“… Yürüdü, yürüdü. Soluk almıyordu. Özlem ne yetersiz kelime…”
Özlediğimiz içtenlikte, özlem duyduğumuz gerçeğin bilgisini en sıcak haliyle gözler önüne seren Soner Sert, “Duvar” adlı kitabını geride bıraktığımız Mayıs ayında İthaki Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluşturdu.
Yönetmen kimliğiyle ön plana çıkan, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema – Televizyon Bölümü mezunu ve Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı Bölümü’nde yüksek lisansına devam eden Soner Sert; ulusal ve uluslararası festivallerden ödüllerle dönen Köprü, Baba, Ses, Hastabakıcı ve Alarga adlı kısa filmleriyle tanınıyor.
H2o Kitap’tan çıkan, “Film Çekmek – Yönetmenler İlk Filmlerini Anlatıyor” adlı ilk kitabını yaptığı röportajlardan derleyerek oluşturan Sert, bu kez de kitapseverleri öyküleriyle bir araya getiriyor.
Sinemadaki iddiasını edebiyat alanında da gösteren yazar, “Duvar” kitabında dokuz farklı öyküye yer veriyor. Öykülerin isimleri farklı fakat ana duygusu, ana derdi aynı: “Umut.” Bildiğimiz insanların, bildiğimizi sandığımız ya da kısa bir süreliğine bilip de aynı hızla unuttuğumuz, perdelerimizi çekip göz yumduğumuz, önüne “duvar”lar ördüğümüz hayatlarını anlatıyor.
“Duvar”, bir milletin, bir insanlığın tarihine ışık tutuyor aynı zamanda. Var olmak için direnmiş ve her şeye rağmen direnmeye devam eden; geçmişi ateşe verilmiş, umutları tazyikli suyla yıkanmış insanların direnişine de bir selam niteliği taşıyor.
“… Hatta fındık ağaçlarını bile yakmışlardı ama hiçbir şey olmamış gibi yine boy vermişti ağaçlar.”
Sert’in kaleme aldığı öykülerde yakılmışlığı ve hiçbir şey olmamışçasına umudu okuyabilmek okuru bir yandan düşünmeye sevk ederken bir yandan da karakterlerin yüreğinde taşıdığı güce doğru sürüklüyor. Bazı sayfalar gerçeğin tabiatında olduğu üzere canımızı acıtırken, bazı sayfalar sevginin gücüne olan inancımızı tazeleyip, birbirine karıştırmayı huy edindiğimiz sap ile samanı ayırmamızı sağlıyor. Ve bir olanı, bütünlük olanı yıllar boyunca nasıl da parçaladığımızı, ötelediğimizi keskin cümleleriyle yüzümüze vuruyor. Keskin fakat sakin… Güçlü ve olabildiğince narin…
“… Onların taziyesine de gitti Şikran. Hiç konuşmadı şivesinden dolayı ama gitti, oturdu öylece.”
Hayatlarına, haklarına “Duvar”lar ördüğümüz, “sus” demeden susturduğumuz ama yine de cenazemize gelen, ağzını açmadan öylece oturan insanları işliyor yazar öykülerinde. Bizi bize anlatıyor. Deliliğe sürüklenişimizi, delilerin delirttiklerini, kendi ipini kendi çekenleri, oğlunu tarlaya göndermeye kıyamayan babaları, çaresizliğin katil ettiği anaları, durmadan örülen ve durmadan yıkılan duvarları kısa ve acı bir çığlık halinde satırlara kazıyor. Zihnimizde yükseltip durduğumuz, her adımda çarpıp çarpıp geri döndüğümüz gri duvarlara farklı bir renk ekliyor yazar kitabında. Bir yabancının bir yabancıya bıraktığı hediye gibi, tüm griliklerin ortasına bir turuncu bırakıveriyor.
“… İlerleyen günlerde, bu yangın yerinde, öldürenin değil ama ölenin her daim bulunduğu bu keşmekeşte, polis suçu devrimcilere atacak, devrimciler çocuk katilinin kim olduğunu iyi bildiklerini anlatan uzun bir bildiri yayımlayacaktı.”
Süreklilik haline gelen, artık benimsenen ve herkesçe bilinen yanlışlıklara bir virgül koyan yazar, odak noktasına “duvar”ın ardından doğan güneşi alıyor. Duvarlarla örülü dünyada en yıkılmaz olan duvarın, insanın içinde, ruhunda taşıdığı “umut” olduğunu savunuyor. Kurşunların, yenilgilerin, yanılgıların yerle bir edemeyeceği tek duvar.
Yaslanacak tek duvarı umut olanlara dokuz öykü…
Soner Sert’in kaleminden... (SK/AS)
* “Duvar”, Soner Sert, İthaki Yayınları, Mayıs 2018, 152 sayfa.