*Fotoğraf: AA (Arşiv).
15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’nin siyasi tarihinde unutulmayacak en uzun gece olduğunu sonradan öğrenecektik. Hayat duracak ve kanlı eller kardeşliğin kalesi olan Türkiye'ye darbe yapacaktı. O tarihi gecede herkesin kendine göre bir anısı vardır. O geceyi ben de iliklerime kadar yaşadım ve mağduru olduğumu söyleyebilirim. Hatta o gece sabaha kadar uyuyamadığımı ve ayakta olduğumu.
Darbe telefonu
15 Temmuz günü Taksim’de birkaç hukukçu ve gazeteci arkadaşla İstanbul İHD Bürosu’na yakın bir kafede görüşmem vardı. Serin bir gölgelikte yurt ve dünya gündemi üzerine sohbet bayağı kuyulaşmıştı. Zamanın farkında değildik. Sohbet akşam vaktini geçmiş, geceye doğru akıyordu. Temmuzun sıcağı gece yerini serinliğe bırakmıştı.
Telefonumu sessize almış ama arada bir kim aramış diye bakıyordum. Yine bir ara ara baktığımda gazeteci kardeşim Erkan Çapraz’ın aradığını gördüm. Sohbet esnasında telefonumu sessiz almış, gelen birkaç aramaya da sonradan dönerim diye cevap vermemiştim. "Erkan fuzuli aramaz, mutlaka önemli bir durum vardır" diye hemen cevap verdim. Zaten yaşadığımız bölgede telefonlarımıza hep bir olumsuzluk kaygısıyla cevap veririz. Erkan, bana “Abi darbe olmuş haberin var mı?” diye sordu, “Yok” dedim. “Nerde olmuş?” dedim hemen. “Abi tanklar Boğaz Köprüsü’nü kapatmış” dedi. Hemen telefonu kapattım. Başıma kaynar sular dökülmüştü.
12 Eylül’ü hatırladım
Bir an duraksadım,13 yaşında, çocukken yaşadığım darbe günleri hayal meyal aklıma geldi. Yüksekova’da şahit olmuştum 12 Eylül 80 darbesine…
Askerlerin “Sakın sokağa çıkmayın!” anonsları, belediye başkanı rahmetli Mustafa Zeydan'ın görevden alınıp yerine ilçenin karakol komutanı yüzbaşının atanması, tutuklanmalar, insan hak ve özgürlüklerinin askıya alınması, işkenceler, Diyarbakır cezaevinin o korkunç acı gerçekleri, okulda bile askeri vesayetin etkisinin olması, TV’de darbenin yüz karası Kenan Evren’in konuşması ve hayatın olağan akışının birden 180 derece dönmesi…
Doğrusu irkildim, bir boşluğa düşmüş gibi hissettim kendimi. Korkunç şeyler geçiyordu aklımdan. Askeri darbelerin ne kadar kötü olduğunu yaşayan biri olarak, yaşadığım ülke ile ilgili karanlık senaryolar geçiyordu aklımdan…
Taksim’de olanlar
Bir taraftan Taksim’de darbenin korkunç sonucunu izliyorum. Diğer taraftan da internetten saat 22:00 sularında İstanbul'da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün askerler tarafından ele geçirilmesiyle her önünden geçtiğim işyerinin camından televizyonda darbe girişimi sürecini izliyorum. Zaten insanlar da işyerlerini kapatıp evin yolunu tutuyordu. Bir yandan da insanların darbeye karşı tepkilerine kulak misafiri olup tepkilerini izliyorum.
AKP yanlısı veya karşıtı insanların çoğunda askeri darbenin kabul edilmediği görülüyordu. Ama belki de AKP iktidarından çok acı çekenlerin “Oh olsun, iyi oldu” tepkilerine de şahit oldum. İstanbul’da kaldığım yere bir an önce ulaşmam gerektiğini biliyordum. Ama meslek icabı bu tarihi ana şahitlik etmem gerektiğini ve görüntü, fotoğraf da çekmem gerektiği duygusu da yavaşlamama neden oluyordu.
Meydana yakın Zafer anıtına askerlerin geldiğine ve polislerin de gelip askerlerin etrafını sardığına yüz metre öteden tanık oldum. Aralarında darbeden vazgeçirmek için ikna konuşmaları, bağrışmalar duyuluyordu. Sinirler çok gergindi. Bir saat içinde metro durdu, otobüsler işlemez oldu, taksi durağına doğru yürüdüm taksi de yok. Yürüsem 3-4 saat yol vardı. Otelde kalsam aç kalırım. Yürümeye karar verdim. Rotam Harbiye, Şişli, Mecidiyeköy, Levent ve 4. Levent...
Evdekiler tedirgin, yol uzun ne yapsam diye düşünüyordum…
Şehir felç olmuştu
Belediye araçları, iş makinesi, polis araçlarıyla yollara barikat kurulmuştu. Şişli’den Mecidiyeköy’e varınca insanların yavaş yavaş sokağa çıkıp darbe girişimine karşı sloganlarına şahit oluyordum. İnsanlar gergin, tedirgin ve öfkeliydi. Zaman zaman o kalabalıkların içinden geçiyordum. Her an bir çatışmanın içinde kalıp bir kurşuna hedef olmanın da mümkün olabileceğini kafamdan geçiriyordum.
Darbenin etkisi ülkenin en büyük şehrinde hayatı felç etmişti. Aslında bu da askeri darbenin ne kadar korkunç ve kabul edilemez olduğunu gösteriyordu. AKP’ye muhalif de olsan bu darbeyi savunmanın insanlık dışı olduğunu görmek lazımdı. Başarılı olmamasını temenni ediyordum.
