Bugün Dünya Engelliler Günü. Dünyayla ismen bile olsa entegre olmak ne güzel! 40 yıllık engellilik süremde ne değişti diye bakınca, galiba konuşabilir olmak ve bunları burada yazabilmek diye düşünüyorum. Hiç değilse bizimle ilgilenen bir kurum oluşturuldu. Ne kadar uygulandığını bilemesem de engelli kadroları var işyerlerinin.
1974 yılında başladığım devlet memuriyetim sırasında, "engelli" kelimesi sanırım atletizmdeki bir çeşit koşuyu anımsatırdı çünkü böyle bir kavramdan henüz haberdar değildik. Çalıştığım kurumda hastalığım, engelim bir şey ifade etmiyordu. Kronik bir hastalığım olduğunu, bunun da rutin kontrollerle takibi ve tedavisi gerektiğini anlatamadığımdan, tedavim engellenip geciktirilmiş, biraz da baskıcı dönemin şartları gereği korkup sinmiş, sonunda ölümün kıyısından üç organ kaybıyla dönüp malulen emekli olmuş bir engelli olarak hayatım sürüyor.
Engelli insanların çektikleri zorluklar iki türlüdür. Bir yandan bedeninizle uğraşır, öbür yandan ruhunuzu iyi tutmaya çalışırsınız. Toplumun engelliye verdiği tepki genellikle olumsuzdur ve siz sürekli yüklenirsiniz. Örneğin kendisini çağdaşlığın öncüsü olarak sunan çalıştığım kurum ve evlenmek istediğimizde eşimin muhafazakâr ve son derece inançlı aile çevresi. İkisinin bakış açısı arasında pek de fark yoktu. Her ikisi de, istedikleri "hizmeti" alamayacaklarından endişeli ve sıkıntılıydılar. Zamanla, çok çabalayarak kendimi kanıtlama imkânı bulsam da, o zaman hakkımdaki düşünceler bana yardımcı olmak değil, onların ihtiyaçları üzerinden şekillendi; üstelik inançlı insanların "her şeyin Allah'tan geldiğine" olan inançlarına rağmen.
Oturamadığım yer sofrası, alaturka tuvalet, imalı sözlere, "Vah vah!"lara konu oldu. Bu nedenle çoğu zaman iletişimden uzaklaştım. Bugün 53 yaşındayım. Can sıkıcı tepkileri göğüslemek ve sorunlarımı tek başına çözmekte tabii ki çok yol aldım ancak resmi konular hala yaşamımı çok zorlaştırmaya devam ediyor.
Ülkemizde engelli kartı alabilmek için, tam teşekküllü hastanelerden, ciddi inceleme sonucu alınan heyet raporu ile engel derecenizi tespit ettirmeniz gerekli. Kartı vermeye yetkili kuruluş Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. Benim de alırken epey yorulduğum bu kart, bana göre ülkenin her yerinde, her şekilde geçerli olmalı. Oysa örneğin toplu taşım araçlarından ücretsiz yararlanmak için, Belediye Başkanlıklarına başvurup ayrı bir kart daha almak gerekiyor. Eğer oturduğunuz şehir değişirse yeniden başvuru yapıyorsunuz ya da belediyenin keyfi ister de kartın biçimini değiştirirse, siz yeniden yeniden... Burada belediyeler Başbakanlığa mı güvenmiyor?
Ha bir de... İstanbul'da yaşıyorsanız ve İETT özürlü kartınız varsa, gece 00.00'dan sonra geçersiz. Anlamadım neden? Galiba gezmemeliyiz, gezersek geç kalmamalıyız, kalırsak cezamızı çekmeliyiz. Sanki ülkede mimari engellerden, hantal bürokrasiden, bilinçsiz, beceriksiz yöneticilerden, insiyatifsiz çalışanlardan çektiklerimiz ceza değilmiş gibi.
Günün birinde Türk Hava Yolları'ndan indirimli bilet almak istediğimde, telefondaki görevlinin "Hangi uzvunuz eksik?" sorusuyla yüzleşmek zorunda kaldım. Görevlinin engelden anladığı buydu! Ben görünürde hiçbir uzvu eksik olmayan, yüzde 94 engelliyim ama maalesef biletimi internet veya acentalardan değil de illa ki THY ofisine giderek almak zorundayım.
"Engelli" arabamın yanlış kaydedildiği için birikmiş vergi cezalarını temizlemek, bunun için İstanbul-Ankara arası yolculuğunu göze alıp, orada emniyet ve vergi dairesi arasındaki yolu üç-beş kez gidip dönmek bana düşüyor. Eskiden daha fazla bulunan yüksek belediye otobüsleri, halen var olan rampasız yüksek kaldırımlar, bir çırpıda görünmesin de fazla kullanılmasın misali (Ankara metrosu örneği) kıyı köşelere saklanmış asansörler, kaç merdivenle çıktığınızı mücadeleden fark edemediğiniz üst geçitler, özürlü park yerlerine hiç umursamadan arabalarını park eden insanlar bugünün de çileleri.
Bir aya yakın Helsinki'de kaldım. Orada tek bir üst geçit görmedim ama sakat bir insan için sürücünün, kaldırımın üzerine usulca çıkıp arabadan inip, incitmeden ona yardım ederek arabaya bindirmesi gibi bir insanlık örneğine tanıklık ettim. Bu tanıklık, ülkemde herhangi bir semtin dar sokaklarında, elinde bastonu yürümeye çabalayan bir yaşlının üzerine üzerine manevra yaparak gelen sürücülerin pervasızlığını, alışveriş merkezlerinde engelli park yerlerine umursamadan park eden engelsizleri! görünce, acı tecrübeye dönüşüyor.
Başşehrinin göbeğinden adeta otoban geçirerek iyi şehircilik yaptığıyla övünen belediye başkanlarına sahip bir ülkenin insanı olarak belki de şaşırmamalıyım. Örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak içimde birikmiş hüzünlerle kutlamakta olduğum engelliler günümüzde, en yüksekteki sorumludan en sade vatandaşa kadar beyinlerimizi sağaltmak dileğim, ve engelin alınır satılır değil herkese ait olabilirliğiyle yeniden, yeniden düşünmek...(NC/EÜ)