Her yıl 3 Aralık Dünya Engelliler Günü kapsamında pek çok program ve etkinlik düzenleniyor. Ancak bu özel gün, engelliler ve aktivistler için bir kutlama değil, hak arayışının ve seslerini daha güçlü bir şekilde duyurma çabasının bir parçası haline gelmiş durumda.
Siyasetçiler ve siyasi partiler bu günü genellikle bir fotoğraf karesiyle geçiştirirken, engellilerin karar alma süreçlerine katılımı ve siyasette temsiliyeti için adım atmaktan kaçınıyorlar.
Oysa engellilerin yaşamlarını etkileyen kararlar üzerinde kontrol sahibi olabilmesi, bağımsız yaşam hakkını gerçekleştirebilmesi ve topluma eşit yurttaş olarak katılabilmesi hayati bir gereklilik.
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin 29. maddesi, engellilerin politik ve kamusal hayatta tam ve eşit katılımını garanti altına alıyor.
Bu sadece seçimlerde oy kullanma hakkını değil, karar mekanizmalarına aktif katılımı da kapsıyor.
Türkiye’de, 2011 Nüfus ve Konut Araştırması’na göre, nüfusun en az %6,9’u engellilerden oluşuyor ve bu oranın kadınlarda daha yüksek olduğu görülüyor (%7,9). Ancak bu istatistiklere rağmen, engellilerin siyasette temsil oranı yok denecek kadar az.
Engellilerin temsiliyeti neden önemli?
Engelliler, kendi ihtiyaçlarını ve sorunlarını en iyi bilen kişiler oldukları için karar mekanizmalarına dahil edilmeleri zorunludur.
Bu katılım, yalnızca alınan kararların daha etkili ve adil olmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal önyargıları kırar, engellilerin görünürlüğünü artırır ve onları eşit yurttaşlar olarak kabul eden bir toplumun inşasına katkıda bulunur.
Ne yazık ki Türkiye’de engelli yurttaşların eğitimden sağlığa, istihdamdan adalete erişime kadar pek çok alanda büyük sorunlarla karşı karşıya.
Yerel yönetimlerin, engellilerin ihtiyaçlarına yeterince cevap verememesi, sosyal hayata katılımı ciddi şekilde engelliyor. Uygun şehir planlaması yapılmadığı için tekerlekli sandalye kullanan bireylerin hareket alanı sınırlı; kaldırım, yol ve asansör gibi temel altyapılar yetersiz. Bu da bireyleri evlere mahkûm bir yaşama itiyor.
Siyaset ve engellilik: Apolitik değil, tam aksine siyasi bir mesele
Engellilik sık sık “siyaset üstü bir mesele” olarak tanımlansa da bu söylem, engellilerin siyasetten dışlanmasının bir aracı haline gelmiştir. Oysa engellilik tam anlamıyla siyasi bir konudur. Yasa yapım süreçlerinde engellilerin aktif bir şekilde yer alması ve siyasi partilerin engelli politikalarını netleştirmesi şarttır.
Ancak bugüne kadar engelliler, “muhtaç, yük” gibi olumsuz algılar üzerinden inşa edilen bir sistemin içinde görünmez hale getirilmiş, hakları sistematik olarak ihlal edilmiş ve seçim dönemlerinde sadece istismar edilen bir topluluk haline getirilmiştir.
Engellilerin bağımsız yaşam hakkı, toplumda yaygın olan “sevgi her engeli aşar” gibi basmakalıp söylemlerle ve erişilebilirlik eksikliğiyle her geçen gün ellerinden alınmaktadır. Engelli araç park yerlerinin ihlal edilmesi, rampaların uygunsuz yapılması ve toplu taşıma sistemlerinin erişilebilir olmaması gibi sorunlar, hak ihlallerini artıran sağlamcı zihniyetin bir yansımasıdır.
Ne yapılmalı?
Engellilerin siyasette ve toplumsal hayatta hak ettikleri yeri alabilmeleri için öncelikle şu adımlar atılmalıdır:
1.Parlamentoda, yerel yönetimlerde ve siyasi partilerde engellilere daha fazla yer verilmelidir.
2.Şehir planlamasından kamu binalarına kadar her alan, engellilerin kullanımına uygun hale getirilmelidir.
3. Engellilerin haklarını koruyacak politikalar geliştirilirken toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.
4. Engellilerin aileye bağımlı değil, bağımsız bir şekilde yaşayabilecekleri ekonomik ve sosyal olanaklar yaratılmalıdır.
Anayasamızda güvence altına alınan engelli hakları, kamu kurumları ve siyasiler tarafından “ama, ancak, lakin” gibi geçiştirici ifadelerle değil, somut adımlarla desteklenmelidir.
(EGB/EMK)