İsyan önce bir su rezervi yakınlarında maden ocağı açılması teşebbüsüne tepki olarak 15 Eylül'de başladı. Daha sonra 21 Eylül'de on binlerce kişi, Ekvador Yerli Halklar Konfederasyonu'nun (Confederación de Nacionalidades Indígenas del Ecuador-CONAIE) çağrısıyla, sosyal adaletsizliği körükleyen Noboa rejiminin politikalarına itiraz etmek üzere sokaklara çıktı. CONAIE'nin hedefinde, Devlet Başkanı Noboa'nın dizel yakıt sübvansiyonlarını kaldırma kararı vardı.

5 YILDA İSYANLARDA 500 MAHPUS ÖLDÜ
Ekvador'da yönetim sertleştikçe cezaevlerinde ölümler çoğalıyor
Bu karar, dizel fiyatlarında yüzde 56'lık bir artışa yol açtı. Halk, sosyal eşitsizlikleri derinleştiren hükümetin reform paketine de tepki gösterdi. Bu kapsamda Katma Değer Vergisinin (KDV) yüzde 12'den 15'e çıkarılması ön görülüyordu. Noboa hükümetinin aldığı kararlarda IMF (Uluslararası Para Fonu) taleplerinin etkili olduğu muhalefet tarafından dile getiriliyor. Yerli halklar, sendikalar, çiftçiler ve sosyal hareketler, barikatlar, protesto yürüyüşleri, grevler ve üniversite işgalleriyle hükümetin kararından geri adım attırmaya çalıştı. Halk ülkenin genelinde yaklaşık bir ay zarfında sergiledikleri direnişle hayatı durdurmayı başardı.
Protestoların başlangıcında CONAIE Başkanı Marlon Vargas, “dizel fiyatlarındaki artışın ulaşımdan gıda ürünlerine ve üretime kadar tüm Ekvadorluların hayatını daha pahalı hale getireceği” uyarısında bulundu. Ancak talepler bununla sınırlı değil. Halk, yerli topraklarında madencilik ve petrol çıkarılmasının sona erdirilmesini ve sağlık ve eğitim sistemlerine yatırım yapılmasını da istiyor. Ayrıca Noboa'nın yeni anayasa planına da karşı çıkıyorlar. Özellikle yerli halk, rejimin uygulamalarını kendilerine dönük 500 yıllık sömürgeci-ırkçı politikaların devamı olarak değerlendiriyor.
Noboa rejimi, protestolar başladığında hükümetin merkezini And Dağları'ndaki Latacunga şehrine taşıdı ve ülkenin 24 eyaletinden yedisinde olağanüstü hal ilan etti. Hükümet protestocuları “terörist” olarak nitelerken halka karşı devlet terörü uyguladı.
Ekvador Yerli Halklar Konfederasyonu'na (CONAIE) göre, protestolar sırasında 3 kişi polis ve asker tarafından öldürüldü: 46 yaşındaki Kichwa yerli lideri Efraín Fuerez; Cachibiro topluluğundan çiftçi ve iki çocuk babası 30 yaşındaki José Alberto Guamán Izam ve 61 yaşındaki Saraguro yerli kadını Rosa Elena Paqui. En az 296 kişi yaralandı, ayrıca 377 kişi şiddete maruz kaldı. 118 kişi de tutuklandı.
Devletin baskı ve terörü bunlarla da sınırlı kalmadı izinsiz ev aramaları, telefon ve internet kesintilerinin yanı sıra protestolarla ilgilenme cesareti gösteren bazı gazeteciler de sınır dışı edildi.
16 Ekim'de dünya çapında 132 insan hakları örgütü Noboa rejimine şiddeti durdurma çağrısı yaptı. Uluslararası Af Örgütü'nün Amerika Direktörü Ana Piquer, Noboa rejiminin “muhalefeti susturmaya ve cezasızlığı teşvik etmeye yönelik” politikalarına dikkat çekerken, hükümetin ülkeyi militarize yaklaşımlarla daha fazla açmaza sokabileceğine işaret etti.
