Geçen yılın Mayıs’ında Bianet’te ‘’Seçimle Gelip Hiç Gitmeden İktidar Kalmak’’ adlı bir dizi yazım yayımlanmıştı. Yazılardan birinin başlığı ‘’Kamuoyu Yoklamalarının Çizdiği ve Çizemediği Çerçeveler’di. O yazıda kendime ve okurlara;
- Siyasi kamuoyu yoklamalarının, iktidarın oy kaybını tüm yönleriyle saptamıyor ya da saptayamıyor olması ne anlama geliyor?
- Bu durum, 12 Eylül’le kurgulanan toplumsal hedeflere yaklaşıldığı anlamına mı geliyor?
- Yoksa toplumun suskunlaşıp gerçek duygu ve düşüncelerini yansıtmak için seçimi beklediği anlamına mı? diye sormuş, yanıtlar için zamana gereksinim olduğu düşüncesiyle yazıyı bitirmiştim.
Şimdi aynı sorulara bir kez daha dönüyorum.
Geride bıraktığımız Mayıs ayı içinde yapılıp, sonuçları kamuoyuna açıklanan bir çok kamuoyu yoklaması var. Ama bu araştırmaların çoğunda, seçimde ‘oy kullanmayacağını’ söyleyenlerle ‘kararını vermediğini / kararını söylemek istemediğini’ belirtenlere rastlanmıyor. Sonuç, oyların partilere dağılımı biçiminde verilip sıfır toplamlı bulgular biçiminde açıklanıyor.
Biliyorum ‘sıfır toplamlı kamuoyu araştırması sonucu ne demek?’ diye soracaksınız. Hemen yanıtlamaya çalışayım. Seçim sonuçları ve partilerin kazandığı milletvekili dağılımları hep kullanılan geçerli oylar üzerinden hesaplanır. Sonuçta oy kullanan ve kullanmayanlardan bağımsız olarak toplam kullanılan geçerli oy sayısı, her zaman oran olarak 100’e eşittir. Dolayısıyla, toplam hep 100 ise, birilerinin kaybettiği kadar başkaları kazanıyor demektir. Bir başka anlatımla, oransal olarak kazanan yoksa bir kaybeden de olmayacak, veya kaybeden olmadığına göre kazanan da olmayacaktır.
Oysa, oy kullanmak gibi oy kullanmamak da bir seçmen davranışıdır. Kaldı ki ister siyasal ister toplumsal ilişkilerden söz edin, kazananlar kadar (sayısal / oransal olarak) kaybedenlerin de olduğunu söylemek, her zaman ve her durumda mümkün değil.
AKP 2002 seçimlerinde kayıtlı seçmenlerin yüzde 26,1’inin oyuyla tek başına iktidar olmuştu, 2015 Haziran’ında kayıtlı seçmenlerin yüzde 34,1’inin oyunu aldı ama tek başına iktidar olma şansını yitirdi. Bu yüzden Kasım seçimleri gündeme geldi ve Ahmet Davutoğlu başbakanlığındaki AKP, oyunu yüzde 42,4’e yükseltip yeniden tek başına iktidar oldu.
Bir partinin yitirilen iktidarını, üzerinden 150 gün geçmeden oylarını 8,3 puan arttırarak geri alması -sanırım- siyaseten övgüyle söz edilecek, ender görülen ve hakkında çok şeyler konuşulabilecek bir durumdur.
Belki bu kıymetli bilgileri Ahmet Davutoğlu bir gün altılı masayla ve toplumla paylaşır da, Türkiye’nin güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişine hız katmış olur.
AKP 2015’in Haziran’ından Kasım’ına kazandığı 8,3 puanlık oyun 5,9 puanını 2018 seçimlerine gelinceye değin yitirip, kayıtlı seçmen bazıyla oylarının yüzde 36,5’e gerilediğine tanık olduk.
Ama bu gerilemeyi, aynı seçimde kayıtlı seçmenlerin yüzde 9,7’sinin oyunu alan MHP’yle telafi edilerek, yeni yönetim sistemine geçişle pekiştirilip, Erdoğan ve AKP iktidarına yeni bir dönem daha eklenerek aşıldı. Ne var ki zaman durmadı ve her geçen gün müttefikleriyle birlikte AKP hızlanan oy kayıpları yaşamaya başladı.
Çünkü dönem, tüm orta ve alt toplumsal kesimlerden yeni ve hızla yaratılmaya çalışılan İslam burjuvazisi ve yandaşlara, sermaye aktarma dönemiydi.
