Bütün dünyada 2020 yılında milyarlarca insanın korku içinde Covid nedeniyle “zorunlu karantinaya” alındığı dönemde, insanların o andan sonra evlerde tutulan engellilere, ev hapsi ile cezalandırılan tutuklulara ve cezaevlerindeki hükümlülere dair bir empati kurulabileceğini varsayıyorduk. Bu “Büyük Kapatılma’nın” sürekli tecrit altında tutulan “Büyük Azınlığa” sunulan hizmetleri daha erişilebilir hale getireceği ifade ediliyordu. Çünkü her ülkede milyonlarca kişi tıpkı engelliler gibi “evin dışına çıkamaz” duruma gelmişti. Dünya genelinde 6-7 milyon, Türkiye’de ise 100 binden fazla kişinin yaşamını yitirdiği Covid sürecinden çıktık. Engelliler hariç “herkes” ev dışındaki yaşamına, hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor! Hatta Türkiye’de siyasi tutsaklar hariç cezaevlerinden yüz bine yakın kişi Covid nedeniyle çıktı ve bir daha dönmedi.
İdeolojik yelpazedeki yerinden bağımsız bir şekilde, tüm partilerin programları incelendiğinde “hepsinin tek parti olduğu ” bir başlık da engellilik politikasıdır. Seçimden seçime, seçim bildirgelerinde maksimum “bir (rakamla 1) sayfa” yer bulabilen engellilerin, tüm partilere karşı bir boykot siyaseti yürütmesinin aslında çok temel gerekçeleri vardır. Mevcut haliyle hiçbir siyasi partinin engellilerin temel sorunlarının ana kaynağı olan sağlamcılık ideolojisine, sistematik ayrımcılığa karşı bir çözüm sunmadığı bilinmelidir.
Tecrit; soyutlama, ayrı tutma veya ayırma anlamlarına gelir. Bir kişiyi, bir grubu, bir topluluğu yok sayarak bir söylem inşa etmek de negatif anlamda tecrittir. Siyasi partilerin neredeyse istisnasız bir şekilde yaptığı budur. Türkiye’de 12 Eylül faşist askeri darbesinden bu yana cezaevlerindeki hukuk dışı uygulamalar nedeniyle daha çok tutuklu ve hükümlüler üzerinden konu olan tecrit meselesi, aslında yurttaşlık kültürünün kısıtlı olması nedeniyle sosyal ve özel yaşamda da çok yaygın bir durumdur. Tutuklu ve hükümlülerin uluslar arası sözleşmeler, anayasa ve yasalarca tanınmış haklarının keyfi bir şekilde uygulanmaması bir tecrit politikasıdır. Aynı şekilde engelli yurttaşların BM Engelli Hakları sözleşmesince tanınan hakları, Anayasa’nın 5, 10, 73 ve 90 maddeleri başta olmak üzere tüm yurttaşlar için tanımladığı hakları ve eksikleri de olsa engelliler hakkında kanunun tanımladığı haklar uygulanmadığı için engelliler tecrit altındadır. Evde çalışan kadınların, engellilerin, yaşlı nüfusun ve çok yoksul insanların tüm yaşamları boyunca kısıtlı bir mekanda/yerde tutulması sosyal bir tecrittir. Engelliler özelinde evde bakım dışında nöro-çeşitli ve zihinsel engelli kişilere “bakım evlerinde” işkence ve tecrit uygulandığına dair ayrıca açık suç olan tecrit uygulamaları da mevcuttur.
Salt fiziksel bir mekanla sınırlamanın ötesinde dilde, edebiyatta, sanatta, medyada ve siyasette; “görülmemek, duyulmamak, anlaşılmamak” engelli nüfusun maruz kaldığı sistematik bir tecrittir. Örneğin Türkiye’de siyaset yapma ve iktidar olma iddiasında olan herhangi bir siyasi partinin 10 milyon engelliyi ve ailesini yok sayan politikası bir tür tecrit olup ayrıca bu kitlesel tecridin koyulaşmasına da hizmet etmektedir.
Milyonlarca engellinin, evinin bir sokak ötesine gidemediği “bir toplumsal düzende” bu nedenlerle engelliler, tecridi üzerine konuşulması gereken bir topluluktur. Türkiye’de “cezaevlerinde” olan hükümlü ve tutuklu sayısı 300 bin civarında iken “ev cezasında olan” engelli sayısı yani “evde bakım desteği verilen kişi sayısı” 600 bin kişi civarındadır. Yüz binlerce engellinin evden dışarı çıkamadığı halde, bir sokak öteye gidemediği halde bu 230 Dolarlık (4.337 TL) destekten bile mahrum olduğu da bilinmektedir.
Parti programlarında engellilik meselesine dair kapsamlı bir tanımlama ve çözüm politikasının sunulmaması, “Engellilik sorununun engellinin bedenine ilişkin bir sorun olarak ele alınması” ve “çözüm için sosyal yardım/rehabilitasyon olarak özetlenebilecek sığ yaklaşımın aşılmaması” seçimlerde boykot için önemli gerekçelerdir. 10 milyon engelli ve ailesinin temel sorunları ve çözüm önerileri bu dar bir çerçevede ele alındıkça engelliler ve aileleri seçimlere katılım göstermeyeceğini örgütlü bir şekilde göstermelidir. Çünkü mevcut haliyle engellilerin temel yurttaşlık haklarını tam olarak ve kendi pratiği ile tutarlı bir şekilde savunan tek bir parti yoktur. Engelli seçmenler “sağlamcı kötü siyasi partiler içerisinde daha az kötü olanı” seçmek zorunda mıdır?
