Urfa’nın Suruç ilçesinde 14 Haziran 2018 tarihinde AKP eski Milletvekili İbrahim Halil Yıldız'ın koruma ve yakınları tarafından eşi ve iki oğlu katledilen, bir oğlu da tutuklanan Emine Şenyaşar, yakınları katledildikten sonra 846 gün boyunca Urfa Adliyesi önünde ‘Adalet Nöbeti’ tuttu. Sonrasında Adalet Nöbetini, Ankara’ya taşıdı. Adalet Bakanlığı önünde 124 gün boyunca direndikten sonra nöbetini Meclis’e taşıdı ve Meclis’te de 33 gün boyunca direndi. Şimdilik ağır sağlık sorunlarından dolayı Adalet Nöbetine ara verdi.
Hem Urfa Adliyesi önünde, hem Adalet Bakanlığı önünde ve hem de Meclis’te elindeki ‘Adalet’ pankartıyla nöbetine devam eden Emine Şenyaşar için aslında canlı bir mezar taşı diyebiliriz. Çünkü adalet hem Urfa Adliyesinde, hem Adalet Bakanlığı ve hem de Meclis’te öldürüldü ve gömüldü. Bir gün eğer ‘adalet’in yakınları veya akrabası, gelip de ‘adalet’in mezarını ziyaret etmek isterse, her şeyden önce mezar taşını bulmaları gerekir. Bu yönüyle Emine Şenyaşar’ın direnişi, ölen ‘adalet’in mezarının kaybolmaması için bir çaba ve adalet mezarda olsa bile çıkarılıp ona düşen sorumluluğunu yapması için bir çağrıdır.
Cumhuriyet’in 100 yıllık 4T (tedib, tebid, tehcir ve tenkil) politikaları ile 26 senedir yürüttüğü ‘T’ecrit politikalarına karşı, Emine Şenyaşar’ın mücadelesi ‘T’aaruzdur. Her ne kadar insanın en hızlı kası göz kapağı olsa da, Emine Şenyaşar’ın 7 senelik direnişi, gözlerini kan bürümüş zalimlerin gözlerine çarpan çapaktır. İktidar gözlerini ovdukça bu çapak gözden beyine kadar gidecektir.
Yalın bir hakikat
Emine Şenyaşar adalet mücadelesinde ‘tek başına’dır. O tek başına da kalsa mücadelesinden ödün vermeyecek bir kararlılığa sahiptir. Ama onun adalet ve hak arayışına karşı sessiz kalarak tek devlet, tek millet ve tek dilde ısrar eden iktidar da ‘yalnız’dır. Emine Şenyaşar eğilmez, bükülmez ve kırılmaz yalın bir hakikat iken, karşısındaki zalimler Nuh’un gemisine bile alınmayacak, bütün dağ, vadi, orman, dergah, toplum, cemaat ve klanlardan kovulmuş birer mahlukattır.
Feyzini Roma adalet tanrıçası Justitia ve Yunan mitolojisindeki hukuk tanrıçası Themis’ten alan gözleri bağlı, bir elinde terazi ve diğer elinde kılıç olan adalet heykelini herkes bilir. Themis’in kimseye torpil geçmemesi için gözleri bağlıdır, suçları tartmak için terazisi, cezayı vermek içinse kılıcı vardır. Bugün bu adalet heykelini, adaletin yerine gelmesi için ağlamaktan göz pınarları kurumuş; terazi ile kılıcın kesiştiği/birleştiği üzerinde ‘adalet’ yazan küçük pankartıyla Emine Şenyaşar temsil etmektedir. Kuruyan göz pınarı kendi adalet katarsisini tesis ederken, iki koldan gelen ‘adalet’ pankartını ise ne bir terazi tartabilir ne de bir kılıç kesebilir.
Kolektif direniş
Psikoloji ve psikiyatr bilimini bir arkeolog edasıyla kazıp ve magmasına inersek orada ‘Bilinç unutur ama bilinçdışı unutmaz’ sözünün yazıldığını görebiliriz. Emine Şenyaşar’ın 7 senelik direnişi ve mücadelesi, bilincin/hatırlamanın ve anın kapasitesini katbekat aşarken, tek başına kolektif bir direniş bilinçdışını oluşturmaktadır.
