2023 yılında sosyal medyada, Türkiye’de yapılmış önemli bir araştırmanın haberine denk geldim.
Bu araştırma, engelli bireylerin eğitime erişimi ve eğitime erişimdeki cinsiyet eşitsizliği ile ilgiliydi.
Araştırma verileri gösteriyordu ki, engelli kız çocuklarının eğitim alma ve aldığı eğitimi tamamlama oranları, erkek çocuklarından daha düşük.
Yine aynı verilere baktığımızda yükseköğrenim gören engelli erkeklerin oranı, kadınlardan daha yüksek.
Aynı eşitsizlikler, iş bulma verilerinde de karşımıza çıkıyor. Bu veriler ile birlikte karşımıza çıkan diğer sorunlar ise, eğitim olanaklarının ve konu ile ilgili eğitim alan personelin eksikliği, özel eğitim okullarının eksikliği, diğer okulların engelli öğrencilerinin ihtiyaçlarına uygun düzenlenmemesi, engelli öğrenci ve velilerin yasal haklarının, öğretmen ve okul yöneticileri tarafından uygulanmaması, yok sayılması, akran zorbalığı, diğer velilerin zorbalığı, bilinçsiz eğitimci ve ayrıştırıcı sözde pozitif ayrımcılık şeklinde sıralanabilir.
Öte yandan, engelli kadınlar sosyal hayatta diğer insanlar ve yakın çevresi tarafından cinsiyetsizleştiriliyor ve hatta kimliksizleştiriliyorlar.
Tüm bunların üzerine kendi bilgi ve deneyimlerimi de heybeye koyarak, yaşadığım şehir olan Yalova’da konu ile ilgili bir araştırma yapmak için işe koyuldum.
Birkaç telefon görüşmesi ve sözlü izinlerin ardından, konu ile ilgili söyleşi yapmak ve araştırmayı en doğru kaynaktan yapıp verilere de ulaşabilmek üzere Rehberlik Araştırma Merkezi’ne, yetkili bir kurum çalışanı ile görüşmeye gittim.
Yaklaşık yarım saat süren kısa bir görüşme ve sorduğum sorulara verilen yetersiz, geçiştirmeye yönelik, sorunları görmezden gelen yanıtların ve paylaşılmayan verilerin ardından oradan ayrıldım.
Sonrasında, bir e-posta ile “izin” ve diğer başka gerekçeler ile bu röportajın yayınlanmaması talep edildi.
Konuyu önemsediğim ve bir şeyleri görmezden gelmek istemediğim için, öğretmenler, veliler ve öğrenciler ile konu ile ilgili görüşmeler yapıp bilgi edinmeye devam ettim.
Edindiğim bilgilerden anladım ki, kurum ve kurum çalışanlarının, yaşanan birçok aksaklıktan haberleri yok.
Çünkü ilkokul, ortaokul ve lise seviyelerinde kaynaştırma eğitim alan birçok öğrenci, nitelikli eğitime erişemiyor, öğrencilere eğitim vermeyi, omları gelecek yaşama hazırlamayı amaçlayan bir eğitim almak yerine, “idare edelim” de geçsin çocuk mantığı ile sürdürülen bir eğitim söz konusu.
Çok sayıda farklı dezavantajlı öğrenciye sahip olan bir okulun, kadrosunda rehber öğretmeni bile bulundurmuyor.
Bu yıl kentin en bilinen okullarından birinde ise bir veli okuldaki engelli tuvaletini çocuğunun kullanabilmesi için yetkililer mücadele etmek zorunda kaldı.
Akran zorbalığı
Birçok okulda rampa ya da asansör bulunmuyor. Öte yandan ise bilinçsiz ebeveynlerin ihmal ettiği bazı öğrenciler de ihtiyaçlarını karşılamakta oldukça zorluk çekiyor ve bu sorunlar da ne yazık ki bildirilmiyor.
Öğrencilerin en büyük sorunlarından biri olan akran zorbalığı ise hala büyük bir problem olmakla birlikte geçmişe oranla daha az yaşanmakta. Fakat bu farkındalık için okullarda yeterli bir eğitim verilmiyor.
Çocuklar bu farkındalığı çoğunlukla sosyal medyada tükettikleri içeriklerden kazanıyorlar.
Hatta şunu diyebilirim ki akran zorbalığının yerini yetkili zorbalığı almış durumda ve bu çok daha tehlikeli bir şey.
Ve ne yazık ki yetersiz yapı problemi sadece okullarda değil şehrin birçok alanında karşımıza çıkıyor ve bu da engelli çocuk ve yetişkinlerin sosyal hayatını kısıtlıyor. (Okura Not: Burada “sosyal hayata karışmak” kalıbını bilerek ve isteyerek kullanmadım.)
Engelli öğrencisini okula kayıt yaptırmak istemeyen okul müdürü “bağrına basan” bu şehir, engelli gençleri, engelsiz kafelerde pozitif ayrımcılıklarla sarıp sarmalıyor ve istihdam ediyor.
Aslına bakarsanız, size verilen ile yetinin, dahasını istemeyin, arada da bize başarı hikâyesi ya da dram verin diyen bir sistemin içinde var olmaya çalışan insanların ihtiyaçları seçim gündemine dahi alınmıyor, onların doy kullandığı, yaşama aktif olarak katıldığı, eşit eğitim ve eşit iş haklarının olduğu gerçeği her geçen gün yok sayılıyor
Yazının başında bahsettiğim araştırmaya verilere gelecek olursam da:
Türkiye’de nüfusun yüzde 6.9’ unun engelli olduğu “biliniyor”.
Engelli kadınların yalnızca yüzde 5’ i üniversiteyi bitirebiliyor. Bu oran engelli erkeklerde ise %9.
Engelli kadınların yüzde 34’ ü okuma yazma bilmiyor. Bu oran erkeklerde yüzde 1.
Tam zamanlı istihdama katılan engelli kadınların oranı ise yüzde 12.6.
Bu oran erkekler ise yüzde 34.
Aynı zamanda engelli kadın ve kız çocukları hem toplumsal cinsiyete dayalı şiddet hem de engellilik durumlarından dolayı daha fazla kişisel hak ve hürriyetlerinden alı konuyorlar.
Darp edilme, istismar, sözlü şiddet, alı konulma, hukuki haklarından mahrum bırakılma da engelli kadınların, engelli erkeklere ve sağlıklı kadınlara oranla daha da sıklıkla karşılaştığı ve görmezden gelinen bir diğer önemli durum.
Peki bunca şey yaşanırken bu başarı hikayelerini kimler nasıl nasıl yaşıyor? Bu başarı hikâyeleri ardında kaç engel var? Bunlar da akla gelen bir diğer önemli soru.
Evet. Biz başarı hikâyelerini seviyoruz fakat birilerine yol açmayı, hak temelli bir ortamda eşit ve erişilebilir eğitim imkanı anlayışı ile hareket etmeyi seviyor muyuz?
Dünya Engelliler Günü’nde “Hepimiz Birer Engelli Adayıyız” başlığı ile birkaç okul müdürü ve engelli öğrenci fotoğrafı görmek bu çocukların eğitime erişimi açısından ne denli önemli?
Bu soruyu da son olarak eklemek istiyorum. Yapılması gerekenin bu değil de, eşitsizliği görmezden gelmeden, onarıcı ve kapsayıcı adımlar atmak olduğunu düşünüyorum.
Çünkü hak temelli bir anlayışın bunu gerektirdiğine inanıyorum.
(SSŞ/EMK)