Engellilik meselesi de tıpkı ekonomi, ekoloji, toplumsal cinsiyet, dış politika, kimlik ve benzeri konular gibi ana başlıklardan biri olmalıdır. Muhtemelen tüm partiler “engellilik” konusunda bir politikaları olduğunu iddia edecektir. Ancak hangisi iktidarda olursa olsun mevcut yaklaşımın engelliler için özerk/bağımsız/insan onuruna yakışır bir yaşam kurabileceği tartışmaya açıktır.
Ülkede 10 milyon engelli yurttaş varken, ideolojik yelpazedeki yerinden bağımsız olarak siyasi partilerin; İl-İlçe yönetimlerinde, Parti meclislerinde, Genel başkan ve Genel başkan yardımcıları arasında, MYK/MKYK kurullarında, Parti komisyonlarında, Seçime hazırlık komisyonlarında, Danışma(n) Kurullarında kaç “tane” engelli var? Engellilik meselesini sadece “merkezi engelli komisyonlarına bırakan” onların da yerel ve bölgesel örgütlenmeleri için hiçbir kaynak ve kadro ayırmayan, hatta merkezi engelliler komisyonu olmayan tüm siyasi partiler bu ülkede 10 milyon engelli için bağımsız bir yaşam önerebilir mi? Engelliliğe ilişkin hayati sorunlar ve hak ihlalleri her gün yaşanırken, kamu hizmetlerinde her gün erişilebilirlik sorunları varken 10-16 Mayıs Engelliler Haftasında veya 3 Aralık Dünya Engelliler gününde sosyal medyadan mesajla, bir panel veya konferansla, bir açıklamayla engellilik sorunlarını geçiştirmek çözüme katkı sunmuyor. Siyasi partilerin bu konuda sınıfta kaldığını görmesi ve eleştirel bir yaklaşımla yol haritası çıkarma zamanıdır.
Siyasi partilerin programlarında engelli nüfusun oranına uygun, cinsiyet eşitliğini esas alan zorunlu bir kota uygulamasının (en az yüzde 10) artık savunulması gereklidir. Bu durum siyasi parti tüzükleri ve programına işleyecek şekilde yasal bir değişiklikle sağlanmalıdır. Bu durumda çeşitli engel gruplarından 60 engelli milletvekilinin olabileceği ve bu durumun tecrit altında, ev hapsinde olan milyonlarca engelliyi ve taleplerini daha görünür kılacağı çok açıktır. Bugüne kadar engelli milletvekillerinin seçildiği siyasi partiler olmuştur ancak hem sayıca yetersiz oluşları hem de geleneksel engellilik bakış açısı ile “malul oluşları” engellilik meselesinin politikliğini “gizlemeye” neden olmuştur. Engelli vekillerin veya eşitlikçi bir engellilik politikası için mücadele veren siyasi partiler ve temsilcilerinin verdiği mücadeleyi hiçleştirmeden bunu ifade edebiliriz.
Siyasi partiler engellilik alanında esaslı, özgürleştiren ve bağımsız bir yaşam ideali sunan bir politika yapacaklarsa ve tecrit altındaki milyonlarca engelliyi, aileleri ile birlikte tüm yaşam alanlarına dahil edeceklerse, öncelikle yapmaları gereken bir faaliyet seti şu şekilde sıralanabilir. Ülke “Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimine gidiyorken” “engelli yurttaşlar da cumhur veya millet kapsamında, emek ve özgürlükleri yok sayılmayan eşitlikçi bir siyasetin özneleri olsun” diye öncelikle yapılması gerekenleri sıralayalım:
1) Yerel ve merkez parti binalarının engelli yurttaşların da erişebileceği şekilde seçilmesi,
2) Parti internet sitelerinin erişilebilir olması amacıyla işaret dili ve sesli versiyonlarının oluşturulması,
3) Parti temel metinlerinin (Tüzük, Program, Seçim Bildirgesi vb.) sesli ve işaret dili versiyonlarının oluşturulması,
4) Parti basın açıklamaları, toplantılarında ve mitinglerinde işaret dili tercümanı ile çeviri yapılması,
5) Parti yönetim kurullarında (İlçe, İl, Merkez) engelli gruplarının temsilinin sağlanması,
6) Partilerin “aday ve seçilecek aday” listelerinde engelli temsilinin sağlanması,
7) Parti tüzük ve programlarında en az yüzde 10 engelli kotası konulması,
8) Parti çalışanları içerisinde engelli istihdam kotasına uyulması,
9) Engelli yurttaşlar için üyelik çalışmalarının yapılması,
10) Engellilerin tüm parti komisyonlarında görev alması (sadece engelli komisyonlarında değil) sağlanmalıdır.
Engelli yurttaşlar için temel haklar ve kamu hizmetleri için yapılacaklar listesi bellidir. Bu konuda BM Engelli hakları sunduğu çerçeve ve Engelli Hakları Hareketinin hafızası güçlüdür. Yukarıdaki “taslak liste” iktidara gelmeden de bir siyasi partinin yapabileceği işler listesidir. Bunları yerine getirmeden engelliler için hazırlanacak tüm seçim bildirgeleri “nutuk atma” niteliğindedir. Engelli kamuoyunun yıllardır dinlediği ve uygulanmayan nutuklara dur deme vakti gelmiştir. (SO/AS)