Fotoğraf: Esra Tokat/csgorselarsiv.org
Faşizmin kurumsallaşması derinleştikçe demokrasi tartışmaları her kesimde hız kazanmaya ve yeni yüzler edinmeye başlıyor.
Sosyalistlerden neoliberallere kadar demokrasi farklı yapılarda şekillense de tartışmaları baki bir şekilde ilerliyor. Bu tartışmalar sürerken de elbette gündeme alınan başlıklar da çeşitlilik gösteriyor.
Feminist perspektifle güçlenmiş erkekliğe karşı yeniden yapılanma, şu günlerde "gerçek" demokrasi tartışmalarında yerini emin bir kararlılıkla alıyor.
Tabii şunun altını çizmek gerekir ki eksik hala var ve bu eksiklik makasının kapanması da kadın+'ların yoğun mücadelesiyle oldu ve olmaya devam ediyor. Ancak tarih tekerrürü barındırdığından ve ilerleyen, gelişen, değişen bir olgu olduğundan bir şeyler daima eksik kalıyor.
Zaten tamamlanmış bir toplum tahayyülü imkânsız kanımca. Ortaya çıkan her tezin daima antitezi olacaktır. Hayat diyalektiktir.
Bunu kabul etmek gerekir; ancak diyalektik sürecin "keşfettiği" ve doldurmaya çalıştığı boşluklar ile çok sevgili (!) demokratlarımızın "yarattığı" boşluklar bambaşka olgular.
Keşfedilen boşluk bir noktaya kadar fark edilmez ve fark edildiği an o boşluk doldurulmaya çalışılır. Ancak yaratılan boşluk göz göre göre bilinen bir boşluğu doldurmamaktan geliyor.
Bu noktada ise yaratılan en büyük boşluğun kuşkusuz LGBTİ+fobi olduğunu söyleyebiliriz. Seçim sürecinde bile konu edilen ve oy için hedefe tutulan iki varoluş vardı: Kürtler ve LGBTİ+'lar.
Bu noktada tartışılan alanlarda Kürt sorununun devlet ideolojisi dışında kalan sol-sosyalist-demokrat kesimler tarafından eksik bırakılmamaya çalışılmasına dönük bir çalışma olduğu ortada ancak aynı şeyi LGBTİ+'lar için söyleyemiyoruz.
LGBTİ+'lar seçim süreçlerinde iki üç cümlede veya bir reklam görselinde arkada buğulu bir şekilde hatırlanmak için var neticede; elbette değerli siyasi partileri anlıyoruz(!). Ancak eksiksiniz!
Bu yazıya devam ederken önce isimsiz ama oldukça anlaşılacak çetin bir eleştiri ve bu eksikliğe bir çözüm adına LGBTİ+'lar hakkında konuşacağım.
Eleştiri
Eksiklik gittikçe derinleşiyor. Ne hikmetse siyasette sağlaşma, buna direnen sosyalist kesimler bileşeni olsa dahi sol içinde bile vuku buluyor. Bu noktada en derin eksiklik LGBTİ+ konusunda var oluyor.
Oysa kesişimselliği, dolayısıyla her sorunu eksik bırakmamaya özen gösteren LGBTİ+ hareketi aynı kesişimselliği göremiyor. Nitekim, gelecek tahayyülü konuşulan Demokratik Cumhuriyet Konferansı'nda LGBTİ+'lar ne istiyor demekten aciz olmanın anlamı büyük.
Hatta o denli büyük ki halkın partisi olduğu iddiasıyla yapılanan partimizin tertip komitesinde yer alan bir şeyden sorumlu genel başkan yardımcısı "yoldaşımız" bu konu hakkında konuşmak istediğinizde (muhtemelen tanımadığı için) geri dönüş yapmaya tenezzül dahi etmeyebiliyor.
Lakin artık yalnız kalışımızla örülmüş yaşamlarımız biz LGBTİ+'ları kendi içimizde güvenli alanlarımıza sıkıştırıyor ve bu alandan çıkıp eleştirip bir yerleri dönüştürmeye yetmeyen gücümüzü tüketiyor. Nitekim defalarca iletilmiş eleştirilerin geri dönmeyen özeleştirileri, bekleneceği gibi bizleri tüketmeye de devam ediyor.
Demokratik Cumhuriyet Konferansı'nda defalarca iletilmiş eleştiriler ve dahi sevgili Sırrı Süreyya Önder'in sözüne bu konuda eleştiriyle başlaması da hiçbir şey ifade etmemiş olacak ki genel merkez tarafından konferansa dair bir özeleştiri yayınlanmadı.
Öylesine bir özeleştiri sürecine girilmedi ki seçim sürecinde büro açılışıyla yapılan Dikmen Halk Buluşması'nda bir eş genel başkanın LGBTİ+ bayrağı ile fotoğraf çekilmekten imtina ettiğine şahit olduk ilk elden.
Bu bizlere şunu öğretti: Bizler yaşamak için intihara sürüklenmelere, yok sayılmaya, ötekileştirmeye, ezilmeye, öldürülmeye karşı direnirken sevgili siyasi partimizde bizlere yer yok ve bu da bu alanlara veda etmemiz ile sonuçlanıyor.