Bu süreçte ABD Kongre Üyesi Rashida Tlaip ise sosyal medya hesabı X'te tepkilerini dile getirirken "Ekvador hükümetinin, haklarını kullanan protestocuları ve gazetecileri şiddetle bastırması, yerli topluluk liderlerinin öldürülmesi de dahil olmak üzere, bu durum beni derinden rahatsız ediyor. ABD, Leahy Yasası'nı(Bu yasa insan hakları ihlali yapılan ülkelere askeri yardımı yasaklıyor) uygulamalı ve insan hakları ihlallerine destek vermeyi durdurmalıdır" dedi.
Bu arada, ülkede şiddet olayları hız kesmeden devam ediyor. Protestolar sırasında Guayaquil'deki bir alışveriş merkezinin dışında meydana gelen patlamada bir kişi öldü, birkaç kişi yaralandı. Sokakta iki kişi linç edilip yakıldı. Çeteler arası çatışmalarda ve veremden geçen hafta hapishanelerde en az 12 kişi ölürken bu hafta da Machala hapishanesinde 27 kişi asılarak 5 kişi ise çatışmalarda öldürüldü.
İstatistiki veriler 2025 Eylül ayı itibariyle yaklaşık 7 bin kişinin ateşli silahlarla öldürüldüğüne işaret ediyor. Maalesef bu sene Ekvador'da şiddetin tavan yapması bekleniyor.
Balıkçılık da tehlikede
Uyuşturucu kaçakçılığının yoğun olarak yapıldığı kıyı bölgelerinde ise halk, uluslararası kartellerin uzantısı bölgedeki çetelerin şiddetinden şikayetçi. Hatta onların yüzünden balıkçılık dahi yapılmadığı, zaman zaman avlanan balıklara bu çetelerin el koyduğundan yada sürekli haraç vermek zorunda kaldıklarından bahsediyorlar. Bütün bunlara ilaveten uluslararası şirketlerin Ekvador denizlerini yasa dışı yöntemlerle yağmaladığı ifade ediliyor. Hükümetin ilgisizliğinin katkısıyla da yerel balıkçıların giderek işlerine son verdikleri haberlere yansıyor.
Noboa rejimi
Şimdilik Ekvador'un 3. Dünya Savaşı'ndaki pozisyonunu tartışmayı bir kenara bırakıyorum ancak Noboa rejiminin Trump'ın "uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele" bahanesiyle bütün Abya Yala kıtasına uyguladığı baskı siyasetinin bölgedeki en sadık müttefiklerinden biri olduğunun ve Galapagoslar dahil ülkenin genelinde yeni Amerikan üsleri açmaya hazırlandığının da altını çizmeliyim. Ekvador askeri üsler başlığının ön plana çıktığı, yeni bir anayasa yapılması tartışmasının yanı sıra siyasi partilere ilişkin düzenlemeler de öneren 16 Kasım'da yapılacak bir referanduma hazırlanıyor. Medyaya yansıyan görüntüler halkın önemli bir kısmının manipüle edilerek ABD askeri üsler için "vatanımızı ve bizi kurtaracaklar" zırvaları eşliğinde rejime destek verdiklerini gösteriyor.
ABD pasaportu da taşıyan Daniel Noboa oligarşiye dahil olan ailelerden birine mensup ve onların bir önceki Başkan Laslo yönetiminin ülkeyi açmaza sokması sonrası iktidarlarını devam ettirmek için ileri sürdükleri bir figür. 23 Kasım 2023'te koltuğa oturdu. Yakın zamanda yapılan ve hileli olduğu ülke muhalefetince dile getirilen seçimde yüzde 55 oy alarak tekrar devlet başkanlığını sürdürme hakkını elde etti. 2023'ten bu yana ülkedeki herhangi bir sorunu çözemediği gibi Ekvador'da yaşanan gündelik şiddetin boyutunu artırdı. Halkları daha fazla yoksulluğa itti. ABD desteğiyle aklı sıra El Salvador'daki Bukele diktasını örnek aldı. Uyuşturucu çeteleriyle mücadele adı altında katliamlar yaptı. Sosyal ve siyasal kriz her açıdan büyüdü, ve derinleşmeye devam ediyor; bu çürümenin çok daha fazla şiddet üretmesi ise kaçınılmaz.
