Musevi Elsa Niego , 1920’lerde İstanbul’da yaşıyor. 18’nde genç bir kadın. Beyoğlu’nda sabahları yürüyüşe çıkıyor, kendi dönemine göre oldukça sosyal bir hayat yaşıyor.
Annesi ile birlikte kimi zaman eğlenceli kimi zaman mücadele içinde geçen hayatının en önemli ayrıntısı, sigorta şirketinde çalışan bir kadın olması. Her gün Karaköy’de olduğu tahmin edilen iş yerine gidiyor, akşamları evine dönüyor.
Osman Elsa'nın "peşinde"
Elsa’yı işine giderken gören 50-60 yaşlarındaki Türk Müslüman Ratıb Paşazade Osman Bey ondan çok “etkileniyor". Hatta dönemin basınının aktardığına göre "o kadar âşık oluyor ki Osman Bey", o dönem biri Amerika’da diğeri İstanbul’da yaşayan diğer eşlerini de yok sayıyor. Çocuklarını görmeyi bırakıyor, onlara karşı sorumluluklarını yerine getirmiyor.
Sürekli olarak Elsa’nın peşine düşüyor. Elsa’ya defalarca evlenme teklif eden Osman Bey her defasında “hayır” yanıtını alıyor.
Tarih, 17 Ağustos 1927’yi gösterdiğinde, şimdilerde İstanbul’un tarihi sokakları arasında olan Karaköy’deki Bankalar Caddesi’nde bir kadın öldürülüyor.
Musevilerin terk etme süreci başlıyor
Evet, yine dönemin basınında yazıldığı gibi "Osman Bey aşkına yanıt vermeyen” Elsa’nın yüzünü bıçakla parçalıyor ve onu öldürüyor. Türkiye’nin kuruluşuna denk gelen bir tarihte erkek şiddeti ile öldürülen bu cinayet, kadının Musevi olmasıyla ilişkili olarak başka olayları da beraberinde getiriyor.
Maalesef Elsa cinayeti ve ardından gelen birtakım olaylarla beraber Musevilerin Türkiye’yi terk etme süreci başlıyor.
Cinayetin haberlere veriliş tarzı, Elsa’nın Musevi kimliğinin netleşmesiyle birlikte oldukça farklılaşıyor.
Öncesinde “öldürülen kızcağıza” üzülen dönemin basını sonrasında Elsa’nın cenazesi üzerinden milliyetçilik ve dini motifleri kullanarak kültürler ve halklar arasındaki nefret söyleminin yayılmasına yol açıyor.
Şimdi dönemin basınına bakalım…
Haber, Cumhuriyet gazetesine “Şişhane tramvay yolu üzerinde Elsa namında bir genç kız öldürüldü” olarak yayımlanıyor. Haberde, “Cinayet elli yaşlarında Ratıb paşazade Osman Bey tarafından 17 Ağustos 1927 yılında akşamüzeri saat yedi buçukta Beyoğlu’nda Şişhane yokuşunda meydana geldi” bilgisi veriliyor.
Haberin detayları
Haberin devamında “yakışıklı bir adam” olarak nitelendirilen Osman Bey, “Madam Niego’nun 18 yaşlarındaki genç kızı Elsa ile bir müddet evvel Büyükada’da tanışmış, kızı seviyor” şeklinde detaylar vererek sözümona cinayetin ardındaki “romantik” gerekçeleri okuyucuya yansıtıyor.
Haberde Elsa, “karakaşlı, kara gözlü, şirin, cazip ve güzel bir kız” olarak betimleniyor. Aynı zamanda genç kadının, bir “sigorta şirketinde, dolgun bir maaşla kasadar” olarak çalıştığı aktarılıyor.
Elsa Niego’nun, 1920’lerin ölçüsüne göre okumuş, kültürlü, sosyal hayatta aktif bir genç kız olduğunu ve o dönemde geçerli “ideal kadın” tanımına uygun olduğu vurgulanıyor.
Osman Ratıb, genç kadınla “tanışmasından aldığı cesaretle mütemadiyen apartmana gelip gitmiş kadını annesinden istemiş, fakat madam Niyego bu izdivaca bir türlü razı olmamış ve bütün teklifleri reddetmiş.”
