Krizden çıkmak, IMF'den gelecek kredilere endeksli;IMF'den kredi gelmesi, verilecek niyet mektubuna endeksli ...
Niyet mektubunun başarısı, IMF'nin talepleri doğrultusunda çıkarılacak yasalara endeksli... Çıkarılacak yasalar, işverenlerin ve yabancı yatırımcıların çıkarlarına endeksli...
İşverenlerin ve yabancı yatırımcıların çıkarları, vergisiz bir cennet yaratmaya endeksli...
Gerekli reformlar
Ekonominin kendi ihtiyaçlarını tartışmak yerine, IMF'nin kredi için öne sürdüğü koşulları, krizden çıkabilmek için yapılması gerekeli reformlar olarak öne sürmek, ekonomiden sorumlu uzmanların en önemli endeksi durumuna geldi.
Bankalar yasasında, batık bankaları kurtarmaya yönelik düzenlemeler mi yapılacak? Kamu kuruluşlarında, tasarruf önlemleri altında, işçi ve memurlar sokağa mı atılacak? Yabancı sermayenin çıkarlarını korumak için, yasal düzenlemelere mi gidilecek? Vergi kanununda dar gelirlilere yeni vergi yükü getiren değişikliğe mi gidilecek? Kamu bankalarında biriken tasarruflar, batık şirketlerin hizmetine mi sunulacak?
Gelsin endeks... Yetkili ve etkili ağızlardan hemen bir açıklama: "Bu düzenlemeler yapılmak zorunda, aksi takdirde IMF ile yapılan kredi anlaşması tehlikeye girer. Bu kriz ortamında şiddetle ihtiyaç duyulan kredileri almak için bunları yapmak zorundayız..."
Endeksli olan elbette yalnız ekonomi değil. Siyasette bir yere endeksli. Önceleri siyaset endeksi, yalnızca Amerika'ya bağlı idi. Son yıllarda, ikinci bir endeks daha ortaya çıktı: Avrupa Birliği...
Artık siyasal yaşamın düzenlenmesi AB'ye giriş koşullarına endeksli hale getirildi. Bu konuda, iktidar ile muhalefet arasında görüş ayrılıklarına rastlansa bile, kullanılan "endeks" aynı.
Bu paket ile...
İktidar, Avrupa Birliği'ne girişi hızlandırmak için "uyum yasalarını" birbiri ardına çıkartmaya çalışırken, muhalefette bu yasaların Avrupa Birliği'ne giriş için uygun olup olmadığını denetleme görevini üstlenmiş durumda...
İktidar, AB'den gelen istekler doğrultusunda "Mini Demokrasi paketi" hazırlıyor, muhalefetten "bu paket ile AB'ye girmemiz tehlikeye girer" itirazları yükseliyor.
Bir mahkeme, 12 Eylül anayasası ve dernekler kanununa dayanarak, dernek kapatıyor. Derneği kapatılanlar: "Bu karar, Avrupa Birliğine girişi tehlikeye sokacaktır"yollu açıklamalarıyla, kendilerine destek arıyorlar.
İnsan hakkı ihlalleri gündeme geliyor, hemen harekete geçilerek, bunun AB'ye giriş açısından oluşturacağı depremin kaç şiddetinde olacağı tartışmaya başlanıyor.
Dikte-törlük
Yolsuzlukların, kara paranın, işkence uygulamalarının, azınlık haklarının, sağlık sorunlarının, eğitim politikalarının ve akla gelebilen her türlü bireysel ve toplumsal sorunların çözümüne yönelik tartışmalarda mihenk taşı, Avrupa Birliği.
Toplumsal demokratikleşme, yaşanan uygulamaların ve yapılan düzenlemelerin AB'nin talepleriyle uygunluk taşıyıp taşımadığına endekslenmiş durumda.
Bu ise toplumu, kendi koşullarından ve kendi çözümlerinden uzaklaştırmaktadır. Siyasette ve ekonomide söz sahibi olanlar, toplumsal yaşamı geleceği belirsiz bir Dikte-törlük'ün icazeti altına sokarken, kendi çıkarları söz konusu olduğu zamanlarda ortaya çıkan ve kendini muhalefet olarak tanımlayanlarda, bu "diktetörlüğün" iyi uygulanmadığını savunarak, aynı değirmene su taşımaktadırlar.
Bir yanda, IMF ve AB tarafından kendine dikte ettirilenleri, topluma kabul ettirmek için çırpınan devlet, diğer yanda devletin dikte ettiklerinde yanlış arayan muhalefet. Al birini vur ötekine durumu.
Endekssizlik
Bir de, kendisi hakkında, kurtuluş reçetesi üretenleri, kahve ya da dostluk mekanlarında eleştirip, seçim sandıklarında ödüllendiren "sessiz çoğunluk" var ki, onların hali içler acısı.
Hiç olmazsa diğerlerinin bir "endeksi" var. Yaptıklarını bu endekse göre savunabiliyorlar, ya da eleştirebiliyorlar. "Sesiz çoğunluğun" hiçbir endeksi yok. Kendilerini insan yerine koyup, kendi haklarından yola çıkarak bir endekse sahip olmayı düşünmedikleri için, dikte yoluyla gelecek kalkınma ve demokrasiye bel bağlamış durumdalar. Bundan dolayı hedefini bilmeyen umutları katıksız ekmekleri olmaya devam ediyor.
Yolsuzluk mu yapılmış, alınan krediler yoluyla devlet mi hortumlanmış... "Yapanların Allah belasını versin". Devlet Bankaları, koalisyon ortaklarının elinde arpalık mı olmuş... "Öksüz ve yetim hakkına el uzatanlar utansın".
Rüşvet, toplumsal yaşamın bir parçası haline mi gelmiş... "Alışmışlar bir kere, bu iş düzelmez".
"Körüm", "sağırım"
Karakollarda işkence mi uygulanıyor; "Ben körüm".
İnsan hakları ihlalleri artmış. "Ben sağırım".
Adaletsizlik almış başını gidiyor. Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir duruma geliyor. "Bunlar beni aşar , ben tek başına ne yapabilirim".
Deprem olmuş, evler yıkılmış, durum perişan. "Devlet nerede, hani devlet".
Devlet hep burada, Dikte-törlük yöntemiyle, ekonomiyi "kurtarmaya", seni ve ait olduğun toplumu "demokratikleştirmeye" çalışıyor. Her ne kadar ödevini yaparken hatalar yapsa bile, dikte ettirenlerin uyarmasıyla bu hatalarını düzeltmeye çalışıyor.
Ya sen...! Sen neredesin, kendine endeksli, kendi koşullarına uygun ekonomik gelişmeyi ve sana yaraşan demokratik düzeni tartışmak üzere sesini ne zaman yükselteceksin. Bunu tartışmaya çalışanları, seyretmeyi bırakıp, tartışmanın içine ne zaman gireceksin? (HÖ/NM)