbeyle bir kez daha tökezleyecekmiş. Bu anlatılanlar içindeki en önemli iddia ise kimi yazar ve siyasetçilere suikast planlarıydı. Bu planlarla ilgili öne çıkan en önemli ayrıntı ise hedefteki kişilerin isimlerinden çok bu suikastlara ilişkin parasal kaynak kanımca. Suikast yapılmak istenen kişilerin zaten özellikle de bu çevrelerce hedef haline getirildiği bilinen bir gerçek. Ancak yaklaşık iki milyon dolarlık bir kaynağın nasıl elde edildiği ya da bulunabileceği, finansörlerinin kim olduğu ya da yasal yollardan edinilemeyeceği açık olan bu kadar büyük paraların hangi yollarla bir araya getirildiği ise üzerinde durulması gereken bir konu.
İnternet'te Ergenekon
"Ergenekon" olarak bilinen bu örgütlenme aslında çok da yeni değil. Ya da en azından ismi öyle.1999 yılından bu yana içinde mutlaka Ergenekon ya da Türklük geçen çeşitli isimlerle açılan İnternet'teki sayfalarda bu oluşuma rastlamak mümkün. Hatta öyle ki, bu son operasyonda gözaltına alınanlarla birlikte ele geçirildiği söylenen örgüt manifestosu ya da kurallar silsilesine dek her şeyi en ince ayrıntısına dek İnternet'te bulmak mümkün. Buradan hareketle operasyonda gözaltına alınanların suça bulaşmamış olduğunu ima etmeye değil, sadece bu şahısların oturup yeni bir örgütlenme modeli inşa etmeye çalışmadıklarını söylüyorum.
Örgüt bu kadar değil
Ve elbette ki bütün örgüt bu kadar değil. Bunlar sadece örgütün sivil hayattaki kamuya dönük ve amaçlanan darbe ortamını sağlamak için çalışan ve tepeden bir emirle bir araya geldikleri su götürmeyen kişiler. Adları zaten hep biliniyordu.
Peki, bu belli isimlerle karşımıza çıkanlar peşine düşülen yapının bütünü müdür? Ya da emekli olmuş asker ya da sivil devlet unsurlarının, amaçladıklarını hayata geçirmede kendilerine biçtikleri rolleri tek başlarına gerçekleştirecek kadar güçlü olduklarına inanmalı mıyız?
Elbette "Ergenekoncular" da tıpkı kendilerinden öncekiler gibi devlet içinde birtakım kişi ve yapılarla ilişkili ya da işbirliği içindedir. Soru kimlerle olduğudur. Ardında daha pek çok halkası olduğunu bildiğimiz zincir şimdi ortalıkta duruyor. Burada önemli olan, “Acaba arkası gelir mi? Zinciri elinde tutanlar sadece bu kadarını mı feda etmeye razı oldu?” sorularına verilecek yanıttır. (AŞ/TK)