Ekim 2020 ile Mart 2021’i kapsayan altı aylık dönemde kamuoyu araştırmalarına göre AKP’nin oyu seçmenlerin yüzde 31-34’ünün desteğine işaret ederken 2022’nin Mayıs ayında bu oran yüzde 23-28 aralığına gerilemiş görünüyor.
Ancak AKP’nin bu oy düzeyi, partinin 2002 seçimine katıldığında aldığı oyların gerisine düşmediği için, kendini hâlâ -yarınların da- iktidarı olarak ilan etmesine engel oluşturmuyor.
Beş Araştırma ve 2018 Seçim Sonuçları | 2018 Genel Milletvekili Seçimi | Açıklanan Seçim Araştırma Sonuçları / Mayıs 2022 | ||||
PİAR | SONAR | Metropol | AREA | KONDA | ||
AKP | 36,5% | 28,7% | 27,6% | 26,5% | 23,3% | 18,6% |
MHP | 9,7% | 6,9% | 6,1% | 6,5% | 6,4% | 4,8% |
46,2% | 35,6% | 33,7% | 33,0% | 29,7% | 23,4% | |
Seçmeyen | 13,7% | 16,4% | 15,0% | 19,0% | 20,4% | 35,4% |
Diğer Partiler | 1,7% | 9,6% | 10,5% | 6,2% | 5,8% | 3,3% |
HDP | 9,9% | 9,9% | 7,3% | 11,2% | 8,8% | 7,9% |
25,3% | 35,9% | 32,8% | 36,4% | 35,0% | 46,6% | |
CHP | 19,7% | 19,5% | 20,7% | 18,4% | 22,3% | 16,0% |
İYİ Parti | 8,8% | 9,0% | 12,8% | 12,2% | 13,0% | 14,0% |
28,5% | 28,5% | 33,5% | 30,6% | 35,3% | 30,0% | |
TOPLAM | 100,0% | 100,0% | 100,0% | 100,0% | 100,0% | 100,0% |
Türkiye’de siyasi kamuoyu yoklamaları yapılma hız ve yöntemleri gereği, her bir seçmenin araştırmada örnek seçilme olasılığının eşit olmaması nedeniyle, araştırma kabul edilebilir hata sınırları içinde gerçekleştirilebilir araştırmalar olmuyor.
Dolayısıyla bu tip araştırmalarla seçimde partilerin alacakları oy oranları değil ama, düzenli ve zaman dilimini kapsayan araştırmalar yoluyla seçmen eğilimlerinin değişim örüntü, biçim ve hızları konularında önemli ipuçları elde edilebilir.
Şu anda kamuoyu araştırmalarının Türkiye’de gördüğü işlev de, aslında bu olmalı.
X ya da Y partisinin oylarını düşük ya da yüksek ölçmek önemli değil. Önemli olan aynı model, yöntem ve teknikle, belirli aralıklarla bu araştırmaları yineleyerek değişimin yön, biçim ve hızını görebilmek.
Bu araştırmalardaki oy oranları sadece değişimin yönünü, biçimini ve belki de hızını görebilmek açısından kullanılacak bir araç. Ayrıca bu tip araştırmalarda yararlanılan model, yöntem ve tekniklerin de ayrıntılarıyla araştırmayı kullananlar tarafından biliniyor olması gerekir ki, doğru değerlendirme ve karşılaştırmalar yapılıp sonuca ulaşılabilisin.
Çünkü her araştırma modeli, yöntemi, tekniği kendine özgü avantaj ve dezavantajlar üretmenin yanı sıra bize, nasıl bir kitlenin / hangi kitle ya da kitlelerin eğilimlerinin ölçüldüğüne ilişkin veriler sunar.
Yukarıdaki tabloda yer alan araştırma sonuçları en son bilgiler olması (Mayıs’a ait) ve seçmeyenlere (oy kullanmayacaklara / kararsız seçmene) ilişkin verileri içermesi nedeniyle seçilmiş ve tablomuza alınmıştır. Bu sergileme bize, hem 2018 seçimlerine göre, hem de son bir-bir buçuk yıllık dönemde;
* AKP ve MHP’nin oy kayıp sürecine girdiğini,
* CHP’nin yerinde dalgalandığını,
* İYİ Partinin oy kazanım sürecinde olduğunu,
* Oy kullanmayacağını beyan edenlerle kararsızların azalmayıp arttığını gösteriyor. Ama oy oranları pek bir anlam taşımıyor.
