Recep Tayyip Erdoğan, bir yıl önce bugünlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden süreçte Genelkurmay'dan ardı ardına gelen tepkiler karşısında şimdiki rahatlığından uzaktı.
O günlere kısaca geri dönelim:
Mecliste çoğunluğu bulunduğu için herkes AKP'nin adayını açıklamasını bekliyordu. Fakat beklentiler boşa çıktı, Erdoğan, olası tepkileri karşılayamayacağını düşündüğünden ve adaylık sürecinde demokratik bir tartışma yaşanmasını istemediğinden olsa gerek, son güne kadar bekledi.
Bu arada Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt 12 Nisan'da verdiği brifingde "Cumhuriyet'in değerlerine sözde değil özde bağlı" bir cumhurbaşkanı istediğini söyledi, hassasiyetini bildirdi.
Bir yıl önce Erdoğan sessizdi
Seçimin ilk turu 27 Nisan'daydı. 24 Nisan'da Erdoğan, Abdullah Gül'ü aday gösterdiklerini açıkladı. Erdoğan temkinliydi; "Türkiye Cumhuriyeti'nin en saygın konumunu tartışma konusu yapmadıklarını" söyledi; "sözde değil özde oluyor" dedi.
Genelkurmay, 27 Nisan'da bir "e-muhtıra" yayınladı; laikliğe yönelik tehditlerden bahsetti; "gerekirse tavrını net bir şekilde ortaya koyacağını" da ekledi.
Erdoğan akşam Büyükanıt'ı aradı, bu konuda ne kadar hassas olduklarını söyledi, bildiride yer alan olayları inceleyeceklerini vurguladı. Cumhuriyet mitingleri, bürokrasiden gelen tepkiler, medyanın eleştirileri karşısında Erdoğan sessizdi.
Bugüne gelirken çok şey değişti: 5 Mayıs'ta Erdoğan'la Büyükanıt Dolmabahçe'de buluştu. Ne konuştukları bilinmiyor ama o günden sonra ikisinin arasından su sızmamaya başladı. 22 Temmuz'da AKP iktidarını pekiştirdi; Cumhuriyet mitinglerine ve orduya yaslanıp seçime giren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yalnız kaldı. Deniz Baykal'a tepki gösteren, Kuzey Irak'a harekatı eleştirince ona sert şekilde cevap veren Büyükanıt üniversitelerde "türban serbestisi" hakkında bile konuşmadı.
Onun hakkında konuşmadığı Anayasa değişikliklerini Yargıtay Başsavcısı kapatma davasını açmak için bahane etti. Ama bir iki gün içinde anlaşıldı ki, Başsavcının arkasında ne Cumhuriyet mitingleri, ne medya -ve daha da önemlisi- ne de askerler var...
Bu durumu gören Baykal kaç gündür kapatma davası üzerine ne söyleyeceğini bilemeden kıvranırken, Erdoğan da kendini rahat bıraktı.
Erdoğan'ın rahatını emekçiler bozabilir
Gazeteci Ruşen Çakır, Ntv'de, kapatma davası açıldıktan sonraki günlerde Siirt, Batman, Şanlıurfa ve Mardin'i kapsayan bir gezide bulunan Erdoğan'ın değişimini şöyle özetledi: "Önce tedirgindi, sonra tepki gösterdi ve en sonunda sakinleşti."
Çanakkale'den İstanbul'a gelirkense Erdoğan bu davayı bir halkla ilişkiler kampanyasına dönüştürmeye kararlı olduğunu gösterdi.
Partililerin eşlik ettiği küçük mitinglerle, kupayı kazanan futbol takımının kaptanı edasıyla, vakur; demokrasiden, hoşgörüden bahsediyor. Seyit Onbaşı'nın imanından giriyor, İstiklal marşından çıkıyor. Başsavcının hamlesinin hukuken değilse bile siyaseten boşa çıktığından emin, muhalefeti çevirmiş olmanın rahatlığı var üzerinde.
Erdoğan'ın nobranlığında illa sevinecek bir şey gerekiyorsa, bir yıldan beri her şeyin üzerini örten laik-İslamcı kamplaşmasının yarattığı sisin dağılıyor olmasına bakılabilir. Şimdi sorun, sisin altından burnunu çıkarmaya başlayan emekçi hareketlenmesinin, özgürlük taleplerinin ne kadar büyüyeceği ve Erdoğan'ın rahatının daha ne kadar yerinde kalacağı. (EÜ/GG)