Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ öğretim yılı açılışında Kara Harp Okulu'nda "Harbiyelilere" seslendiği konuşmada anayasa taslağının nasıl olursa uygun olacağına dair birkaç not düştü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan taslağın hazırlamasına ilişkin süreci eleştiren rektörlere "işinize bakın" demişti.
Aslında Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasından sonra gelişen süreçte "30 Ağustos Zafer Bayramı" ve "Köşke çıkma" resepsiyonlarındaki "manevraları" dışında ordunun sesini epeydir duymamıştık. "Sivil" anayasa tartışmaları bürokratik elit, AKP, medya arasında tartışılıyordu.
İyi, kötü; hiç değilse bir tartışma zemini oluşmaya başlamıştı. "Taslak nasıl hazırlanır, nasıl hazırlanmaz?" "Sivil anayasa ne demektir?" soruları üzerinden taslağın hazırlanma usulü konuşulur olmuştu. "Sivil"in yalnızca "sivil"giyimli olan anlamına gelmediği filan da söylenmişti.
Bu arada "ordunun müdahalesi", "mahallenin müdahalesi"nden yeğdir diyen yazarlarımız filan oldu ama, sonuçta bu da ifade özgürlüğü kapsamı dışında düşünülemezdi .
Bugün anladık ki aslında bugüne kadar ordu konuşmamıştı... Başbuğ "etnik milliyetçiliğe anayasal güvence verilmesinin" muhtemel tehlikeleri, sakıncaları ve "olamazlığı"ndan dem vurdu:
"Bugün karşı karşıya kaldığımız bölücü terör hareketinin temelinde etnik milliyetçilik vardır. Hedefleri ise ulus devlet ve üniter devlet yapısının ortadan kaldırılmasıdır. Öncelikli hedef ulus devlettir. Etnik kimliklerinin anayasal güvenceye kavuşturulması sık sık ve açıkça dile getirilen temel husustur. Bu husus da Türkiye'nin ulus devlet yapısı ve üniter devlettir."
Hoş, "etnik milliyetçiliğe anayasal güvence verilmesi" ifadesiyle söylenmek istenen anlaşılıyor ama ifade kendi içinde muğlak, karanlık hatta... Yani diyor ki Başbuğ; "Anayasa taslağındaki madde 35'in ikinci alternatifinden sapmayınız."
Madde 35
Alternatif 1
(1) Devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.
Alternatif 2
(1) Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese, din ve ırk farkı gözetilmeksizin Türk denir.
Alternatif 3
(1) Vatandaşlık temel bir haktır. Kanunun öngördüğü esaslara uygun olarak bu statüyü kazanan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı babanın veya ananın çocuğu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.
(3) Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.
(4) Hiçbir vatandaş, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz.
Başbuğ'un bir nevi "uyarısından" herhangi bir etnik kimliğin "tanınması", ya da etkisiz hale getirilmeden ifadesi halinde "etnik milliyetçilik" yapılmış olacağı anlamı çıkıyor. İyi ama neden? "Şiddete" uzanan yolda, bir kimsenin evinde içinde doğduğu dile yabancılaşmasını sağlamanın, açlığın, yoksulluğun, itilmenin izlerini aramak yerine, şiddeti bir tür nedensiz olduğu varsayılan milliyetçiliğe yormak neden? Başbuğ konuşmasında Habermas'tan sözediyor. Ben de Heidegger'e gönderme yapayım, Martin Heidegger "dil varlığın evidir" diyor.
Peki anadil nasıl öğrenilecek?
"Türkçe'nin dışında, bazı etnik grupların kendi dillerini öğrenmek istemelerini kabul etmek ve bu isteğe saygı göstermek farklı bir durumdur; bu dillerde eğitim ve öğretim yapılmasını kabul etmek ise, çok başka bir durumu ifade eder" diyor Başbuğ. Peki ama nasıl öğrenecekler? Eğer buradan bir kurs açılması gibi bir olanak kastediliyorsa o zaman bu da eğitim kategorisinde telakki edilmeyecek mi? Yine engeller çıkmayacak mı?
Peki şimdi Başbakan Erdoğan ABD'den dönünce ne yapacak? Rektörlere takındığı kararlı tavrı orduya da gösterecek mi? Yoksa biz, "bir ileri iki geri" çatışma görünümündeki bir uzlaşma tarafından yönetildiğimize inanmak için bir neden daha mı göreceğiz?
Başbuğ'un "modernite-postmodernite" tanım ve karşılaştırmasına ise hiç değinmeyeceğim. Bu konuda bir değerlendirme okumak isteyenlere İsmet Berkan'ın bugünkü yazısını öneriyorum. (NZ)