AKP, genel milletvekili seçimleri bağlamında ilk ve önemli oy kaybını Haziran 2015 seçimlerinde yaşamıştı. Bu kayıp olağanüstü hâl ortamında yapılan seçimler ve Davutoğlu’nun başbakanlığında telafi edildikten sonra, AKP ikinci oy kaybıyla 2018 seçiminde karşılaştı.
Ancak bu kayıp önceden öngörüldüğü ve gerekli önlemler (MHP ile ittifak ve yeni yönetim sistemi) sayesinde iktidarı kaybetme riski yaşamadan atlatıldı. Şimdi AKP 2018’den itibaren başlayan üçüncü kayıp dönemini yaşıyor. Bunu yaşarken AKP hızla eridiğinin farkında ve seçmen kaybederken seçim kazanmanın yolunu bulmaya çalışarak tehlikeyi atlatmaya çabalıyor.
Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Elbette olabilir. Çünkü AKP ve müttefiklerinin kaybettiğini birileri kazanamıyorsa, seçmen sandıktan uzaklaşır ve düşük katılımlı bir seçimle, daha az oy daha yüksek geçerli oy oranına dönüşerek, aslında en çok kaybedenin -kayıplar başkalarına kümeli olarak yönelmediği için- kazanmasına bile neden olabilir. İşte erken ya da zamanında seçimin yanıtı da bu nedenle, iktidarın ve muhalefetin ‘kaybedeni var–kazananı yok’ durumunu aşabilme politikalarında yatıyor.
Erdoğan, AKP ve müttefiklerinin karşı karşıya olduğu bu iktidarı kaybetme sürecinin önüne geçmek için üç şeye güveniyor olabilir. Bunlar;
- İlk olarak Haziran–Kasım 2015 seçimleri sürecinde yaşanan sosyo-politik atmosferin ya da benzer atmosferlerin, seçmenleri yeniden AKP ve Cumhur ittifakına yönlendireceği olasılığı,
- İkincisi, dini inançları ve ideolojileri nedeniyle seçmenlerin AKP ve MHP’yi desteklemeye her durum ve koşul altında devam edecekleri.
- Üçüncüsü ise, yoksul bağımlılığı nedeniyle kitlelerin iktidarı desteklemekten kopamayacakları ve ellerindekini de kaybetmemek için iktidara destek olmaya devam edecekleri varsayımı,
şeklinde tanımlanıp özetlenebilir. Elbette iktidarın kadroları, sürekli sermaye aktarımı yapılan kesimler ve yandaşları, iktidarın sürekliliğini sağlama açısından sistemin başını çekmeye çalışacaklardır.
Muhalefet ise; alternatif politikalarını ve sorun çözücü gücünü göstererek, olmadığı gibi görünerek değil olduğu gibi seçmenin önüne çıkarak ‘hayır’ ve ‘evet’ dediklerini seçmene açık ve net anlatarak bu süreçte yol alabilirler.
Şimdi gelinen evrede Erdoğan Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamış, muhalefet ise bir karar aşamasında görünüyor. Acaba muhalefet ;
- Erdoğan adaylığını açıkladığına göre erken seçim kararı alınması gerekiyor. Biz muhalefet partileri olarak iktidara erken seçim kararının alınmasında her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzun bilinmesini isteriz. Seçimin kış ayları gelmeden, iktidarın uygun gördüğü bir tarihte (2022 sonbaharında) anayasal ve yasal çerçevesine uygun olarak yapılmasının önünde hiçbir engel yoktur,
- Erdoğan’ın seçimi 2023 ilkbaharında yapmak istemesine de destek verebiliriz. Ancak bu sadece seçim tarihini öne alma desteğidir. Çünkü ‘seçimin erken seçim kapsamında sayılıp/sayılmaması ile Erdoğan’ın adaylığının YSK kararına kalması’ konuları için iktidar muhalefetten destek isteyemez. Seçimlerin anayasal ve yasal çerçevelerine uygun olarak yapılmasına muhalefet partileri olarak katkı vermeye hazırız,
şeklinde bir açıklamayla sürecin netleşmesine katkı verirlerse, Türkiye’nin önünü görme şansı (iktidar ve muhalefet için de geçerli olmak üzere) artmış ve Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin önü az da olsa açılmış olmaz mı? (ST/APK)
GELEN SEÇİM 2022/ SEZGİN TÜZÜN
1/ Erken seçim ya da çözümsüzlüğün çözümüne doğru atılacak adım
2/ Erdoğan, AKP ve Cumhur İttifakı'nın kaybetmesi kesin; Peki kim kazanacak?