Kadın meselesi hakkında hiç konuşmama kararım vardı. Söz konusu kadın kurtuluşu ve özgürlüğü gibi radikal yüzleşme ve dönüşüm gerektiren bir konuda hüküm belirlemek, bana biraz fazlaca aşkın-transandantal- geliyordu. Ne Mao gibi göğün yarısıdır, diyebilirim ne Nietzsche gibi “mimikleriyle derinliğini belli eden yüzeydir”, ne de kadınlar şöyle yaparsa özgürleşiverirler diye ahkam kesebilirim. Bildiğim ve her geçen gün aslında hakkında hiçbir şey bilmediğimi anladığım konu, kadın olmanın Öcalan’ın deyimiyle “en zor durumda olan insan” demek olduğudur.
İran’da devlet görevlilerinin tecavüzüne karşı direnerek hayatına son veren Ferinaz ve ardından Mahabad’ da ve tüm Rojhılat’ da patlak veren isyan ne anlama geliyor? Ferinaz bir Kürt kızı olarak tarihin en mağdur halklarından birinin hem tarihi hem güncel kahramanı. Tarihidir çünkü Kürt kadınlarının direniş kültürü başlı başına bir araştırma, anlama ve ideolojik formasyon alanı.
Günceldir çünkü gündüz gözüyle işlenen bu cinayet, hem milli, hem de cinsi bir tecavüzün ürünüdür. Şex Sait, Ağrı, Dersim isyanlarında sayısız hikayesini dinlediğimiz, tecavüzcüye teslim olmaktansa korkunç ölümü göze alan sayısız Kürt kadını gibi Rojhilat Kürtlerinin yüreğinde ve İran idam devletinin beyninde patlayan “hafıza” oldu Ferinaz Xosrevanî…
Ferinaz ile anlaşılan o ki “bizi kadınlar özgürleştirecek” sözündeki o teşvik ve zorlama eylemi, bir direniş ve fedakarlığa göndermedir. Yoksa, kadınların mevcut yasalar çerçevesinde “protesto ve gösteri haklarını” kullanarak gerçekleştireceği bir reform değil kast edilen… Burada “gözlerimizn önünde” bir kadın devrimi yaşanıyor. Kürdistan devrimini artık bir kadın devrimi olmak gerçeğinden ayrı düşünemiyoruz.
Ünlü Yunanlı komutan Xenephon’un yazdığı “On Binlerin Dönüşü-Anabasis” adlı kitapta da “Kardukya ülkesini işgal etmeye giderken hayretler içerisinde kaldık. Çok güzel Karduklu kadınları almak istiyorduk ama bize teslim olmamak için kendilerini yüksek uçurumlardan aşağı atıyorlardı” diye yazar.
Yine Koçgiri isyanında Zarife ana, Ağrı isyanında Reşoyê Silo’nun eşi Zeynep ve Dersim’de Besê hanımın direnişi, 1992’de PKK gerillası Gülnaz Karataş’ın (Beritan) işgale sömürgeciliğe ve zulme karşı teslim olmak yerine kendilerini uçurumlardan atmaları bu direniş kültürünün en çok bilinenleri…
Görünüşe göre çağımızın toplumsal ayaklanmaları masumiyetin ve maneviyatın savunulması içgüdüsüyle yapılacak. Ayaklanan vicdan ayaklanan topluma dönüşecek. Direniş kültürünün içinden devrimler çıkacak. Toplumsal etiğin en fazla hırpalanmış ve ezilmiş yönü olan kadın ve çocukların kapitalist modernitede uğradıkları saldırı ve vahşet, insanlığın en kadim yeteneği olan vicdan ve isyanı buluşturacaktır. Elbette bu, erkeğin de kendi zihninden başlayarak, ailedeki erkekliğe ve toplumun tüm gözeneklerine kadar dönüşümü demektir. Zaten tüm 19. Ve 20. Yüzyıl isyanları da (işçilerin ve ezilen halkların) bir toplumsal adalet sorunu olarak “hakları” için değil miydi?
Son yıllarda tüm Arap ülkelerinde Türkiye’de İran’ da, Afganistan, hatta Wall Street olaylarıyla ABD’de halklar devletlere “çok oluyorsun” demeye başlıyor. Her kesi saran, her coğrafyanın birbirine kulak kabarttığı ve çoklu bir dinamizme sahip yeni bir devrim heyecanı var yer kürede.
Kadınlar her yerde olduğundan çok daha fazla Ortadoğu’da bu devrimci durumun öznesi durumunda. Ferinaz, Özgecan ve ismi, hikayesi bilinmeyen baskı, tecavüz ve zulüm altındaki sayısız kadın isyan edecek. Bir Ananın şefkat ve bereket dolu elini uzatışı gibi ellerini uzatarak bizleri ulus-devletin ve tüm gerici despot yönetimlerin zebaniliğinden çekip alacak. Erkeğin körelen vicdanını ve kireçlenmiş beynini Kadınlar değiştirecek. (MS/HK)