* Fotoğraf: Havaalanında çiçeklerle ve “Hoş geldiniz WILD kadınları” pankartıyla karşılanan katılımcılar.
“Bizler, her engelli kız çocuğunun ve her engelli kadının, bütün uluslararası kalkınma programlarına dahil edilmesini sağlayacağız! Ve ben inanıyorum ki, engelli kız çocukları ve engelli kadınlar bu programlara yalnızca dahil edilmekle kalmayacak, bu programların liderleri olacaklar!”
Bu sözler, engelli hakları ve liderlik konularında uluslararası çalışmalar yürüten Mobility International USA’in (MIUSA) kurucusu ve yöneticisi Susan Sygall’a ait. Susan, bu sözleri 13 Temmuz – 3 Ağustos 2019 tarihleri arasında Eugene, OR, Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen Women’s Institute on Leadership and Disability (WILD – Liderlik ve Engellilik Kadın Enstitüsü) boyunca defalarca tekrarladı.
Bu eğitime, Avrupa, Asya ve Afrika’da bulunan 22 farklı ülkenin temsilcisi olarak, liderlik becerilerimizi artırabilmek ve kendi ülkelerimizde engelli kadınların ve kız çocuklarının hakları konusunda yaptığımız çalışmaları geliştirebilmek için katılmaya hak kazanmıştık. Ben de Engelli Kadın Derneği’nin bir üyesi olarak orada bulunuyordum. Eğitime başlamadan önce, eğitimde bizi nelerin beklediği konusunda hepimizin ayrı ayrı neler düşündüğünü hiç bilmiyorum ama bu kadarını hiçbirimizin beklemediğinden eminim – çünkü eğitimin sonunda hepimizin ortak olarak dillendirdiği şey, yalnızca çok şey öğrendiğimiz değil, aynı zamanda çok değiştiğimizdi. En önemlisi, kendimizle ilgili yeni keşifler yapmış, birbirimize olan güvenimizi tazelemiş ve farklı coğrafyalarda benzer sorunların içinden geçerek bugüne gelene kadar ne çok zorlukla karşılaşmış olduğumuzu ama hepsini aşacak kadar da güçlü olduğumuzu hatırlamıştık.
* WILD kadınları ve Eugene belediye başkanı Lucy Vinis
Bu yazıyı da bu değişimin nasıl gerçekleştiğini ve neler öğrendiğimi anlatmak ve bu anları kendim için de ölümsüz hale getirebilmek için yazıyorum.
Saatler süren bir yolculuktan sonra Eugene, Oregon’a inişimizde, bizi ellerinde çiçekler ve “Hoş geldiniz WILD kadınları” pankartıyla karşılayan MIUSA çalışanları ve gönüllüleri, önümüzdeki üç haftanın ne kadar güven ve sıcaklık dolu olacağını haber veriyordu. Ertesi gün kısa bir tanışmadan sonra, önümüzdeki günlerde neler yapacağımızı konuşmaya başladık. Öncelikle, Eugene’de kaldığımız süre boyunca ailelerin yanında konaklayacaktık. Öğle yemeklerimizi bile evde hazırlayıp getirecektik. Evlerden şehir merkezine ulaşımı herkes tamamen erişilebilir olan toplu taşımayla yapacaktı. Şehir içi otobüs şirketi LTD üç hafta boyunca kullanacağımız aylık biletleri bu eğitim için bağışlamıştı.
* Asistanımın desteğiyle yoga yaparken
Lane Community College’da devam edeceğimiz sınıf içi eğitimlerin yanı sıra, birçok etkinlik yapacaktık. Bu etkinlikler, “güçlendirme etkinliği” adıyla geçiyordu ve aralarında erişilebilir spor etkinlikleri (yoga, bisiklet, tekerlekli sandalye rugby’si, vücut geliştirme vb.), rafting, yüzme, 4 günlük çadır kampı ve kendimize meydan okuyacağımız bir açık hava etkinliği vardı. Bunların bir kısmını çocukken yapmıştım, bir kısmını hala yapıyordum ama çoğunu hiç yapmamıştım. WILD’a başvurmadan önce bunların hiçbirinden haberim yoktu; olsaydı, eğitimin bana göre olmadığını düşünür başvurmaktan vazgeçerdim. Artık orada olduğuma göre denemekten başka şansım yoktu. Bunun farkındalığıyla, Eugene’deki mottom “Neden olmasın?” oldu.