Bu arada operasyonlar sırasında çetelerden ele geçen silahların menşei ilginizi çekebilir. Bunların yüzde 27'sinin kaynağı bilinmezken, araştırmalar geri kalanının ağırlıkla ABD, TC ve Avrupa'dan geldiğini gösteriyor. Ekvador'dan Türkiye'ye uyuşturucu akışı uzun zamandır yaşandığı bilinen bir gerçek buna mukabil anlaşılan silahlar da oraya taşınıyor.
Ekvador hakkında yazan çizen bazı analistler çoğu zaman "devletin yokluğu"ndan bahsediyor. Bu yüzden çetelerin önlenemediğini söylüyorlar. Bu yaklaşım somutta militarizmin yani devlet terörünün mali olarak daha fazla desteklenmesi anlamına gelirken kurguda ise El Salvador'a benzeme yani ülkeyi bir açık hava hapishanesine dönüştürme hülyaları/kabuslarını körüklüyor. Bu da önemli ölçüde yeni açmazları kendiliğinden ülke gündemine getiriyor.
Muhalefet ne yapıyor?
Son yıllarda Ekvador'daki muhalefetin eksenini CONAIE belirliyor. Ülke solu çok parçalı yapıya bir sahip, irili ufaklı gruplar süreci yönlendirebilecek ufuk ve organizasyondan yoksun. Son direnişin henüz başarıya ulaşamamasında özellikle rejimin alternatifi bir köklü yönelimi/ütopyayı solun halkların önüne koyamaması belirleyici önemde. Muhalefetin karşı çıkmakla sınırlı tutumu devlet terörü karşısında direnişi zayıflatıyor. Psikolojik üstünlüğün saldırılar eşliğinde giderek daha fazla rejimden yana kaydığını gösteriyor. Ayrıca CONAIE'nin kıta çapında bağlantıları olsa da bu durum direnişi büyütmeye yardımcı olacak düzeyde bir dayanışma ağı veya eylemliliği yaratamadı.
Muhalefet açısından Ekvador'da yeni sorunlarla karşı karşıyayız. İlki daha önceden genel direnişler kazanımlarla sonuçlanırken bu kez halk istediğini elde edemedi. Bu durum pekala direnen kesimler içindeki anlaşmazlıkları, yılgınlığı ve sinizmi körükleyebilir. Bir diğer mesele ise ABD, Ekvador'daki bazı çeteleri "terör örgütü" ilan etti. Bu durum şimdiden Ekvador ordusunun ağır silahlar kullanarak yaptığı operasyonları besleyebilir, büyütebilir ve açık bir dikta ortamının şekillenmesini teşvik edebilir.
Yaşananlar sadece Ekvadorluların sorunu değil, hepimiz aynı fasit dairenin içindeyiz. Bütün bunlara karşı ne yapmalı sorusu önümüzde duruyor. Kuşkusuz basit ve çabuk yanıtlar mümkün değil ancak geçmişin ve bugünün tecrübelerinden öğrenebileceğimiz şeyler var. Kapitalizmin saldırganlığının arttığı bu zaman diliminde meşruiyet, kalıcılık ve bir umutlu gelecek arayışı kaçınılmaz olarak bizleri öz-savunma, doğrudan demokrasi ve ortaklaşa bir yaşam kurmanın olanakları üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor.
(AS/Mİ)












