Onları bize bazen “sözde vatandaşlar” diye tanıttılar. Onlar polise taş atıyorlardı. Toplumsal gösterilere katılıyor ve inadına kendi sokaklarında başkalarının kurallarını reddediyorlardı. Onlar ıslah edilmeli, dövülmeli, kolları kırılmalı, tutuklanmalı hatta öldürülmeli.
Kürt çocukları. Diyarbakır’da, Hakkâri’de, Şırnak’ta, büyükşehirlerin varoşlarında yaşayan Kürt çocukları. 21 Mart 2005 tarihinde “bayrak provokasyonu” olarak bilinen olayların ardından Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği'nin ”Sözde vatandaşlar! Türk Milleti engin tarihinde iyi ve kötü günler görmüş, sayısız zaferler yanında ihanetler de yaşamıştır. Ancak hiçbir zaman kendi vatanında kendi sözde vatandaşları tarafından yapılan böyle bir alçaklıkla karşılaşmamıştır.” diye açıklama yaparak tarif ettiği çocuklar. 2006 yılında Diyarbakır da çıkan olayların ardından Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa kim olursa olsun terörün maşası haline gelmişse gerekli müdahale ne ise bunu yapacaktır" diyerek gözden çıkarttığı Kürt çocukları.
21 Mart 2005 tarihinde Mersin’de Türk Bayrağı yaktılar diye linç edilmeye çalışılan ve 6 çocuğun tutuklandığı olaylardan sonra, çocukların ellerine bayrakları verenlerin “Vatansever Güç Birliği “ adlı bir örgütün olduğu hala yürütülmekte olan “Ergenekon Davasının” tutanaklarında açığa çıkmasına karşın onlar artık tescilli birer “sözde vatandaşlardır.”
Abdullah Öcalan’ın Kenya’dan Türkiye’ye getirilişinin 10. yıldönümü nedeniyle 15 Şubatta Adana’da yapılan gösterilerde çıkan olaylar sonrasında sekiz çocuk tutuklandı. Delil olarak da ceplerinde çıkan misketler. Cepten çıkan misketin karşılığı bütün bir çocukluğun, gençliğin ve de tüm hayatın yok edilmesi. “Cezaevi”.
16 Şubat 2009 tarihinde Diyarbakır’da yapılan gösterilere katılan çocuklar, gözaltına alındıkları sırada, katılıp katılmadığını anlamak için çocukları sıraya dizip ellerini açtıran polis, ellerinde taş izi bulunan 16 çocuğu gözaltına aldı. Ellerinde taş izi. 2006’da yenilenen TCK’ ya göre, gösterilere katılan çocuklar hakkında 23 yıldan 40 yıla kadar hapis cezası istenebiliyor.
DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın verdiği önergeye, 6 Şubat 2009 tarihinde Adalet Bakanı M. Ali Şahin verdiği cevapta, 2006 ve 2007'de 12-15 yaş grubunda 13, 15-18 yaş grubunda da 724 çocuk hakkında Terörle Mücadele Kanunu (TMY) kapsamında dava açıldığını resmi olarak açıklamıştır. Bianet haber sitesinde belirtildiğine göre bu çocukların 319'u Diyarbakır mahkemelerinde yargılandı. Toplam 120 çocuk iki yılda bu kanun kapsamında mahkum edildi. Mahkumiyetlerin 88'i de Diyarbakır'dan çıktı. Aynı dönemde Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" başlığını taşıyan 220. maddesinden de 422 çocuk hakkında dava açıldı. Çocukların 107'si Diyarbakır'daydı. Bu davalardan ikisi Diyarbakır'da 20 çocuk mahkum oldu.
Mizgin Özbek. 11 yaşında idi. Batman’da 2006 yılında içerisinde silahlı insanlar var denerek yoldan geçen araba askerler tarafından taranıyor. Silahlı oldukları iddia edilenlerden biri 11 yaşında Mizgin Özbek. O artık yok. Ellerinde taş izi cebinde misket var mıydı bilmiyoruz.
Yer Mardin. 3 Haziran 2006. Rozerin Aksu 7 yaşında idi. 2006 tarihinde babası ile birlikte mevsimlik işçi olarak çalıştığı tarlada taranarak öldürüldü. Rozerin'in küçücük bedeninden 11 mermer çıkartılar. O küçücük bedene 11 kurşun sıkanlar aramızda dolaşıyor. Ama Rozerin artık yok. O artık diğer kardeşleri gibi büyüyemeden 7 sene yaşamın karşılığı olarak 11 kurşunla beraber gitti. Onun cebinde misket ellerinde taş izi arayanlar bedenindeki 11 kurşunun hesabını verecekler mi?
Yer yine Mardin. Tarih 21 Kasım 2004. Uğur Kaymaz 12 yaşında idi. Babası kamyon şoförü. Yola çıkmak için hazırlanan babası ile birlikte kamyona eşya taşıyorlardı. Ayaklarında terlikleri olan Uğur ve babası “yasadışı örgüt operasyonu” gerekçesiyle toplam 21 kurşun sıkılarak öldürüldüler. Uğur’un küçücük bedenine düşen pay ise 13 kurşun. Artık Uğur babasının uzun yoldan dönüşlerini sabırsızlıkla bekleyemeyecek. Babası artık ona gittiği yerlerden hediyeler alamayacak. O, 12 yaşında “sözde vatandaş” idi. Fotoğrafları bize bakıyor. O küçücük gözleri ile kocaman bize bakıyor. Ben gerçeğim diye.
Yer Diyarbakır. Tarih 28 Mart 2007. Enes Ata 7 yaşında idi. 4 gün önceki çıkan olaylarda öldürülenler için yapılan cenaze töreninde, insanları öldürmek için değil, yaralamak ve etkisiz hale getirmek için" üretildiği iddia edilen ve güvenlik güçlerinin kullandığı tüfeklerden atılan "plastik mermi" ile yaşama gözlerini yumdu. Yapılan tehditler sonucunda minik Enes in ailesi cenazeyi gece 04.00 de yapmak zorunda kaldı. Aynı olaylarda 8 yaşındaki İsmail Erkek de yaşamını yitirmiştir.
Artık tüm bu çocukların ellerinde taş izi, ceplerinde misket olmayacak. Mahallerinde oynayamayacak, sokaklarında koşturamayacak, polis gördüğünde kaçamayacak, doğdukları topraklarda anadilini konuşamayacak, adını dahi anamadığımız daha nice Kürt çocukları…
Belki onların ellerinde taş izi vardı. Polise taş attığından ya da polisten kaçarken yere düştüklerinden ellerinde oluşan taş izi. Peki, bu olayları bize yaşatan, biz seyredenlerin yüreğindeki karalığın izini kim nasıl tespit edecek?(TK/EÜ)