Elsa’nın annesi Madam Niego, Osman Ratıb’ın tekliflerini reddedince, katil “tehditlere başlamıştır, fakat yine muvaffakiyet istîhal edememiyor.”
Osman Ratıb ısrarlarını artırması sonucunda polise şikâyet ediliyor, polis işi mahkemeye intikal ettiriyor, mahkeme neticesinde Osman Bey, hapse mahkûm oluyor ve birkaç ay hapis yatıyor.
Osman hapisten çıktıktan sonra, tekrar genç kadını annesinden istiyor ancak, “bu müracaatlarda menfi netice elde edemiyor".
“Mesele bu safhada iken Osman, Elsa’ya hemşiresi ve birkaç arkadaşıyla birlikte yolda giderken tesadüf ediyor.”
“Katil”, “Elsa’yı görür görmez siyah saplı bıçağını çıkarıyor ve derhal kızın üzerine hücum ederek, boğazını parçalıyor, burnunu kesiyor.”
Bu taarruz neticesinde genç kadın derhal ölüyor, birkaç bıçak darbesi alan Elsa’nın kız kardeşi Rejin ise yaralanıyor. Cinayeti işleyen Osman Ratıb, bıçakla kendisini de öldürmek istiyor, ancak, buna vakit bulamadan yakalanıyor.
Galata polis merkezi vasıtasıyla müddeiumumiyeye, Elsa’nın cesedi ise, otopsi için adli tıbba gönderiliyor. Elsa Niyego’nun cesedinin adlî tıp yetkilisinin olay yerine gelmesine kadar geçen süre boyunca yerde kalıyor ve Elsa’nın annesinin cesedin üzerine bir örtü örtmesine izin verilmiyor.
Fail ne diyor?
Olaydan sonra Cumhuriyet gazetesi muhabiri katil ile görüşüyor. Gazete “katilin” görüşmede söylediklerini şöyle aktarıyor:
“Ben yaptığımı bilmiyorum, ben de öleceğim. Beni mezara gömünüz. Ben insan değilim. Ben canavar oldum. Ben ölmek istiyorum. Babamın Allah belasını versin! Beni layıkıyla terbiye ve tahsilimi ikmal ettirmedi. Lanet ruhuna!’ gibi saçma sapan lakırdılar söylemiştir.”
Cinayetin işlendiği günün ertesinde, yani 18 Ağustos 1927’de, maktul Elsa Niego’nun cenazesi ailesine teslim ediliyor, aynı gün defnediliyor.
Elsa’nın cenazesi
Cenazeye birçok kişi katılıyor. 19 Ağustos 1927'de Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında “Elza’yı öldüren katilin karışık hayatı” başlıklı haber metniyle hayatı hakkında bilgiler veriliyor. “Matmazel Elza’yı katleden Ratıb paşazade Osman Bey’in hakkında tahkikata devam edildiği” belirtiliyor.
Haberin altında Elsa Niego’nun cenaze merasiminin ve Osman Ratıb’ın bir fotoğrafı bulunuyor.
Zengin bir ailenin evladı olduğu ve naz içinde büyütüldüğü belirtilen Osman Ratıb’ın eğitimi için Fransa’ya gönderildiği yazıyor. Haberin devamında Osman Ratıb’ın ailesi içki ve kumar bağımlılığından vazgeçmesi için türlü teşebbüslerde bulunmuş olsalar da başarılı olamadıkları belirtiliyor.
Cenaze merasiminin yapıldığı günün ertesinde 20 Ağustos 1927’de Cumhuriyet gazetesinde “Adalet...!” başlıklı bir haber yayımlanıyor.
"Şamata edip söylenip duruyorlar"
Bir erkeğin bir kadını öldürdüğü, “katilin” derhal yakalandığı belirtiliyor. Kim olduklarına dair bilgi yok. Haberin devamı, “İstanbul zabıtası her gün emsalini gördüğümüz vakalardan birini kaydetti” şeklinde devam ediyor.
Fakat, meselenin bu kadarla bitmediği, garip bir netice halini aldığı vurgulanıyor. Genç kadının cenaze merasiminin bir “isyan” halini aldığı yazılıyor.