Bu mottoyu edinmek için en doğru yeri seçmiştim çünkü her yer erişilebilirdi; her yerin evrensel tasarıma sahip olmasına özen gösterilmişti. Bunun bir sebebi, ABD’de 1990 yılında yürürlüğe giren Engelliler Yasası’nın, bizim ülkemizden farklı olarak, “dişlerinin olması”ydı. Bu yasanın imzalanması kolay olmamıştı. O dönemde yüzlerce, binlerce engelli kişi bir araya gelip devlet binalarını günlerce işgal etmiş, erişilebilir olmayan otobüslerin hareketlerine engel olmuş, sokaklarda yürüyüşler düzenlemişti. Zorlukla elde edilen bu kazanımlar, yaptırım gücü yüksek düzenlemeler ve denetlemelerle hayata geçmişti. Bu sayede, dışarı çıkarken en basitinden “Şoför rampayı açacak mı?”, “Sesli anons sistemi çalışacak mı?”, “Kaldırımdan inebilecek miyim?”, “Binaya girebilecek miyim?” gibi bir tedirginlik bile yaşamadan Eugene’deki yaşamımıza alışmıştık. Bunun dışında, yukarıda saydığım faaliyetler, engelliler için bir rehabilitasyon faaliyeti olarak değil, herkes için olduğu gibi keyif için yapılan boş zaman etkinliği olarak görülüyordu. Çocuk parkları engelli çocukların, engelli olmayan çocuklarla bir arada olabileceği şekilde düzenlenmiş; ziyaret ettiğimiz spor salonunda tekerlekli sandalye kullanıcılarının kullanabileceği spor aletleri, diğerlerinin arasına serpiştirilmişti. Herhangi bir aktiviteye yönelik zihnimde oluşan “Bunu yapabilir miyim?” gibi sorular, “Bakalım, bunu nasıl yapacağım?”a dönüşmüştü. Yogayı kişisel asistanım eşliğinde, bisiklet binmeyi çeşit çeşit ihtiyaca yönelik tasarlanmış bisikletleri kullanarak, yüzmeyi liftlerle erişilebilir hale getirilmiş havuzda, raftingi bireysel ihtiyacıma göre düzenlenmiş bir botta gerçekleştirdim. Her etkinlik bedenimi daha iyi tanımama yardımcı oldu; zaten herkes sporu biraz da bunun için yapmıyor muydu?
* Uzaktan görünen rafting botumuz ve biz, nehrin ortasındayken
Fiziki erişilebilirliğin yanı sıra, eğitimin tamamı görme engelli ve işitme engelli kişiler için erişilebilir hale getirilmişti. Eğitim ortamı sesli olarak betimleniyor, eğitim materyalleri dijital olarak paylaşılıyor, videolar sesli betimleme ve ayrıntılı altyazıyla veriliyordu. 3 farklı ülkeden gelen işitme engelli katılımcılarla iletişimimiz, Amerikan işaret dili ve uluslararası işaret dili tercümanlarının birlikte çalışmasıyla mümkün hale geliyordu. Aynı zamanda, anadili İspanyolca olan katılımcılar için de İspanyolca tercümanları bulunuyordu. İşitme engelli ve İngilizce düzeyi yeterince iyi olmayan katılımcılar için, gün boyunca konuşulanları bilgisayara girerek dev ekrana yansıtan bir görevli bulunmaktaydı. Bu kişilerin tamamı, bizimle her yere geliyor, gruplar işitme engelli veya anadili İspanyolca olan katılımcılara göre ayarlanıyor, böylece dil farklılığından kaynaklanan engeller ortadan kaldırılmış oluyordu. Zaman içinde kendi iletişim yollarımızı da bulmuş, çat pat işaret dili öğrenmiş, zorlandığımız durumlarda Google Translate kullanabileceğimizi keşfetmiştik. Son günlerde yapacağımız bir gösteri için, MIUSA’nın sloganı olan “sesli, gururlu ve tutkulu” kelimelerinin uluslararası işaret dilindeki karşılıklarını görme engelli katılımcılara betimleyerek anlatma çabamızın sonucunda ortaya çıkanlar da yalnızca eğlenceli gibi görünse bile, aslında farklı kültürlere ve farklı engellere sahip olsak da aynı amaç için bir araya gelmiş olmamızın bir yansımasıydı.