Şenyaşar ailesine yönelik yapılan katliamın olduğu ilçe olan Suruç, Kürt halkı içinde cesareti, direnişi, yiğitliği, Kürt ve Kürdistan değerlerine bağlılığından dolayı ‘embara mêran/mêrxasan’ (yiğitlerin ambarı) olarak bilinir. Direnişiyle bütün dünyaya ilham olan Kobanî ise Suruç’a kuş uçuşu olarak en fazla 10 kilometre uzaklıkta. Bugün Emine Şenyaşar’ın adalet direnişi, Suruç’taki yiğitlik ambarı ile Kobanî direniş kaynağını tek potada eriterek, ‘embara jinxas’lığın (kadın kahraman ambarı) öncülüğünü yapmaktadır.
1990’larda Newroz ve serhildanlar (başkaldırı, isyan) dalga dalga yayılırken, kadınlar aktif bir şekilde bu direnişe öncülük ediyordu. Dönemin OHAL valisi Ünal Erkan ise direnişi erkekleştirme, erkeğe indirgeme ve homojenleştirmek için "Analarımızın bacılarımızın yeri sokak gösterileri değil, evleridir" demişti.
Dönemin siyasi iktidarı 1992’de Cizre’deki Newroz kutlamasında yaralı koluyla panzerlerin üzerine yürüyen ve halka öncülük eden Bêrîvan Cizîrî’den ne kadar korkmuşsa; şimdiki iktidar da Emine Şenyaşar’ın direnişi ve adalet arayışından o kadar korkmaktadır. Ataerkil kodlar nasıl ki Kürt kadını başta olmak üzere Kürt toplumu üzerine geçirilmeye çalışılan ve toplumu nefessiz bırakmaya çalışan bir branda ise; Kürt kadınları ise "Jin, jiyan, azadî" diyerek dişleri ve tırnaklarıyla bu brandayı yırtarak; demokrasi, özgürlük ve eşitlik odaklı direniş adaları tesis etmekteler. Emine Şenyaşar yine tek başına bu brandaya adalet adına bir kesik atmaktadır.
Dayika Berfo
Osmanlı’nın baskı ve saldırılarına karşı, dağa çıkan Kürt isyancılar katledildiğinde, kadınlar taziyelerde yaktıkları ağıtlar ve dengbêj klamları ile direnişin sönmesine izin vermemişler, çocuklarına bir direniş habitatı kurmuşlar. 1980’deki askeri darbe sırasında gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Cemil Kırbayır’ın annesi Dayika Berfo da 33 yıl boyunca oğlunu kaybedenlerden hesap sormak için direndi. Dayika Berfo oğlunu aramaya başladığında yetmiş üç (73) yaşındaydı, oğlunu kaybedenlerden hesap sormasına ömrü yetmedi ve yüz altı (106) yaşında vefat etti. Bugün küresel ısınmadan dolayı, bütün dünya yansa, yangında en önce kurtarılacaklardan biri de Dayika Berfoların ve Emine Şenyaşar’ın adalet ve hukuk arayışıdır.
Selahattin Eyyubi Arsuf’da Richard komutasındaki Haçlılarla savaşa girince, savaşta Richard’ın atı ölür. Bunu gören Selahattin Eyyubi, savaşta bile erdem göstererek Richard’a savaşması için at gönderir. Selahattin Eyyubi’ye göre bir kral ayakları üzerinde savaşmamalıydı. Savaşta bile erdem gösteren Selahattin Eyyubi’den, ambulansa bile saldıran, Suruç Devlet Hastanesi’nde serum askıları ve yangın söndürücü tüpleriyle yaralı Şenyaşar ailesinin fertlerinin katledilmesine gelirsek, aslında savaş hukukunun bile tekrar sınıfta kaldığını görebiliriz. Bu katliamı deşifre etmek içinse Emine Şenyaşar’ın verdiği mücadele, değil iğne, adeta saç kılıyla kuyu kazmaya benzer. (EL/TY)