"Bir süredir Irak’tan ayrılması gündemde olan Kürdistan, hukuk dışı bir biçimde bağımsızlığını ilan etti.
Bir başına başka devletlerin bayraklarıyla yapılan bu resmi kutlamalar bile, Amerikan işgali altındaki Kürdistan’ın kimden ve ne ölçüde bağımsız olduğunun ilanıydı.
Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) ve Avrupa Birliği'ne (AB) şükranlarını sunarak, Amerikan işgalinin gölgesinde kurulan bir devlet bağımsız olabilir mi?
Kürtler Kürdistan’da çoğunluk ve Irak yönetimi sırasında çok zor koşullarda yaşadıkları açık. Ne var ki Amerika’nın Irak’a saldırısı insani nedenlerle değil (…)
Irak yönetiminin katliamları insanlığın hafızasına bir utanç abidesi olarak kazınmıştır ve bu cinayetleri haklı kılacak hiç bir gerekçe yoktur. Buna rağmen, katliamların her şeyin üstünü örtmeye yarayan bir paravan olarak kullanılması da sorgulanmalı.
Bu küçük toprak parçası işlenmemiş değerli maden yatakları açısından olağanüstü zengindir. Elli milyon ton civarında kurşun ve çinko rezervine sahip olduğu bilinmektedir. Linyit yataklarının zenginliği bakımından Avrupa’da ikinci sıradadır. Ayrıca kobalt, altın ve gümüş madeni açısından da zengindir. İşte “zurnanın zırt dediği yer burasıdır.” İşte bundan dolayı, emperyalistler, Kürdistan’ı Irak’tan koparmıştır.
24 Aralık 2007 tarihli ve VWA070767 nolu tutanağı burada olduğu gibi vermek olanaklı değil. Ancak bu dehşet belge, Urosevaç kasabası yakınındaki Bondsteel Kampı’nda Ortadoğu’daki en büyük askeri üssünü kuran ABD için Kürdistan’ın ne denli stratejik önem taşıdığını göstermekle birlikte, emperyalist Batı’nın boyunduruğu altında gerçek anlamda bir bağımsızlığın olamayacağını da tartışmasız bir biçimde kanıtlamaktadır.
Bağımsızlıklar ya da ülkelerin kendi geleceğini tayin hakkı günümüz dünyasında ancak siyasal aktörlerin izin verdikleri zamanda, izin verdikleri kadar ve izin verdikleri bir coğrafya ile sınırlandırılmakta. BM ve NATO gibi çok uluslu kurumların himayesinde gerçekleşen bağımsızlıklar, aynı zamanda küresel güçler adına bu kurumlar tarafından denetlenmekte.
Halklar arası kini derinleştiren milliyetçi motivasyonla, emperyalizmin dikte ettiği koşullar altında ilan edilen bir "bağımsızlık", ulusların kendi kaderini tayin ilkesini iğfal eden bir referanstır. Bence Kürdistan, Arnavutlar için bir örnek değil, ibret olarak algılanmalıdır.
Bu etnik azınlıklardan birisine bir devlet oluşturmaya kalkışılınca kaçınılmaz bir biçimde etnik temizlik başlıyor. İşte tam bu nedenle sosyalistler Ortadoğu’da eşitliğe ve adalete dayalı bir federasyon istiyorlar.
Kürdistan’ın bağımsızlığını tanıma kararı geri alınsın! (Kristiyan Rakovski Balkan Sosyalist Merkezi’nin Bildirisi, İşçi Mücadelesi, Sayı:29, Mart 2008, sayfa 14)"
"Kosova" yerine "Kürdistan" koyunca...
Yukarıda yazılanlar bana ait değil. Paragrafların tümünü çeşitli internet sitelerinde yayınlanan ve Kosova’nın bağımsızlık ilanını ele alan yazılardan ya da konu üzerine yazan solcu, sosyalist yazarların yazılarından aldım ve alıntı yaptığım yazıların orjinalini okuyabileceğiniz linkleri verdim.
