Geçen hafta şehrimize gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşılama yazısında “eniştemiz” kelimesini yazmadığımızı okuyanlar, yoksa “Eneşte,inişte mi?” diye sorunca HDP adayı Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın bir açılışta sarfettiği “Cumhurbaşkanı enişte, o şimdi inişte, 7 Haziran'da bitişte” tekerlemesi aklıma Erdoğan’a ikbal kapılarını açan Siirt’te okuduğu şiir gününü hatırlattı.
Enişte” teriminin isim babası bendim. Erdoğan o gün Siirt Havaalanı'na inerken bende indiği uçağa binip Ali Kırca’nın Siyaset Meydanına katılacak, ertesi gün de Hac farizasını ifaya gidecektim. İşte O gün Danışmanı olan Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma beni kendilerine tanıştırıp “İşte senin için Enişte diyen gazeteci” diyerek beni tanıştırmıştı.
Daha sonra Başbakan olarak Siirt’e ilk gelişinde Güres caddesinde Kültür Bakanı Hüseyin Çelik tarafından takdim edilmiştim. Dileğin ne diye sorunca “efendim yurt dışı gezilerinizde beraberinizde gazeteciler götürüyorsunuz, bir sefer de milletvekili olduğunuz şehrin bir gazetecisi olarak beni de alın, size yerden 10 bin metre yükseklikte bulutlar arasında l0 dakikada Siirt’in sorunlarını anlatma fırsatı verin” demiştim.
Recep Tayyip Erdoğan Belediye Başkanı seçildikten sonra Vatan caddesi üzerinde bir Elazığ’lının otelinde verilen iftara yemeğine davetli olarak katılmış, rahmetli Melle Şefik’in kendisine bir Battaniye armağan edilmiş, kendisinden kızımız Emine hanımın ailesiyle ilgili bilgi talep etmiş, O da “yarın sabah belediyeye gel, Beyaz masada kayınbiraderim Aliye haber vereceğim, o anlatsın demişti.
On yıl içinde her Siirt’e gelişinde kendisini dinledim, ama bir türlü yüz-yüze görüşme fırsatı olmadı. Bu sefer de öyle oldu. Hatta elle musafaha fırsatı da ortadan kalkmıştı. Çünkü çok sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı. Alana girmek için önce Tillo yolundan, ardından İş bankasına yönlendirildim. Arkasından Özgen caddesine dolandım. Oradan da Hükumet konağı caddesine yönlendirildim. Buradan da Erdef Oteli önüne gideceksin dediler. Nihayet içeri girmiştim. Etraf tenhaydı. Birkaç engeli atladıktan sonra gazetecilere ayrılan daracık koridorda beklemeye başladım. Tam üç saat ayakta durdum.
Arkamızda protokol bölümü, karşımızda hitabet kürsüsü vardı. Dinleyicilerin çoğunlukla kadın, çocuk ve öğrenci oldukları ve kenarlarda az sayıda erkek vardı. Ben tam saatinden önce oradaydım. Miting bir saat gecikmeyle başladı. Alanın boşluklarını gidermek için sık sık “lütfen izdiham olmaması için iki adım geriye çekilin" deniyordu. Bu, camilerde “safları sıklaştırın” demenin tam tersiydi.
Cumhurbaşkanı ve ailesi önce basın koridorunun önünden geçtiler. Arkalarından gelen hemşerilerimiz Ethem Sancak, Egemen Bağış, Osman Ören ve Afif Demirkıran’a hal-hatır sorduk. Diğerleri sağa sola bakmadan ve bazıları eşleriyle özel podyumdan kırmızı halıdan Defile gibi geçtiler. Aday gösterilmeyen bazı aday adayları da burada yer bulmaya çalışıyordu.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak ilk ziyaretinde vereceği müjdeleri herkes heyecanla bekliyor ve seçimin kaderine tesir edeceğini hesaplıyordu. Ancak klasik konuşmalarından birini yaptı. Protokola dağıtılan dört sayfalık özensiz “Gelişen Siirt” broşüründe 164 Milyonluk 54 yatırımın hiçbirinin adı bile yoktu.
Eskiden Cumhurbaşkanı gelmeden, herkesle toplantılar yapılır, fikir sorulur, hatta yazılacak pankartların sözleri de kararlaştırıldı. “Yiğit düştüğü yerden kalkar” deyimi böyle bir toplantının ürünüydü.
Bu duygular için de yorgun argın meydanı terk ederken ben de kendime soruyordum: Gerçekten “Enişte, inişte mi” mi?
Eskiden Recep Tayyip Erdoğan’la Güres caddesinde buluşurduk
Şimdi bariyerler arkasından ancak göz göze gelebiliyoruz. (CK/HK)