Farklı kültürlere ve farklı engellere sahip olsak da aynı amaç için bir araya geldiğimiz bir başka yer Susan Sygall’ın eviydi. Çok tatlı bir bahçenin ortasında bulunan, duvarlarında Susan’ın kendi çizdiği ve dikkatli bakınca çoğunda tekerlekli sandalye sürücüsü bir kadının görüldüğü resimlerin asılı olduğu evinde, aramızda hiçbir tercüman olmadan, beraberce belirlediğimiz yemekleri hep birlikte yapmak için toplandık. Önce bizim o gün orada bulunmamızı sağlayan yolda bize destek olan kişileri andık, onlara teşekkürlerimizi gönderdik ve biraz ağladık. Hayatta birilerinin bizlere inanması ve güvenmesinin hepimiz için ne kadar önemli olduğunu ve bunun da bir sürü ortak noktalarımızdan biri olduğunu fark ettik. Sonrasında gruplara ayrılarak, çeşitli kültürlerin yemeklerini yapmaya koyulduk. Hiç bilmediğimiz karışımlar, tarifler bizi bekliyordu ve ortaya muhteşem bir sofra çıkmıştı. Yine de hiçbir şey, bir asit saldırısının sonucunda görme engelli olmuş bir arkadaşımızın “11 senedir ilk defa yemek yapıyorum ve bugüne kadar bir daha hiç yapmayacağım sanıyordum” demesi kadar doyurucu değildi.
* Tekerlekli sandalye kullanıcıları için tasarlanmış trekking sandalyesinde otururken
WILD hepimiz için kendi sınırlarımızı denediğimiz bir eğitim haline gelmişti. Ben ilk defa bu kadar uzak bir yere, bu kadar uzun süreliğine gitmiştim. İlk defa bir oda arkadaşım olmuştu. İlk defa çadır kampı yapmıştım. İlk defa yoga ve rafting yapmıştım. Engelli bir kadın olarak ilk defa öz savunma dersi almıştım. Dolayısıyla, üçüncü haftanın ortasında, fiziksel sınırlarımızı zorlayacağımız meydan okuma etkinliğine geldiğimizde, zaten birçok sınırımı çoktan esnetmiş bulunuyordum. Yine de metrelerce yukarıdaki bir dala kurulmuş, upuzun ipleri olan salıncakla çıkabileceğim en üst noktadan aşağıya sallanmak ve o anda aşağıdan diğer tüm kadınların tezahüratlarını duymak inanılmaz güçlendirici bir deneyimdi. Bu an, gözümü korkutan bir şeyler yapmadan önce birilerinin desteğine her ihtiyaç duyduğumda hatırlamak üzere zihnime kazınmıştı. Benimle aşağı yukarı aynı sorunlarla karşılaşmış, farklı çözümler bulmuş ve aynı noktada buluşmuş kadınlardan daha büyük destekçim olamazdı…
Evet, ortak sorunlarımız vardı – ancak WILD ortak sorunları bir kez daha konuşmak için değil bu sorunlara çözüm önerileri bulmak için düzenlenmişti. Erişilebilirlik, eğitim, istihdam, sağlık, barınma, şiddetten korunma, sosyal yaşama katılım, ulaşım, adalete erişim, bağımsız yaşam gibi alanlarda karşılaşılan sorunları konuşmaya yalnızca yarım saat ayırdık. Geriye kalan tüm program ise, ABD’deki Engelliler Yasası’nın kapsamında yapılan uygulamaları bizzat bu alanlarda çalışan kişilerden dinledik ve onlarla birebir fikir alışverişinde bulunduk. Örneğin, kapsayıcı eğitimi konuştuğumuz gün, eğitime kapsayıcı bir okulun müdürü geldi ve bizimle kapsayıcı eğitimin püf noktalarını paylaştı. Yasal mevzuat ve politikalardan bahsettiğimizde, konuklarımız arasında Eugene Belediye Başkanı Lucy Vinis vardı ve bize erişilebilir kent olmak için nelere dikkat ettiklerini anlattı. Cinsel saldırı destek merkezindekilerle şiddete müdahale mekanizmalarını, planlı ebeveynlik alanında çalışan derneklerle cinsel sağlık ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardan ve gebelikten korunma yöntemlerini, üniversitelerin engelli birimleri temsilcileriyle engelli öğrenci destek sistemlerini konuştuk. Teoride uygulanabilir olduğunu bildiğimiz şeyleri ve daha fazlasını uygulamada gördük. Bu kapsamda iki tane saha ziyaretimiz oldu. Ben bağımsız yaşam konusunda çalışmalar yürüten Lane Independent Living Alliance’a ve zihinsel engelli kişilerin topluma dahil olması konusunda çalışan The Arc’a gittim. Her iki kurum da pek çok açıdan ufuk açıcıydı.