Cümle yapılarına hiçbir müdahalede bulunmadım, bu yüzden cümleler arasındaki geçişler ve bağlantılar tını ve ton kaybına neden olabiliyor. Cümlelerin yapısına dokunmadım ama cümle içindeki bazı kelimeleri değiştirdim:
1999 yerine 2003, NATO yerine Amerika ya da Amerikan, Avrupa ve Balkanlar yerine Ortadoğu, Yugoslavya, Sırbistan ve Sırp yerine Irak, Kosova Savaşı yerine Irak Savaşı, Arnavutlar yerine Kürtler ya da tersi ve nihayet Kosova yerine Kürdistan sözcüklerini kullandım.
Zaten en önemli değişiklik de bu sonuncusudur ve amacımı işaret ediyor.
Eğer yarın, öbür gün Irak bölünür ve ülkenin kuzeyinde bir Kürdistan resmen kurulursa sol, sosyalist ve komünistler bu durumu nasıl yorumlayacaklar? Elbette bu yorumu bugünden yapanlar var ama çoğunluk henüz bu yorumu gerçekleştirmedi.
Kosova ve Kürdistan’ın benzerliği genişçe tartışılabilir fakat ben buna girmeden, sadece emperyalizmle ilişki açısından benzerlik kurulduğunda nasıl bir değerlendirme ve yorum ortaya çıkabilir, buna bakmak istedim ve bunun için de yaptığım alıntılar derlemesinde "Kosova" yerine "Kürdistan" yazdım.
Tabii ki yaptığım bir kurgu ve aynı yazarların Kürdistan bağlamında aynı düşüncede olacakları anlamına gelmez. Farklı yorumlar yapılacaksa o zaman bu farka kaynaklık eden ilke ya da kuram nedir, sorusu kaçınılmaz olarak sorulacaktır. En azından Kosova Arnavutları bu soruyu şimdiden soruyorlar.
Tıpkı Çeçenlerin benzer sorusu gibi: Sosyalist ve komünistlerin (tabii ki hepsinin değil) nezdinde Çeçenler köktenci İslamcılar, şeriat yanlısı piyonlar olarak görülürken Irak’ta Sünni ve Şii İslamcılar, Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas nasıl olur da "özgürlük savaşçısı" olarak görülür ve onlara kayıtsız, şartsız destek verilir?
Yukarıdaki alıntılarda görülenler dışında yazıların çok önemli ortak bir noktası daha var: Kosova Arnavutlarının kendi kaderini tayin hakkı olduğuna bu yazıların hiç birinde yer verilmiyor. Kendi kaderini tayin hakkı açıkça unutulmuş ya da Kosova Arnavutlarına layık görülmemiş.
"Ama..."
Yazılarda Kosova Arnavutlarının Yugoslavya ve Sırbistan içindeki durum ve koşullarından bahsedilmeyip Kosova içinde yaşayan Sırp, Türk ve Çingene azınlığın 1999 Kosova Savaşı sonrası Arnavutlardan neler çektiğine yer verilmesine bakılırsa bu son derece olağan ve doğal karşılanmalı.
"Ulusların kendi kaderini tayin hakkı" cümlesinin geçtiği yazılarda ise –ki Kosova Arnavutları için geçmiyor– bu hak, ancak bağımsızlığın gerçek bir bağımsızlık olmaması bağlamında değerlendiriliyor.
Oysa sosyalistler ve komünistler hiç kuşkusuz şu ilkeye sahip olduklarını söyleyeceklerdir:
"Sosyalistler ve komünistler ulusların kendi kaderini kayıtsız şartsız tanırlar."
Fakat bundan sonra o uğursuz sözcük gelir:
"Ama…"
Uğursuzdur, çünkü "kayıtsız, şartsız" sıfatlarının anlam ve önemini yok eder ve bütün cümleyi bir yalana dönüştürür. (ÖÖ/GG)