Önceki gün Erivan sokaklarını turlarken bir trafik ışığında bekleşenlere ihtiyarca bir adamın titrek ellerindeki ciltli, eski ama bir zamanlar kıymet verilmiş olduğu belli Rusça bir kaç kitabı gelene geçene satmaya çalıştığına şahit oldum. Pek aldıran yoktu. Tavırlarından anladığım ihtiyar kitapların ucuzluğunda ısrar ediyor, biraz ilerde büyükçe bir torbanın içinde bekleyen başkalarını gösteriyordu. Ama nafile… Ne yaparsınız bazı kitapların kaderi böyle.
Tabii bugünkü mevzumuzun bir kitap hakkında olması dışında bununla bir alakası yok.
Mehmet Kurt’un “Din, Şiddet ve Aidiyet Türkiye’de Hizbullah” adlı tez çalışması geçtiğimiz yıl İletişim Yayınları tarafından basıldı. Memlekete hakim kesif şiddet(1) ortamında onun Hizbullah hakkında anlattıklarını bir kez daha hatırlatmanın belki bir yararı olabileceğini düşündüm.
“Cumhuriyet tarihinin en esrarengiz örgütü” diye nitelenen Hizbullah’ı anlatan kitap Ruşen Çakır’ın sunuş yazısıyla başlıyor. Kitapta sorunu analiz etmek için bir tür ön yargısız yaklaşım (Grounded Theory) diyebileceğimiz içkin teori kullanılmış.
Kitabın hazırlanmasında Hizbullah’la alakalı kişilerle yapılan görüşmeler temel önemde. Kurt, incelediği mesele karşısında büyük bir avantaja sahip. Mardinli, imam hatip ve ilahiyatta okumuş. Ve bu insanların birazını olsun daha önceden tanıyor. Yani temas için başkasının pek de sahip olamayacağı ön bilgilere ve tecrübelere sahip. Ama buna rağmen saha çalışması sırasında sınırlı sayıda kişiye ulaşabildiği de bir gerçek.
Kitabın ilk bölümü Hizbullah’ın kuruluş dönemi ve ideolojik zeminine ayrılmış. Kurucu kadronun önemli bir kısmının 70’li yıllar Türkiye’sindeki (şimdiki AKP’nin de kökeni olan) Milli Selamet Partisi (MSP) çizgisine yakın olduğunu görüyoruz. Etkilenen ideolojik kaynakların başında ise İhvan Hareketi’nin teorisyenleri ve İran Devrimi’nin atmosferini şekillendiren düşünceler geliyor. Bunların ötesinde asıl belirleyici olanınsa Risale-i Nur külliyatı dahil Milli Görüş çizgisi yani bir tür yerel birikim olduğunu söylemek daha sonra izlenen yol itibarıyla yanıltıcı olmaz.
80’li yıllarda İran’la girilen yakın ilişki Hama Katliamına(2) İran’ın verdiği desteğe rağmen bozulmaz. Ancak bu durum 90’lı yılların başında değişir. İran’la ilişkideki rakibi olan Menzil grubunu tasfiyeye yönelir. PKK ile çatışmalar da aynı dönemde başlar.
Bu bölümde ayrıca ön plan çıkan bir durum ise Hüseyin Velioğlu’nun 17 Ocak 2000 tarihinde öldürülmesinin örgüt üzerinde yarattığı sarsıntı. Bu tarihten sonra üç yıl kadar dağınıklık yaşayan grup yatay çalışmalarla bir kitle hareketine dönüşme yoluna girer.
İkinci bölümde ise yapılan görüşmeler üzerinden Hizbullah’ın iç hayatı sergilenmiş. Gündelik yaşamda “katı bir hiyerarşi, belirlenmiş rutinler, güvenlik ve gizlilik kaygıları” karşımıza çıkarken, grup aidiyetinin Hizbullah kimliğinde belirleyici olduğunu görüyoruz.
Mürted, tağut ve Yahudi…
Üçüncü kısımda ise Hizbullah hikaye ve romanlarında toplumsal belleğin inşası konu edilmiş. Hizbullah kökenli kitaplarda adanmışlık, şahadet fikri (Allah için ölmek ve öldürmenin kutsallığı) ön plana çıkarken kadınların sürekli ikincil planda tutulduğu görülüyor. Genel çizgiye damga vuran, düşmanları tarif eden kavramlar ise mürted, tağut ve Yahudi’den oluşuyor. Mürtedle Kürt hareketi(3) kastedilirken tağut ise devleti simgeler. Yahudilerse her tür anti-semit düşüncenin abc’sinde olduğu gibi fitnenin başıdır. Sekülarizm karşıtlığı da yine bu temalardan biridir. Kendilerini tasvir ederken ise adeta bir meleği tarif ettiklerini de not edelim.
Son bölümde Hizbullah görsel açıdan analiz edilmeye çalışılmış. Burada Kürt hareketinin kitlesiyle yapılan karşılaştırmalar ister istemez ön plana çıkıyor. Görüntülerde de haremlik selamlık uygulamalarının yanı sıra, Kürt kimliğinin Hizbullah’ta daha tali bir pozisyonda olduğundan söz etmek mümkün. Öte yandan Hür Dava Partisi’yle (HÜDA PAR) birlikte (fiilen gerçek bir duyarlılık düzeyinde olduğu anlamında açık işaretler olmasa da) programında Kürt sorunun çözümüne dair önermeler getirmesi önemlidir.
