"Şu anda kare bir salondayız, sandalyeler u biçiminde. Salonda farklı şehirlerden, görme, fiziksel, zihinsel engelli 60 kadın var. Sunumumuzu kapının solundaki bir masadan yapacağız."
Yukarıdaki cümle, görmeyenler için yapılan bir sesli betimleme.
Engelli Kadın Derneği'nin Çağdaş Görmeyenler Derneği’nin ortaklığıyla yürüttüğü ve Sabancı Vakfı’nın desteklediği “Engelli Kadınların Hak Temelli Mücadele Adımları” projesi kapsamında iki gün Antalya'daydım.
Her engelsiz düşermiş
Ne kadar farklı engelli gruplarıyla temasa geçseniz de 7/24 birlikte olmak “farkındalık” denen ve artık içi boşaltılmış kelimenin içini hakkıyla dolduruyor.
Mesela en basitinden görme engellilerle yürürken bir adım önde gitmek hafifçe koluna girmek yeterli. Kaslarınızdan onlar merdiven mi olduğunu, sağa mı döndüğünüzü anlıyorlar. Sakın ola bastonlarına dokunmayın; çünkü baston onların gözü.
İlk denememde hem kendim, hem yanımdakinin duvara çarpmasına neden oldum, her engelsiz aynı şeyi yaparmış (hatta düşenler de mevcut) ama yavaş yavaş dört engelliyle tırtıl şeklinde yürümeyi başardık.
Gözünüze çarpan her farklı ayrıntıyı tasvir etmeyi yani sesli betimleme yapmayı alışkanlık haline getirmek gerekiyor.
Fiziksel engellilerin tekerlekli sandalyesi onun özel alanı ve vücutlarının bir parçası gibi mümkün olduğunca yaslanmamaya ve sallamamaya dikkat etmek gerekiyor.
Zihinsel engellilerle konuşurken refakatçısıyla değil, doğrudan kendisiyle iletişim kurarak cümlelerini kendisinin tamamlamasını beklemek gerekiyor.
Engelli kadınların yüzde 93'ü çalışmıyor
Her farklı engelli grubuyla iletişime geçtiğinizde başka ayrıntılarla karşılaşıyorsunuz. İşte bu toplantı, Türkiye'nin doğusundan batısına farklı illerinden farklı engelli grubundan kadınları ve engelsiz kadınları bir araya getirdi.
Kadınların hem “kadın” hem de “engelli” olmaları üzerinden yaşadıkları çifte ayrımcılığa karşı örgütlenmenin yollarını aradılar.
Çünkü;
Türkiye'de engelli kadınların yüzde 51'i okuma yazma bilmiyor, engelli erkeklerin iki katı.
Engelli kadınların yüzde 93'ü işgücüne katılamıyor.
Engelli kadınların yüzde 51'i sosyal güvenlik sistemi içinde, ancak bunun da sadece yüzde 17'si kendi adına.
Birleşmiş Milletler'in 2006'da kabul ettiği, Türkiye'nin de üç yıl sonra imzaladığı "Engellilerin Haklarına Dair Sözleşme"de de engelli kadın ve kız çocuklarının hem ev içinde hem de ev dışında şiddete uğramaya ve istimara karşı daha büyük bir risk altında olduklarının altı çiziliyor.
Kadın hareketine yeni giren engellilik
Türkiye'nin engellilere erişebilirliği en uygun olan sayılı otellerinden birinde yapılan toplantıda Türkiye'de kadın hareketi içinde "engelli" alanında neler yapıldığı konuşuldu.
Şaşırtıcıdır ki, 80'li yıllardan itibaren yükselişe geçen kadın hareketinin gündemine son birkaç yıla kadar "engelli kadın" meselesi girememiş.
Bu alandaki ilk araştırma 2010'da KAMER'in beş Kürt ilinde engelli kadınların duruma ilişkin yaptığı ev ziyaretleri ile başlamış.
Diğer çalışma ise Kadınlarla Dayanışma Vakfı'ndan (KADAV). Vakıf, şiddete uğramış işitme engelli bir kadının başvurusu ile neye uğradığına şaşırıp kolları sıvamış.
Önce vakıf binasının erişilebilirliği düzenlenmiş ardından engelli kadınlar için kabartma alfabeyle, sesli ve işaret dili betimlemesi ile “şiddet rehberi” oluşturup kadın örgütlerine yollamışlar. Kendi gönüllülerine "engellilik" farkındalığı eğitimleri verilmeye başlanmış.
Tam bu zamanlarda yani iki yıl önce Türkiye'nin ilk kadın engelli derneği yani Engelli Kadın Derneği (Eng Kad) kuruluyor.
Karma engelli dernekler de ataerkil
Eng Kad'da avukat Müjgan Bilgen Özen, kendisi de görme engelli, feminist hareketin engelli kadınları içine alamadığını ancak engelli kadınların da “biz de varız” diyerek bu hareketin içine dahil olmadığını söylüyor.
“Karşılıklı olarak birbirini görmeme hali var. İki tarafın da bu konuda sorumluluğu var. Kadın hakları mücadelesi tek boyutlu olmamalı; bütün alt grupları kapsayabilmeli.”
Dernek açıldığında diğer karma engelli derneklerinden "mücadeleyi bölmeyin" diye tepki almışlar. Bunun solcuların feminist harekete gösterdiği "bölücülük" tepkisiyle aynı mantık olduğuna dikkat çekiyorlar.
Çifte ayrımcılık yaşıyorlar
Oysa ki kadın engellilerin sorunları, erkek engellilerden farklılaşıyor. Özen anlatıyor.
“Engelli erkekler sokağa çıktığında sadece trafik kazası ya da başına bir şey gelebilir endişesi yaşanıyor. Ama engelli bir kadının sokağa çıkması gözü açılmasın ya da tacize uğramasın diye engelleniyor. Bu yüzden kadınlar açısından eve kapatma daha fazla.
“Engelli erkeklerle engelli kadınları kıyasladığımızda; engelli kadınların erkeklere göre 4 kat daha az istihdam edildiğini, 3 kat daha az eğitim olanaklarından yaralanabildiğini görüyoruz. Soruna sadece engelli olmak açısından ele alırsanız cinsiyet farklılığının yarattığı ayrımcılığı göz ardı etmiş olursunuz.
"Mesela, fiziksel engelli kadınların jinekolojik muayene ve doğumda kullanılan araçların erişime uygun olmadığı için büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Ve tüm bu sorunlar ataerkil zihniyetin hakim olduğu karma engelliler derneklerinde dile getirilemiyor. ”
Sahibin yok mu?
Halk arasında “Bir âmâyı kırk adım götürene cennet vacip olur” hadisine istinaden, sokakta görme engelliye “yardım” için koluna giren biri 40 adım bitince “Ben cennetlik görevimi yaptım, şimdi sıra başkasında” deyip engelliyi bir çukurun önünde bırakabiliyor.
Ola ki bu kadın engelliyse, “Senin sahibin, kocan yok mu? Neden yalnız başına dışarı çıktın” denerek güzel bir “ders” de veriliyor. Ki o da engelli kadın, aile içindeki engeli aşıp sokağa çıkabildiyse.
İşte engelli kadınlar, bu 40 adımla gelen cennet vaadine karşı feminist ve insan hakları temelli bir mücadele başlattı. Engellerle dolu yolda kadın hareketinin deneyimlerine ve dayanışmasına ihtiyaçları var. (NV)