Doğu Karadeniz’in bir köyünde yaşıyor Asiye. Çocuğu yok, yani hiçbir çocuğun biyolojik annesi olmadı. Yıllardır bir evi, bir aileyi ve bir köyü sevgisiyle, emeğiyle büyüttü.
Anneler Günü’nde adını duymadığımız birçok kadından sadece biri Asiye.
Asiye’yi biyolojik ailesi “bakamıyoruz” diyerek dedesine evlatlık olarak verdi, Asiye dedesinin evinde büyüdü. Doğuştan işitme ve zihinsel engeli ile hayatta ve çevresinde iz bırakan Asiye, bütün bir köyde “Asiye Hala” olarak biliniyor.
Asiye Hala, yıllar içinde bir evin görünmeyen direği, bir ailenin sevgisini taşıyan kalbi, bir köyün neşesi oldu. Biyolojik olarak anne olmadı ve fakat sevgiyle sarıp sarmaladığı herkes için özellikle de yeğenleri için “emek annesi”ne dönüştü.
“Biz bakamayız”
Asiye Hala 47 yaşında, beş kardeşli ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. O zamanın parasızlığı ve şartları aileye “biz bakamayız”ı düşündürtmüş ve Asiye Hala’nın dedesine ve babannesine evlatlık verildi.
Bugün bu haberi yazarken, Asiye Hala, bana babaannesi ve dedesini anne babası, amca ve halalarını da kardeşleri olarak gördüğünü söylüyor.
Asiye’nin engeli ufak yaşlarda görünür oluyor, başta işitme engeli başlıyor, sonrasında devamında zekâ engeli olarak da ortaya çıkıyor.
Asiye Hala okuma yazmayı biliyor. Köy koşullarında okul uygun olmadığı için bir noktadan sonra okula gitmek istemiyor ve ne yazık ki Asiye Hala bildiklerini de unutuyor, artık okuma yazma bilmiyor.
“Kimliğindeki anne babasının ismini kabul etmemişti”
Yeğeni dedesi ve babaannesi için “Asiye Halamı her ne kadar delirtmiş olsalar da onu seviyorlardı. Asiye Halam da aynı şekilde onları seviyordu. Halam biyolojik ailesine karşı hiç bu sevgiyi hissetmedi çünkü halam da onlardan sevgi, saygı görmedi. Bir gün halama kimliğinde anne babası olarak biyolojik anne babasının isminin yazdığını söylediğimizde asla kabul etmedi. ‘Babamın adı Hasan Hasan (dede)’ diye düzeltirdi” diye anlatıyor.
“Emek verdiği her yer onun evi”
Asiye Hala’nın yeğeni, halasının ev hayatını anlatırken, fazla hareketli, enerjik ve çalışkan olduğunu ve onun bu enerjisine inanamadığını söylüyor:
“Asiye Halam sabahın erken saatlerinde uyanır, ocağa çay suyu koyar, kapının önüne çıkar biraz orada oyalanır, gelir masayı kurar kahvaltıyı hazırlar, sonra inekleri sağar, eve gelir sütü süzer, evi temizler, bahçeye gider sebze toplar, inekleri çıkartır, sağar, yine sütü süzer, sonra da sosyal çevresine vakit ayırır gezmelere gider, pazara gider alışveriş yapar. Eve tam olarak emek gösteren biri. O çatının altını da, o ahırı da, bahçeyi de ev olarak görüyor. Emek verdiği her yer onun evi”
Aynı zamanda fındık mevsiminde fındığa da gidiyor Asiye Hala. Asiye’nin tek gelir kaynağının fındıkçılık olduğunu söyleyen yeğeni*, onun maddi durumuna ailecek çok saygı duyulduğunu ve kendi kazandığına hiçbir müdahale edilmediğini söylüyor. Asiye’nin kazancının bir kısmını koluna bilezik yaparken, diğer kısmını da gezmeyi çok sevdiği pazarda kıyafete, takı-tukuya ve iç giyimine harcıyor. Yeğeni hatta gülerek Asiye Hala’nın babasına pazarda sutyen bile denettiğini söylüyor.
“Halam bizim için velinimetti”
Asiye Hala’nın baba figürüyle pek anlaşamadığını, sürekli çatıştığını söyleyen yeğeni, aynı zamanda karşılıklı olarak bir merhametin de olduğunu söylüyor ve “Dedem onu kabul ederek, benimseyerek bir fedakârlık yaptı ve Halam da onlara asla nankörlük etmedi” diye ekliyor.
Yeğeni, rahmetli babaannesinin biraz daha “fena” olduğunu söylerken aynı zamanda onun da Asiye Hala’ya karşı sevgi ve merhamet gösterdiğini anlatıyor ve ekliyor: “Asiye Halam bizim için bir velinimetti.”
Yeğeni, Asiye’nin her iki aile içerisinde hakkının hep göz ardı edildiğini anlatıyor ve şöyle diyor:
“Halamın bize karşılıksız verdiği bu emeğin karşılığını ona çekirdek ailem olarak, ona sevgi ve saygı göstererek ve bunu ona hissettirerek vermeye çalışıyoruz. Hediyeleri, ıvır zıvırı çok sever. Ona hediyeler alarak, ona kemençe çalarak, beraber dinleyerek, onu anlayarak ve dinleyerek sevgimizi ve teşekkürümüzü göstermeyi eksik etmiyoruz.”
“Bize derinden bağlı”
Asiye Hala’ya aile gerçekten güçlü ve güzel bir bağla bağlanmış: “O bizim elimiz, kolumuz ve her şeyimiz. Asiye Halam olmadan bir köy, bir ev düşünemiyorum. Onun hayatta olmadığı senaryoda köy benim için anlamını yitirir. Tüm ailem onunla gülmeyi, eğlenmeyi seviyoruz. O da aynı şekilde bize derinden bağlı. Halamın biyolojik ailesine ziyarete gideriz mesela, o hep annemin kolundadır, annemin yanındadır. Geçen gün köyden yeğenime patik örmüş göndermiş, ‘Çocuk giyecek ayakkabıyı, ayağı üşümeyecek’ diyormuş babama.
Asiye Hala’nın yeğeni bu sefer de başka bir noktaya değiniyor:
“Eskiden Halam bazı kıyafetlerini, aldığı şeyleri giyinmezdi, saklardı. Annem ne yapacaksın diye sorduğunda da ‘Çeyizim onlar benim, evlenince giyeceğim’ diyordu. Ama vakit geçince artık o çeyizini de yavaş yavaş bozmaya ve hepsini kullanmaya başladı. Birileri evlenirdi, düğünler olurdu Halam onlara bakar üzülürdü. Onun da gelinlik giymek, evlenmek istediğini biliyordum çünkü. Biri vardı mesela onu görünce işveler cilveler… Halamın kendine özgü eril de bir cilvesi vardı. Bazen de elini karnına koyardı mesela ‘Bebek var, bebek var burada’ derdi karnını severdi.”
Asiye’nin hayatı, emek vermek, karşılık beklemeden var olmak da olarak ilerliyor hep. Engelli kadınların, görünmeyen emekçilerin ve aile içindeki rollerine rağmen “resmi” olarak tanınmayan nice kadının hayatı, çoğu zaman sessizce yaşanıyor…
(SI/EMK)