Bu kitap üzerine yazacak çok şey var elbette. Fakat bu düzeyde kapsamlı bir çalışmayı bu yazının sınırlarına dahil etmek zor. Benimkisi pek de hakkı verilmemiş olan bir çalışmaya yeniden dikkat çekmeye çalışmaktan ibaret.
Öte yandan yazarın üzerinde durduğu bir olguyu tekrarlayarak bu bahsi kapatmaya çalışayım. “Türkiye bir eksik yüzleşmeler ülkesidir”. Evet, Hizbullah meselesinde de bu durumla karşı karşıyayız. Bir tarafta yüzlerce cinayetle suçlanan, bu doğrultudaki sorulara yanıt verme lüzumu dahi duymayan bir örgüt, öte yanda bu şiddeti beslediği, desteklediği iddia edilen bir devlet, bunların karşısında ise hiç bir sorgulamaya girişmeksizin kolaylıkla unutan, olan biteni doğallaştıran bir toplum. Bugün Kürt illerinde olanlar için de pekala bu durumu geçerli olacağından emin olabilirsiniz. Batı unutacak.
Dünyanın hali
Berbat. Uzun yıllar devam edecek post modern bir savaşın gölgesinde “yaşayacağız”. Yakın vadede gözükmemekle birlikte Ortadoğu’da şekillenebilecek olası bir uzlaşma sonrası savaşın yeni taşınacağı hatlar şimdiden görülebiliyor. İlk aday Kuzey ve Orta Afrika ülkeleri. Burada IŞİD paralelindeki örgütlerin varlığı anahtar rol oynayacak. Diğeri ise birçok olasılığa gebe olan Çin’in Avrupa ve Afrika’ya bağlayacak olan Yeni İpek Yolu(4) girişimi.
Bizim cenahta olacaklar ise bu meselenin elbette dışında değil. Bu süreğen dünya savaşının beslediği diktatörlükler ve bu devletlerin her türden kontra faaliyeti önümüzdeki süreçte karşılaşacaklarımızın bir parçası. Elbette direnişte olacak ve kazanacağız. (AS/EKN)
------------------------------
(1) Ülkemizde kaynağı belirsiz genel bir şiddetten hiç bir zaman söz edilemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş çalışmalarından itibaren şiddet kurucular tarafından yalan ve hile iç içe hep kullanılagelmiştir. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının başına gelenlerle, daha sonra eşine yaşatılanlar ortadadır. Bu esnada sahte komünist partisi kurma hazırlıklıları ve Sovyetlerle iyi ilişkiler de yürütülür. Tabii dönemin Sedat Pekerlerinin sırt sıvazlanması da ihmal edilmez.
(2) Katliam Suriye rejimi tarafından Şubat 1982’de Hama kentinde gerçekleştirildi. İhvan Hareketi’nin etkili olduğu bir kentti. Ölü tahminleri 15 ile 40 bin arasında değişiyor. Bu katliama İran destek verirken, bu dönem İran Devrimi’ne sempatiyle bakan gruplar arasında tartışmalara neden olmuştur. O dönemlerde de İhvan Hareketi’nin CIA ve Türkiye destekli oluşu, 12 Eylül döneminde sınırın Türkiye tarafında bu gruba ait kampların varlığından söz edilmesi pekala şimdi de sürmekte olan savaşı geçmişteki bu çekişmelerin bir devamı olarak okumamızı zorunlu kılıyor.
(3) Hizbullah’ın bir tür kontra hareket olup olmadığı elbette tartışma konusu olabilir. Hala Beykoz Operasyonu’na dair şaibeler ve ele geçirilen arşivin neden açıklanmadığına ilişkin sorular ortadan kalkmadı. Ama gerçek olan şudur, 90’lı yıllar boyunca Kürt hareketi saflarından yüzlerce kişinin ölümüne neden olan Hizbullah’ın tağut rejimi dediği devlete karşı tek eylemi Gaffar Okkan suikastıdır.
Bundan sonra Hizbullah ne yapar sorusu kaçınılmaz olarak devlet politikaları kapsamında değerlendirilebilir. Kürt sorunun çözümünde muhataplardan biri olacağı varsayımı kendiliğinden ortadan kalktı. Çünkü çözümü düşünen bir devlet artık yok. Hizbullah’ın pozisyonu ise son dönemde Kürt illerinde devletin yaptıklarına destek olan yazılamalar ve ihbarcılık yapıldığı Kürt basınına konu oluyor. Öte yandan yeni süreçte Suriye’den devşirilen kontra üyelerinin varlığı onları gereksiz kılabilir.
(4) Çin’in bu hamlesinin iki temel ayağı bulunuyor. Biri Hindistan üzerinden İran, Ermenistan ve Gürcistan üzerinden Avrupa’ya Karadeniz yoluyla ulaşan demir yolu hattı. Gürcistan Anaklia’da bu hattın limanı inşa edilmeye başlandı. Yine bu birinci hattın diğer ayağı ise Körfez ülkeleri üzerinden Afrika’ya uzanacak. Bu yüzden Ortadoğu ve Yemen’in geleceği üzerinde Çin’in söz sahibi olma arayışlarına şu ya da bu yolla girmesi kaçınılmaz. Yenile işlemeye başlayan ikinci güzergah ise Kazakistan ve Türkmenistan’dan geçerek İran’a ulaşıyor. Bu hatların Çin’in enerji ve gıda ihtiyacını karşılaması, hem de Çin’de üretilenlerin Batı’ya ulaşmasında belirleyici önemde olması bekleniyor.