Emine Şenyaşar.
Urfalı Kürt bir kadın. AKP Urfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın yakınları, iki çocuğunu ve eşini öldürdü.
Olayın ardından oğlu tutuklandı.
Görüntülerde de failler ve saldırı anları net olarak görünür olmasına rağmen olayın sorumluları yargı önüne çıkartılmadı.
Emine Şenyaşar, Haziran 2018’den beri sesini duyurmaya çalışıyor.
Olaydan yaralı kurtulan oğlu Ferit Şenyaşar ile adliye önünde oturma eylemi yapıyor, Meclis’e gidiyor “Duyun beni, görün beni” diyor.
Ne var ki dağların taşların duyduğu Emine Şenyaşar’ın sesini, muhalefet partilerinin dışında duyan yok. Yönetenler kör, sağır. Herkes sus pus.
“İnsan olan utanır” derler ya insanın yerin dibine batacağı geliyor da batmıyor, yaşıyor bir şekilde. Biraz adalet, biraz başkasının acısına kendi acımız gibi bakabilme yetisi isteniyor oysa. Çok değil!
Gülay Lokumcu.
Hopalı Laz bir kadın. Eşi Metin Lokumcu için adalet arıyor. Mayıs 2011’de dönemim başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Artvin’e yaptığı ziyaret sırasında çıkan olaylarda o kadar çok biber gazı atılmıştı ki biri de Metin Lokumcu’nun önce kalp krizi geçirmesine ardından ölümüne neden oldu.
Tanıkların mahkemedeki beyanlarına göre bizzat Başbakan’ın korumasının çevik kuvvetin elinden aldığı gaz tabancasını sağa sola sıkması ile başlamıştı şiddet.
Polisler hakkında tam on yıl sonra dava açıldı. Evet on yıl sonra adalet arayışında bir adım yol alındı.
Her ne kadar emri verenler iddianameye dahil edilmese de isimleri mahkeme salonlarında sıklıkla zikrediliyor.
İşte o mahkeme salonunda ısrarla adalet bekliyor Gülay Lokumcu. Onun da yanında oğlu Ulaş var.
Gülay Lokumcu ile Trabzon’da son duruşmanın görüldüğü gün on dakika sohbet edebilme vaktimiz oldu.
Metin hocanın doğa hayranı olduğunu anlattı, tüm mücadelesinin derenin, denizin, kuşların, doğanın hakları için olduğunu söyledi.
Biraz yorgun, biraz umutsuzdu.
Tıpkı Emine Şenyaşar gibi karanlık bilmediği ormanda bir ışık arıyordu.
“Biliyorum, Metin geri gelmez ama bu yargılananlar hak ettikleri cezayı alırlarsa biraz yüreğim ferahlar” diyordu.
İki kadın Emine Şenyaşar ve Gülay Lokumcu.
İkisi de eşleri için çocukları için adalet arıyor. İkisi de karanlık bir ormanda yanlarındaki birkaç kadınla yürümeye çalışıyorlar. Neden biz kadınlar, bu iki mücadeleci kadının etrafında daha çokça yer almıyoruz?
Sanılmasın ki bu adalet arayışı sadece onların “yüreğine su serpecek, yüreğini ferahlatacak.”
Her iki davadaki en ufak bir gelişme tüm topluma umut aslında. “Bu mahkemelerden adalette çıkabiliyor” umudu...
Urfa’daki Emine’nin, Hopa’daki Gülay’ın bulundukları noktalarda kendilerini yalnız hissetmemeleri, özellikle kadın hareketinin sesini duymaları, mega kentlerdeki onlarca sokağı kadın sloganları ile inletmek kadar kıymetli.
Elbette asıl mahkemelerin Emine Şenyaşar’a Gülay Lokumcu’ya adalet borcu var.
Adaletin kırıntısı kaldıysa…
(EMK)