Musevi vatandaşların Beyoğlu sokaklarını bir isyan alanına döndürdüğü, gelen giden otomobillerin durdurulduğu, trafiğin kesildiği, bağırıp çağırdıkları ve caddelere döküldükleri yazılıyor.
Haber metni, “Musevi vatandaşlarımız Türkiye Cumhuriyeti’nin bir adaleti olduğundan haberdar mı değildir?” diye soruyor.
Haber metninin devamında, İstanbul’un mütareke yıllarındaki coşkunluğu yaşayan bir yer olmadığı, Türkiye’nin hakla, kanunla iş gören bir memleket olduğu belirtilirken Musevilerin bunu bilip tasdik etmelerine rağmen hala "şamata edip, söylenip durmaları" kınanıyor.
"Türk kanunu"nun “katil” Osman’a ve diğer bütün cürüm işleyenlere karşı eşit mesafede olduğu, bu suçların cezasız kalmayacağı belirtiliyor.
Haber, fuzuli şamataya, gürültüye, velveleye gerek olmadığını vurgularken, Musevi vatandaşları teyakkuza davet ediyor ve önceki gün cenaze merasiminde taşkınlık yapanlar hakkında hükümetin tahkikata başlayacağı uyarısı yapılıyor.
Cenaze sırasında meydana gelen bu öfke patlaması karşısında özellikle azınlık çevrelerinde okunan Cumhuriyet gazetesinin Fransızca baskısı olan La République’de de benzer bir yazı yayımlanıyor.
Cenaze merasiminin ertesi günü gazete sayfalarının büyük bir bölümü Musevi halkına hakaret ve saldırılara ayrılıyor.
21 Ağustos 1927 yılında Cumhuriyet gazetesi “geçen gün cenaze merasiminde taşkınlık yapan küstah Musevilere ahkâm-ı kanuniye en şedid bir surette tatbik edilecektir” başlıklı haber yayımlıyor.
Cumhuriyet gazetesinin 22 Ağustos 1927 tarihli haberi birinci sayfada “Nankör ve küstah Musevilerin muhakemesine başlandı” manşetiyle yayımlanıyor.
Fail Osman’ın akıbeti
Osman Ratıb’ın sıhhi denetim sonucunda akli dengesi yerinde bulunuyor ve işlediği suçtan sorumlu olarak yargılanıyor.
25 Ağustos 1927'de Cumhuriyet gazetesi “esaslı surette müşahede altına alındığı, kısa bir müddet zarfında hâletiruhiyesinde maznunun tamamıyla mecnun olduğunun hissedildiği, mamafih henüz karar verilmediğini” yazıyor.
Cenaze merasiminde “Adalet isteriz” diye bağıran, taşkınlık çıkardığı iddia edilen Musevilerin mahkemesi devam ederken, Yunus Nadi Cumhuriyet gazetesinde bu mesele üzerine yazılar kaleme alıyor.
24 Ağustos 1927'de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Ya deve ya diyar” başlıklı köşe yazısında Musevi cemaate gözdağı veriyor.
Elsa Niyego cinayeti nedeniyle Musevilerin siyah kurdele takıp matem tuttukları haberlerinin yayımlanması üzerine, 25 Ağustos 1927 tarihli Cumhuriyet gazetesinde İzmir Hahambaşısı Moşe Efendi’nin beyanatına ver veriliyor:
“Bir kahpe için İzmir Musevilerinin matem tuttukları hakkındaki şâyialar doğru değildir. Havraların dolup boşandığı sözleri hilâftır. Havraların kapıları her gün açık ve denilebilir ki bomboştur. Elsa’nın siyah matem kurdelesini takan Musevileri kimse görmemiştir.”
26 Ağustos 1927 tarihli Cumhuriyet gazetesi köşe yazısında Yunus Nadi “Yine o mesele” başlıklı yazısıyla Elsa Niego cinayeti sonrasında yaşananlara değiniyor ve İstanbul’da işlenen cinayetin yankılarının İzmir’de görülmesini eleştiriyor.