Sokaklar doluyor
Saatler gece yarısı 24.00’ü geçmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cep telefonundan CNN’ bağlandığı canlı yayın konuşmasını kısmen dinledim. “Silahlı Kuvvetler içindeki azınlığın kalkışma hareketi. Paralel yapılanmanın teşvik ettiği harekettir." Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın televizyon konuşmasından sonra insanların boşalan şehrin sokaklarında ses çıkardığını ve darbecilere lanet yağdırdığına şahit oldum.
Yürümem lazımdı, yolum uzundu, zaten herkes hızlı adımlarla yürüyordu. Koşar adımlarla yürüyenler vardı. Yol güzergâhında tek bir işyeri bile açık değildi. Yolum uzun olduğundan daha önceden atıştıracak bir şeyler almıştım yanıma. Gerçekten çok yorucuydu. Yoruluyordum, bazen bir kaldırım kenarında oturup kısa bir moladan sonra tekrar hızlı adımlarla yürüyordum.
Darbe haberini aldıktan dört saattir sürekli yürüyordum. Hiçbir araç geçmiyordu. Geçtiğim sokaklarda artık insanlar azalmaya başlamıştı. Her zaman metro veya otobüsle gelip geçtiğim yollar kapalı ve sessizdi.
Fethullah Gülenciler
İnternetten gördüğüm kadarıyla darbenin korkunç boyutu ortaya çıkıyordu. Tanklar, uçaklar, helikopterler, resmi kurumlara saldırılar, darbe karşıtı müdahaleler… İnsanlar darbeyi kabullenmiş gibi bir hava esiyordu. Ama sokaklara çıkan insanlar da çöken umudu yeşertiyordu.
Yıllarca karşı çıktığım ve bu ülkeye samimi olmadığına inandığım FETÖ tarafından yapıldığını anladığımda ise geçmişteki mücadelemin ne kadar doğru olduğunu anlıyordum. FETÖ’nün bir mağduruydum zaten. O dönemler onların samimi olmadığını ve bu ülkenin yoksulluğunu ve İslam dinini kullanarak bireysel bir güç dengesi kurma çabasında olduğunu yazmış ve gazetemizde bu konuda yazılara yer vermiştik.
Bu ülkede her şeye sızdıklarını hissediyordum. Ama askeri kurumlara uçak ve helikopter kaldırtacak kadar ileri gidebildiklerini aklım almıyordu, şaşkınlık içindeydim. Hele hele ülkenin TBMM'sini, halkını ve diğer kurumlarını bombalayacak kadar ileri gitmelerine halen şaşkınım. Kafam allak bullak olmuştu. Ben daha çok bunu ulusalcıların yaptığını tahmin ediyordum aslında…
HDP’nin açıklaması
Mecidiyeköy'ü epey geçmiştim, saat gece yarısı 02.00’yi bulmuştu. Bir taksi gördüm, koşarak yetiştim. Yalvar yakar 4. Levent’e gitmeye ikna ettim. Takside gideceğim yere kadar darbe muhabbeti sürdü. İkimiz de darbenin kötü olduğuna hemfikirdik. Taksici benim doğulu ve Kürt olduğumu öğrenince HDP muhabbeti üzerine fikrimi sorma gereğini duydu sanırım. O saate kadar HDP darbe ile ilgili görüş bildirmemişti. Taksici de sitem ediyordu. “Neden tüm partiler darbeye karşı görüş bildirdiler de HDP bildirmedi” diyordu.
Ben de “HDP darbeye karşı olur, mutlaka açıklama yapmıştır ya da yapacaktır. Çünkü darbe olursa en fazla Kürt siyaset mağdur olur. Darbe olursa kesin Selahattin Demirtaş ilk tutuklanacak siyasi lider olur ve HDP siyasetinde öncü siyasetçileri kadroların hepsi de aynı kaderi paylaşır” diyordum. Aslında yanılmadım, sonradan HDP de darbe karşıtı açıklamayı yapmıştı.
4. Levent’e vardığımda güçten takatten düşmüştüm artık…
Darbenin iyisi kötüsü olmaz
Saat gece yarısı 03.00 civarıydı. Halk sokağa dolmuştu, darbe karşıtı sloganlar yükseliyordu. Eve vardığımda saat sabah 00.04 gibiydi, yorgundum, uykuluydum ama darbe sonucunun ne olacağı henüz kesinleşmemişti. Ezan sesleri sabaha kadar tüm camilerden yankılanıyordu. Yorgunluktan uyuyakalmıştım.
Öğlen saatlerinde darbenin kontrol altına alındığını görüp sevinmiştim. Sonraki günlerde İstanbul, İzmir ve Ankara’daki işlerim nedeniyle darbe girişimine karşı demokrasi nöbetlerindeki sevinç şenliklerine şahit oldum, çoğunu da bizzat yerinde gözlemledim.
Darbenin iyisi kötüsü olmaz. Geçmiş ve gelecek siyasi ve askeri bütün darbeleri kınıyorum...
Şimdilerde daha çok demokrasi, daha çok insan hakları özlemim sürüyor. 15 Temmuz'dan sonra belediyelere kayyum atanması, milletvekilleri, belediye başkanlarının tutuklanması, çalışanların işten atılması, dernek, STK ve basın kurumlarının kapatılması, gözaltı ve tutuklama furyası yaşandı.
12 Eylül darbesi sürecini gören biri olarak 15 Temmuz sürecinin sonuçları daha çok kırılma yarattı sanki…
Sanki hukuksuzluk daha fazla…
Demokrasi özlemimiz ve özleminiz hep taze olsun, dinç ve direngen olsun…
Hepimizin bir hikayesi vardır elbet ama ortak hikayemiz askeri darbeler değil demokrasi olmalıdır.
(NÖ)