Elbette bu veda bizlere yer ayrıldığında, yaşam mücadelemize ortak olunduğunda ve içselleştirildiğinde, seçilebilecek yerden LGBTİ+ vekil koy(a)mama acizliğinden vazgeçildiğinde, LGBTİ+'ları açıktan savunulduğunda, halka ne deneceğini sorgulamak yerine halka anlatacak inisiyatifler oluşturulduğunda; kısaca bu siyaset içerisinde sizler de varsınız dendiğinde bitecektir; ancak o zamana kadar elveda yoldaşlar.
Bu denli açık ve bu denli sert olduğum için özür diliyorum değerli hareketimizden; ancak şu zamana kadar iletilen eleştirilere geri dönüş yapılmamasına ve konuşmak istendiğinde görmezden gelmelere sayınız yoldaşlar!
Bir gün bu eleştirilerin bir yere dokunması ve yapılanmaya gidilmesi dileğiyle. Lakin bu süreçlere artık izleyiciyiz bilesiniz. Af buyurun yaşamaya çalışmak gibi önemli işlerimiz (!) var bu noktada.
Lakin vedayı bitirmeden bir örgütlenme pratiği olarak LGBTİ+'lardan bahsetmek elzem olacaktır.
LGBTİ+
Mücadele hattı inşa edilirken kimlik siyasetinin dışında ezen-ezilen ilişkisi gözetilmesi aslında var olan ve olacak her türlü boşluğu dolduracaktır. Patriarkal kapitalizmin ve yükselen sağın neoliberalizmle bir araya gelmesi aslında buna mecbur kılıyor.
Bu noktada mücadeleyi kesişimsel tutma zorunluluğu da ortaya çıkıyor. Gelişen dünyanın daha enternasyonal oluşu da ezilenlerin katmanlarını arttırıyor.
Örneğin mülteci Kürt Lezbiyen Trans bir kadının karşı karşıya kalacağı ezilme biçimleri birçok farklı noktadan birçok farklı hareket ile kesişiyor. Aslında demokrasiyi eksik bırakmak da bu noktada imkansız olmalı.
Çünkü eğer ki sistemin yarattığı her türlü ezilen kesimin ezilmişliğini ortadan kaldırmak istiyorsak, genel gayemiz bu ise LGBTİ+ hareketi, gözetilmesi gereken önde gelen konulardan.
Aslında bundan dolayı LGBTİ+ hareketinin eksik bırakılmasını "yaratılan boşluk" olarak tanımlıyorum ve bu boşluğun demokrasiyi eksik bıraktığını iddia ediyorum. Bu noktada düşülen hata da kanımca ezilenleri aynı düzlenme kesişen sorunlar olarak görmek yerine onları katmanlaştırmak ve sorunları katman katman çözmeye çalışmak oluyor.
Bu yüzden bir sorun ortaya atıldığında öne sürülen argüman bu sorundan daha önemli konuların olduğu iddiası oluyor. Ancak kaçırılan nokta ve boşluğun yaratıldığı nokta da burası oluyor.
Her sorun öznesi için biriciktir ve hayatidir. Bunun dışında kurulan her politik hat ezilenlerin sorunlarını değer hiyerarşisine koymak olacağı gibi sorunların öznelerine de değer biçip katmanlaştırılmış bir hiyerarşi inşa edilmiş olacak.
Tüzüklerde ve programatik yazılarda LGBTİ+ hareketine güven veren argümanlar "süs" niyetine orada değilse, uygulanması, yine bu tüzük ve programatik yazılarda geçen diğer ilkeler ile uyuşması adına önem arz ediyor.
Değilse, eşitlikten bahsedip değer hiyerarşisi inşa edilmesi, tahmin edileceği üzere tutarlı bir tutum olmayacaktır. Bu noktada aslında beklenilen şey: dediklerinizi öylesine demeyin, diyecekseniz de uygulayın. Yoksa ne bir güvenirliğiniz kalıyor ne de tutarlılık kalıyor.
Böyle bir durumda seçim gibi bir aparatta bile hüsran ile karşılaşmak yenilginin de ötesinde bir gerçeklik olacaktır. Çünkü karşı olunan ile mücadele edip yenilmenin de ötesinde tutarsızlığınız ile kendinize yenilmiş oluyorsunuz.
Kanımca bu, yenilginin en aciz olanı oluyor. Bu noktada eksik bıraktığınız demokrasi ve eksik bıraktığınız, yarattığınız boşluk LGBTİ+'ları olduğu gibi herkesi tehdit edecektir.
Anlatılanlar çok karmaşık konular değil; savunduğunuzu yapın ve yapmadıklarınızdan özür dileyin. Özetle özeleştiri sürecinde LGBTİ+'ları unutmayın; yer verin, örgütlenin/örgütleyin, bizler için mücadele edin.
O zaman demokrasinin eksikliğini faşizme yorabilirsiniz; ancak o güne dek boşluğu yaratan da demokrasiyi eksik bırakan da sizler olacaksınız. Bu böyle biline...
(TG/NT)