Ancak, İzmir’de Yahudi aleyhtarı çok büyük bir gösteri yapılıyor ve gösteride hükümetten, Yahudi cemaatine ait okulların, gazetelerin ve Hahambaşılığın kapatılması talep edilmiş, halktan, Yahudilere ait ticarethaneleri boykot etmeleri, hükümetten de askerlik görevini yapmamış olan Yahudileri Türkiye’den kovması isteniyor.
Tımarhanede öldürülüyor
22 Şubat 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesi “Elza Niyegoyu öldüren Osman Ratıb Bimarhaneden Kaçtı ve Tutuldu” başlıklı haberinde “aşk ve sevda muhterisi” olarak betimlenen Osman Ratıb’ın haberi yapılıyor.
“Aşırı derece deliliğine hüküm olunan ve bu işlediği cinayetten mesul olamayacağına karar verilen ve Bakırköy hastanesinde tedavi edilen akıl hastası katil, son günlerde bir kolayını bulmuş ve hastaneden kaçmıştır.” Polise ve müddeiumumiliğe müracaat edilmiş ve 24 saatlik bir araştırmadan sonra yakalanarak tekrar hastaneye konulmuştur.”
Osman Ratıb’ın cinayet işlediği gün yapılan muayenesinde akli dengesinde bir sorun görülmemesine rağmen, Musevi halkın cenaze töreninde “adalet isteriz” şeklinde tepki vermesinin ardından basının Musevileri “küstah”, “nankör” ve “azgın” gibi sıfatlarla betimlemesi ve Osman Ratıb’ın psikolojik sorunları olduğu gerekçesiyle ömür boyu hastanede kalması kararı, muhtemelen Musevi halkın Türk “katilin” hak ettiği cezayı almayacağını düşünmesine sebep oluyor.
Haberin devamında Bakırköy Hastanesi başhekimi Mazhar Osman, Osman Ratıb’ın “iyileşmek üzere olduğunu, zaten bir haftaya tamamen iyileşip çıkacağını sandığını” belirtiyor. Başka bir hasta Osman'ı öldürüyor.
Musevilerin serbest dolaşım yasağı yeniden başlıyor
Musevilere karşı sayfalarca hakaret içeren yazılar yayımlanıyor. Bu olay nedeniyle geçmişte Musevi azınlığı kapsayan ancak daha sonra sadece Rum ve Ermenilere uygulanan Türkiye içinde serbest dolaşım yasağı, 29 Ağustos 1927’den itibaren bir kez daha Musevilere de uygulanmaya başlanıyor.
Elza Niyego cinayetiyle beraber yaşanan gerilimlerin ardından Musevilere yönelik düşmanlık kampanyalarının hafifleme ve yok olma süreci başlıyor.
Öldürülen Musevi kadın olunca durum değişiyor
Elza Niyego cinayeti, 1922’den beri devam etmekte olan baskıların sonucunda bir tepki olarak doğuyor ve sonraki yıllarda Yahudilerden, Türkçe konuşmaları, Türk kültürüne ve Türk toplumuna saygı göstermeleri isteniyor.
Yani bir erkeğin öldürdüğü Musevi kadın olan Elza Niyego üzerinden hem Musevi halkına hem de Müslüman-Türk olmayan kadınlara mesaj veriliyor. “Bizden değilseniz, katilinize sahip çıkarız.”
Peki, ben bu bilgileri nereden aldım?
Universus Sosyal Araştırmalar Merkezi araştırmacısı ve YTÜ Sosyoloji bölümü Yüksek Lisans Mezunu Ebrar Begüm Üstün, “Erken Cumhuriyet Dönemi Kadın Cinayetlerinin İstanbul Gazetelerine Yansıma Biçimleri (1923-1945)” başlıklı araştırmasından.
Araştırmasında 1923-1945 arasındaki dönemde üç gazetenin erkek şiddeti haberlerine nasıl yer verildiğine dair bilgiler var.
Araştırmaya dair detaylı bir söyleşi önümüzdeki günlerde bianet’te.
Şiddetsiz yeni bir hafta dileği ile. (EMK)
*Elsa Nieogu'nun ismi bazı haberlerde Elza Niyego olarak geçiyor bu nedenle haberlerdeki yazım şekline müdahale etmedik.