Kasım 1938’de Almanya’da çok kötü şeyler olmaya başladı. Ülkeden sınır dışı edilen ve de sayıları 17.000’i bulan Polonya asıllı Yahudiler, Polonya tarafından da ülkeye kabul edilmeyince, dondurucu soğuk ve açlıkla yüz yüze kaldı ve kimileri, sıkışmışlığının arasında yaşamını yitirdi. Ailesinin bir kısmını böylece kaybeden ve o dönem Paris’te yaşayan Almanya doğumlu 17 yaşındaki Yahudi genci Herschel Grynszpan, Paris’in Almanya büyükelçi yardımcısı Ernest vom Rath’ı vurdu ve yaşamını aldı. Bunun üstüne, Hitler hükümeti, Grynzpan’ın yaptığı saldırıyı, planlı ve sistematik bir suikast olarak niteledi ve bu “hain” kimseler tarafından halkın büyük tehlike altında olduğunu benimsetti insanlarına. Hitler’in sağ kolu ve hükümet sözcüsü Goebbels, bu tip saldırılara karşın verilecek tepkilerde, hükümetin, halkının yanında olduğunu belirtti sözleriyle. Bu söylemlerin ardından, hükümetini de arkasına alan halk, Sicherheitsdienst adı verilen sivil ajanların da ağır provokasyonuyla, 9 Kasım gecesi Yahudi halkına yönelik saldırılara başladı. Yüzlerce sinagog, binlerce dükkan yerle bir edildi. Evlerinden alınan erkekler öldürülesiye dövülürken, arkadaşları da izlemeye zorlandı. Bütün gece devam eden olayların sonunda, 30 bin Yahudi erkeği, o dönem işlevi henüz tam olarak belli olmayan, toplama kamplarına gönderildi. 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan bu gecenin adına ise “Kristallnacht”* (Kristal Gece) dendi, kırılıp yerlere saçılan cam parçalarının parıltısından…
Hitler, kişisel öfkesini ve hırsını, “kendi gibilerle” bir olup, daha da büyüterek, tüm insanlığı, insanlık var olduğu sürece derinden etkileyecek şekilde, halkını sağduyusuzluğuyla ve zayıflığıyla yanlış yönlendirerek, büyük yaralar açmış bir devlet adamı.
Neden “Kristallnacht”tan bahsettiğime gelince;
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Hitler’le bağdaştırmak tabii istemem. Ancak Hitler’in “kendi gibi olmayan”a karşı aldığı tavrın Kristallnacht’ta geldiği boyut apaçık ortadayken “Yüzlerin karşısına binler çıkarırız”, “E birileri de kalp krizinden ölecek, üzerinde durmamak lazım”, “Onlar ve bizler” “Başörtülüler ve perdesiz evler”, “Afedersiniz Ermeni”, “Çapulcular...” ve niceleriyle örneklendirilebilecek ayrıştırıcı cümleler, bir gece ansızın, Almanya’da da olduğu gibi hükümetine yürekten inanan ve “kendi gibi” düşünen halkında bir galeyana dönüşebilir elbette. Ve bazen, bazı şeylerin önüne geçmek de zor olabilir.
Demem o ki…
Elmayla armudu karıştırmamak lazım ama elmayla armut bazen tek bir torbadadır…
Sinemadan bahsetmemiş olmayayım; çok izlenesi, şahane oyuncukların ardı ardına havalarda uçuştuğu "God on Trail"ı önermek isterim. 2008 yapımı filmin yönetmeni Andy de Emmony. Auschwitz'de ölümü bekleyen bilim adamı, din adamı, fırıncı, kunduracı, avukat, hakim gibi halkın türlü sınıflarından farklı yaş gruplarından erkekler; "tanrı"nın insanlarının bu acıları yaşamasına nasıl izin verdiğini sorgulamaya başlar. Filmi merak ederek ama tokat gibi duygu yüklenmelerinden, duraksayarak izleyeceksiniz, muhakkak.
Hahamın o kapanış sözleri gelsin o zaman:
"Buraya trenlerle getirildik. Bir asker bana tokat attı. Kemer tokalarında ‘tanrı bizimle’ yazıyor. Kim aksini savunabilir? Belki de onların yanındadır. Bunun başka bir açıklaması olabilir mi? Burada tanrının gücünü, varlığını, yüceliğini görüyoruz; bizim aleyhimize dönmüş şekilde görüyoruz. O hala tanrı ama artık bizim yanımızda değil..." (GP/HK)
Not: Kristallnacht, Yahudi soykırımının başlangıcı olarak kabul edilir.
* Künye: Yönetmen: Andy de Emmony, Oyuncular: Rupert Graves, Anthony Sher, Dominic Cooper, Stellan Skarsgård, Stephen Dillane, İlk gösterim tarihi: 2008