"Pardon ama biz bunca şehidi neden verdik? Eğer PKK'yı dağdan indirmek içinse... Belli ki yetmedi. Çünkü şimdi daha düne kadar teröristbaşı dediğimiz... Öcalan'ın otoritesine sığınılıyor, hatta taşeron niyetine kullanılıyor."
Hürriyet Ankara temsilcisi Enis Berberoğlu, Mahmur mülteci kampı ve Kandil'den 34 kişinin Türkiye'ye dönmesinin ertesi günü köşesinde böyle yazıyordu.
Hükümetin açılım adıyla başlattığı görüşme trafiği ilk kez somut bir adıma dönüşürken iktidarı şöyle eleştiriyordu:
"Sürecin devamı, ABD-Barzani'den gelecek yeni pakete, yani PKK yöneticilerinin teslimine, Avrupa'nın PKK üzerindeki baskısını artırmasına bağlı. Aksi halde bu süreç de tıpkı diğerleri gibi tarihin çöplüğünü boylar."
Bu öngörü gücü onu yayın yönetmenliğine taşıyan hasletlerinin başında geliyor olmalı.
Yerini aldığı Ertuğrul Özkök, PKK'nin Şemdinli'deki karakola saldırmasına saatler kala huzurlu bir lider arzusunu dillendirirken "Ben Kürt kelimesinin kullanılmasından korkmam. Ama Türk kelimesinin fazla telaffuz edilmesinden korkarım" diyordu.
Ama işte gazetenin logosunun altında "Türkiye Türklerindir" yazıyor. "Açılım" tazeyken bir süreliğine de olsa bayrakları indiren ana akım medya yeniden miğferini kuşanmakta tereddüt etmedi. Hürriyet de "amiral gemisi" olarak bir adım öne geçti, yayın yönetmeni sipere koştu ve Gediktepe'den bildirdi.
Tarih ve tekerrür
İmralı'da hapis PKK lideri Abdullah Öcalan'ın "yol haritası" hazırlıklarına hükümetin cevabı "açılım" olmuştu.
Barış umudu dile hakim olmuş, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin halkla ilişkiler makinesi de çalışmaya başlamıştı. Medya hızla yeni durumu benimsemiş, Kürt sorunu hiç olmadığı kadar açık konuşulur olmuş, ana akım medyada gazetecilik mesafesi belki de ilk defa belirginleşmişti.
Hava çabuk döndü, hükümet ve yargı Kürtlerin siyaset alanını daraltmaya, ordu yeniden hareketlenmeye başlarken sözün ve görüntünün gücü bir yıl bile dayanmadı. Yine tartışan gazetecilere dava açılıyor, yine siyasetçiler hapse tıkılıyor, yine önkoşul "terörist de" haline geliyor.
"1990'lara dönme korkusu" şimdi gerçek oluyor ve medya da bunu benimsemiş görünüyor. Ne Petrol Ofisi, ne Ergenekon; mesele Kürt sorunuysa ana akım medya, ordu ve hükümet ele ele tutuşuyor.
Propaganda
Medyanın bu denklemde işlevi incelikli bir dezenformasyonu kurabilmesinde saklı. Şemdinli'deki saldırının etrafını kuşatan vıcık vıcık duygusal dil, askeriyeden aktarılan kahramanlık hikayeleri, şiddet söyleminin egemen kılınması ve kaynağı belirsiz veriler istisnasız bugün tüm gazetelerin manşetinde.
Yağmur yağıyor, "gökyüzü de ağladı" oluyor. "Gazi anlatıyor: Komutanım izin verin takip edeyim".
Top tüfek önünde komutanlar, başbakan ve yayın yönetmeni sürmanşette. Türk bayraklarına bezeli tabutların önünde haykıran başbakan manşette: "Kazanamayacaklar".
Cümle kalın harflerle bitiyor: "PKK'ya gözdağı verildi." İç sayfalarda yayın yönetmenini bir topun yanında, gazilerle söyleşirken ya da helikopterde görmek mümkün. "İntikam almazsam dikili taş olayım", "devlet Gediktepe'de tek vücuttu", "Türkiye ayakta" ve böyle gidiyor...
Ne, neden, nasıl?
Peki ne öğrenmiş oluyoruz? 11 askerin boşuna ölmediğini, her şeyin olması gerektiği gibi yapıldığını, PKK'lilerin amaçsızca saldıran caniler olduğunu, devletin savaştan geri adım atmayacağını...
Oysa askerlerin neden öldüğünü Berberoğlu biliyor, sekiz ay önce köşesinde yazmıştı. Barzani ve ABD PKK'yle savaşmadı ve "paket çöpe gitti". PKK 1 Haziran'da saldırılarını yoğunlaştıracağını açıkladı. Genelkurmay iki gün önce PKK'nin saldırılarını yoğunlaştıracağını açıkladı. Şimdi çatışma yoğunlaşıyor. Bunu biliyoruz.
Şimdi hükümet ve ordu bunun üzerini PR çalışmasıyla örtmek istiyor. O yüzden Genelkurmay'ın web sitesi yeniden çalışmaya başladı. Başbakan bu yüzden belagatine sığınmakla yetinmeyin Gediktepe'ye tırmandı. Berberoğlu bu yüzden "kimseden davet almadan tarifeli uçakla Van'a gidip Şemdinli Tekeli karakolunun nizamiye kapısına" dayandı.
Kendi sözleriyle bitirelim: "Gazeteciliğin doğru zamanda doğru yerde olmak ve biraz da şansına güvenmek anlamına geldiğine bir kez daha iman ettim." Barış gerçeğin gücüne yaslanıyorsa, bu gazetecilikle çatışmaya yaklaşıp, çözümden uzaklaşacağız. Amen! (EÜ/EÖ)
______________________________________________________________________
Not: Berberoğlu Gediktepe'de AA muhabirine poz verirken taktik bir hata yapmış, bu yüzden diğer gazetelerdeki meslektaşları kendisini basit bir photoshop hamlesiyle kırpıp kadraj dışında bırakmışlar. Oysa İlker Başbuğ ve Tayyip Erdoğan'ın arasına girip omuz ya da belden sarılsaydı, kırpılması bu kadar kolay olmazdı.