25-30 yıl öncesine kadar geçtiği topraklarda yaşayan bir milyonu aşkın kişiye hayat veren nehir, artık içinde hiçbir canlı organizmanın yaşamadığı, ağır metallerle yüklü pas renginde akan bir suya dönüşmüş durumda.
Yönetmenliğini, yapımcılığını ve dağıtımcılığını Nejla Demirci'nin yaptığı ve Ergene'nin 293 km'lik acı yolculuğunu teşhir eden Gündöndü adlı belgesel 22 Şubat akşamı !f İstanbul kapsamında gösterildi ve seyircilerce hararetle alkışlandı.
Sanayi atıkları
Yıldız dağlarından doğan ve Meriç'le birleştikten sonra Ege'ye dökülen Ergene'nin suyu Çerkezköy sanayi bölgesine ulaşmadan önce birinci sınıf su olarak kabul ediliyor. Çorlu'daki deri sanayisinin de atıklarını içine alan Ergene yoluna devam ederken ekolojik felaketlere sebep oluyor.
Bölgedeki üniversitelerin yaptığı araştırmalara göre özellikle tekstil ve deri sanayilerinin kullandığı yüksek miktardaki su, derin su kaynaklarını tüketmekle kalmıyor, bazı durumlarda atık sular aynı kaynaklara karışabiliyor.
Nehirde 80'li yılların ortalarından itibaren başlayan kirlenme önce balıkların topluca ölmesine sebep olmuş. Ergene'nin suyuyla yapılan sulama tarım ürünlerini sağlığa zararlı hale dönüştürmüş, endüstriyel atık kaynaklı kanser vakaları bölgede sık sık duyulur olmuş.
Yörede yoğun olarak yetiştirilip tüm Türkiye pazarına sürülen pirinç, buğday ve ayçiçeğinin bu durumdan nasibini almadığını kim söyleyebilir?
Bu arada geleneksel çiftçiliğin ölmesi için de eskiden kendi tohumlarını kullanan köylüye her sene ayçiçeği tohumu satın alma düzeni empoze edilmiş, yerli inek türlerinin verimliliği yok sayılarak dışarıdan getirtilen başka türlerle hayvancılığın da neredeyse yok olmasına sebebiyet verilmiş.
Acil çağrı
Filmde gördüğümüz kadarıyla tarıma elverişli alanlar söz konusu olmasına rağmen yetkililer bölgeye sanayi tesisi kurulmasına yönelik izni kolaylıkla vermiş.
1971 Ağrı doğumlu olup 1982-2001 yılları arasında Ergene ovasında yaşamış olan Demirci, belgeseliyle somut adımlar atılmasının aciliyetini kanıtlıyor.
Yıllardır kirlilikten muzdarip olan ama yetkililere ulaşamayan, seslerini duyuramayan bölge halkının desteğiyle çektiği filmde makam temsilcilerinin ve sanayicilerin yorumlarına yer vermek istemiş olsa da kendilerine bir türlü ulaşamamış.
Belgeseli seyrederken, şikâyetler ayyuka çıktıktan sonra kurulan devasa arıtma tesisinin göstermelik olduğu hissi kaplıyor içimi. Arıtma sonrası suyun tarımda kullanılabileceğini iddia eden yetkiliye rağmen tesis bahçıvanının kendi bahçesini şebeke suyuyla sulaması manidar değil mi? Ne de olsa, arıtma tesislerinin düzenli olarak çalışır vaziyette tutulmasının ne kadar masraflı olduğu malum.
Bu arada yıllardır çeşitli uzmanlar sudan örnekler alarak analizler yapıyor, sonuç hep temiz çıkıyor, fakat çekim ekibi bir atık bölgesini ziyaret edip çekim yapmak istediğinde güvenlik kuvvetleri nedense izin vermiyor.
Büyük şehirlere doğru göç hızlanırken evler boşalıyor, geleneksel köy hayatı sona ererken genç nesil düşük ücretlerle mevzubahis fabrikalarda çalışmak zorunda kalıyor.
Köylülerin sabrı tükeniyor, kendilerine yardımcı olmaya çalışanların da yetersiz performansları hayal kırıklığı yaratıyor; yurt dışından sağlanan ödenekler bir türlü somut projelere dönüştürülemiyor.
Kürt fobisi
!f kapsamında Cinemaximum Fitaş sinemasının nispeten büyük ve ferah, dört numaralı salonunda gösterilen Gündöndü belgeseli adını yöre halkının ayçiçeğine verdiği isimden alıyor.
Kalabalık salonda seyircilerin ilgiyle karşıladığı belgeselin yönetmeni gösterimin sonunda sorulara heyecanla cevap verdi ve geçtiğimiz günlerde Lüleburgaz'da iptal edilen ekoloji kurultayıyla ilgili gündem saptırmak için Kürt fobisinin alet edildiğini belirtti. Kendisine konuyla ilgili destek verenler arasında BDP milletvekili Sebahat Tuncer'in olması bazılarınca esas konu olan Ergene ve ekolojik sorunların konuşulmasına engel teşkil edebiliyormuş!
Her ne kadar günümüzde komşu Yunanistan binbir türlü sorunla baş etmeye çalışıyorsa da, ortak deniz Ege'de Ergene'nin sebep olduğu kirliliğe dur denmesi için AB'ye bir kez daha ihbarda bulunması gerekmez mi? (MT/HK)