* Lane Independent Living Alliance’ın önündeyken
Artık nelere ihtiyacımızın olduğunu daha net görüyor ve bunları nasıl gerçekleştireceğimiz konusunda fikirler ediniyorduk. Beni, kişisel olarak en derinden sarsan şey, Susan Sygall’ın engelli kadınlara yönelik inancı ve engelli hakları konusundaki tutkusu oldu. Kendimi, çevremdekileri, Türkiye’de engelli hakları alanında çalışanları düşündüm; kendimize ve birbirimize ne kadar inandığımızı, herhangi bir konuda lider olmayı hak ettiğimizi ne kadar düşündüğümüzü sorguladım. Bu sorgulamanın sonucunda engelli kadınlar olarak “sesli, gururlu ve tutkulu” bir mücadele yürütmemiz gerektiği konusunda ikna oldum. Bu nedenle, bir şekilde mümkün olduğunca fazla sayıda engelli kadına ulaşmak, onların güçlenmesine destek olmak ilk atılacak adımdı. Sonrasında bir araya gelmek ve yalnızca partilere davet edilmek için mücadele etmek değil, aynı zamanda davet edilmediğimiz partilere gitmek ve orada kendimizi göstermek aşaması geliyordu. Bunun kolay olmayacağı açıktı; ancak mümkün olduğu kadar kişiyi mücadelemize destek olmaya davet ederek bunu gerçekleştirebilirdik. MIUSA’nın yaptığını gördüğüm şey de buydu; ulusal ve uluslararası çalışmalarına devam edebilmek, bizi orada üç hafta boyunca ağırlayabilmek için herkesi seferber etmişlerdi. Bir sürü yerden bağış toplamışlar, LTD şehiriçi otobüs şirketini ve Community Lane Center’ı otobüs biletlerini ve sınıfı ücretsiz temin etmeleri için ikna etmişler ve tüm yakın çevrelerinin bizleri misafir etmesini sağlamışlardı. Tüm bunlar, Susan Sygall’ın ve diğer MIUSA çalışanlarının kurduğu iyi ilişkiler yoluyla mümkün olmuştu.
İyi ilişkilerin önemini teoride kavradıktan sonra, öğrendiklerimi uygulama şansını ise WILD kapsamında, 4 günlük çadır kampı esnasında gerçekleştirilen Gender, Disability and Development Institute’te (Toplumsal Cinsiyet, Engellilik ve Kalkınma Enstitüsü) buldum. Bu kampa, WILD katılımcılarının yanı sıra, çeşitli kalkınma örgütlerinin ve uluslararası fon kuruluşlarının temsilcileri davet edilmişti. Amaç, kalkınma örgütlerini ve fon kuruluşlarını daha kapsayıcı hale getirmek ve dünyanın her köşesinden gelen engelli kadın liderlerin ihtiyaç duydukları bağlantıları kurabilmesini sağlamaktı. Kamp yaptığımız alanda telefonlar hiç çekmiyordu, kimsenin internete girme şansı yoktu, dolayısıyla uyandığımız andan yatana kadar birbirimizle etkileşim halindeydik. Tüm kahve ve yemek aralarında, akşam yemeğinden sonraki boş saatlerimizde, geceleri ateş etrafında toplandığımızda birbirimizi kişisel olarak tanıma, ortak çalışma alanlarımızı keşfetme, yeni ilişkiler kurma şansı edindikten sonraki iş birliklerimizin daha kolay gelişeceğini tahmin etmek zor değildi. Nitekim öyle de oldu. Şu anda GDDI’ye katılan çeşitli örgütlerle gerek Engelli Kadın Derneği adına gerek kendi adıma iletişim halindeyim ve bu iletişimimizin verimli sonuçlarının olacağını tahmin edebiliyorum.
* Ben, asistanım, bizi evinde misafir eden Judy ve bazı WILD kadınları
Eugene, Oregon’dan döneli tam 3 ay oldu. Yeni fikirlerin, heyecan verici deneyimlerin, iletişime geçmek için bahane aradığım bağlantıların, Eugene’de tanıştığım muhteşem insanların ama en çok da “WILD kız kardeşlerimle” kurduğum duygusal bağın etkisindeyim hala… Son günümüzde çember şeklinde oturmuş, herkesin sırayla WILD’a dair güzel bir şeyi söylediği, sonrasında elindeki yumağı seçtikleri bir kişiye fırlattığı ve sonunda karmakarışık ama hepimizi birbirimize bağlayan bir ağın ortaya çıktığı etkinliği hiç bu kadar derinden hissetmemiştim. O gün sıra bana geldiğinde, WILD’a dair en çok etkilendiğim şeyin ilk andan son ana kadar var olan güven duygusu olduğunu söylemiştim. Anlattığım diğer her şey onun üzerine inşa edilmişti.
Şimdi sıra, Engelli Kadın Derneği olarak, Kadın Dayanışma Vakfı’nın iş birliği ve MIUSA, UN Women Türkiye ve Yenimahalle Belediyesi’nin katkılarıyla 30 Kasım – 1 Aralık 2019 tarihlerinde Ankara’da düzenleyeceğimiz WILDTurkey etkinliğimizde… Bakalım, Türkiye’nin çeşitli illerinden gelecek katılımcılarımız neler yaşayacak? Heyecanla bekliyoruz! (BÜ/AS)