Görsel betimleme: Büyük bir konteyner gemisi denizde görülüyor. Geminin adı "MSC GÜLSÜN" olarak okunabiliyor ve geminin üzeri çeşitli renklerde birçok konteynerle dolu.
Doğu Akdeniz’de daha yüksek miktarda olsalar da Ege’ye kadar sokulabilen balina türlerinden ispermeçet balinaları sorumsuzca artmakta olan gemi trafiğinin kurbanı olmaya devam ediyor.
Coğrafyada Yunan hendeği olarak bilinen mıntıkada fazlasıyla artmış olan deniz trafiği, uluslararası taşımacılık veya turizm amaçlı olarak dehşet saçıyor dense yeridir.
Dünyanın en uzak diyarlarından gelen muhtelif malları tüketiciyle mümkün olduğunca çabuk kavuşturma şiarı bir yana tatil beldesine bir an önce varmak isteyenlerin hizmetine sunulmuş olan çok hızlı feribotlar artık devletlerin sıkı tedbirler almasını gerektirecek seviyeye varmış vaziyette.
Hızın tanrılaştırıldığı bir çağda şu andaki durumun sürdürülebilir olmadığı kesin; hız kesmemiz gerektiği kadar, gayet arsız taşımacılık sektörünün heyecanla bizi kavuşturduğu “egzotik” mallardan uzaklaşıp yerel üretimlere odaklanmamız gerektiği de muhakkak.
Yönetmenliğini Philip Hamilton’ın üstlendiği "Çarpışma (Collision)" adlı belgesel, karaya cesetleri vuranların çok üstünde balina sayısının gemilerin çarpması sonucunda telef olduğuna dikkat çekiyor.
2023 Birleşik Krallık yapımı 75 dakikalık filmde şirket politikalarında değişiklik yapanlar arasında dünyanın en büyüklerinden küresel konteyner taşımacılık şirketi MSC’nin ön plana çıkması manidar.
MSC’nin patronu Diego Aponte’nin 2019’da suya indirilen dünyanın en büyük konteyner gemilerinden, kayınvalidesi Gülsün’ün (Soyuer) ismini verdiği gemisinin de arzıendam ettiği belgesel, ufak da olsa bazı değişikliklerle balina kıyımının nasıl azaltılabileceğini de seyirciyle paylaşıyor.
Okyanusun bahçıvanları
Dünyadaki su yolları ve bilhassa okyanuslar, bilindiği kadarıyla 53.000 ticari geminin varlığıyla insanlık tarafından şimdiye kadar olmadığı derecede sömürülmekte.
Kuzey Kutbu bölgesinin de hoyratça trafiğe açılması bir yana, ısıyı ve karbondioksidi emen okyanusların mevzubahis fonksiyonlarını layıkıyla yerine getirmesi günbegün zorlaşıyor.
Okyanusların bahçıvanları olarak tasvir edilen filmin başrolü balinalar sudaki karbon dengesinin bekçileri olarak da tanınıyorlar. Balinaların gezegene sağladığı yararların miktarını ölçmemizin bile mümkün olmadığı günümüzde okyanus ekosisteminin dengesini sağlayan başlıca unsur olarak balinalara aşırı ihtimam göstermemizin vakti geldi de geçiyor.
İşlek karayollarına dönüşmüş, gemilerin katettiği muhtelif su yolları balinaların da asırlardır kullandıkları koridorlar olduğundan dev deniz memelilerinin başka coğrafyalara hızla kayarak kendilerini korumaya almaları neredeyse imkânsız.
80’lerin ortalarında balinaların dünya çapında avlanması yasaklanmış olsa da akabindeki balina ölümleriyle popülasyonun hızla erimesine, hatta bazı türlerin tükenmesine mani olunamadı.
Yalnız yaşadığımız alanları değil, su altı dünyasını da gürültüye boğduğumuz için balinaların hayatlarını allak bullak ettiğimiz tartışılmaz bir hakikat.
Ekosistem mühendisleri olarak kabul edilseler de balinalar teşhis etmekte zorlandıkları maddeleri yutabiliyor, sık sık plastik kurbanı oluyor; bedenlerine ve kuyruklarına takılan, ağlardan, halatlardan, şamandıralardan müteşekkil dev kütleleri birer pranga gibi peşlerinden sürükleyebiliyor.
Gemiler bedenlerine çarpıp muhtelif bölgelerinde yaralar açıyor, ölenlerin çoğu suyun dibine çöktüğü için bu hususta envanter tutulması imkânsızlaşıyor.
Donanmaların, askeri tatbikatların veya deniz savaşlarının su altı yaşamına verdiği zararlar da unutulmamalı.
MSC samimi mi?
Geleneksel çevre belgesellerinin klasik tarzını benimseyen filmin yapımcıları seyirciyi gezegenin muhtelif coğrafyalarına taşırken balinaların muhteşem varoluş biçimleri hakkında da bilgilendirip estetik açıdan doyuruyor.
Panama, Yeni Zelanda, Şili, Kanarya Adaları, Sri Lanka, Brezilya ve Akdeniz’de dolaşırken yaşam alanları tehdit altındaki balinaların erken ölümlerinin sebeplerine de vâkıf oluyoruz. Somon balığı etinin fazlasıyla yüreklendirilen tüketimi için yeryüzündeki muhtelif coğrafyalar balık çiftlikleriyle doldurulurken balinaların rotaları da işgal ediliyor.
Ayrıca balinaların normalde beslendiği su altı kaynakları dev balıkçı filoları tarafından acımasızca sömürülüyor; sofralarda sık sık yer alarak sınıf atlamayla eşitmiş gibi gösterilen somon balıklarının hizmetine sunulup balinalardan mahrum edilmiş oluyorlar.
Filmin en üzücü sekansı, yavrusu öldürülmüş bir anne balinanın yavrusunu hayata geri döndürme çabaları ve hayatta kalmış diğer yavrularıyla birlikte günler boyunca topluca yas tutmaları.
Kuyruğu kopmak üzere olan bir balinanın haykırışları da sizi sarsacaktır.
Filmin bize sunduğu argüman ise çok basit: Korumacılıkla iştigal eden müesseselerle gemi işletmecileri ve devletler arasında diyaloğun derinleşmesi; bilhassa balinaların yaşam alanlarından geçişleri sırasında gemilerin hız kesmesi; gene nakit ve vakitten azıcık da olsa ödün verebilirlerse gemilerin balina rotalarından biraz uzaklaşmaları.
Dünyanın en büyüklerinden MSC Türkiye adlı gemiyi de 2023 yılında filosuna katmış olan taşımacılık devi MSC’nin filmde ön plana çıkması ise düşündürücü.
Sri Lanka devleti bürokrasisinin ağırlığı yüzünden bir türlü yasalaşamayan, balina rotalarıyla çakışan, adanın güney ucu gemi rotasını değiştirme kararını gönüllü olarak uygulamaya geçirmesi muhakkak ki olumlu.
Fakat neoliberalizm güdümündeki arsız kapitalizmin getirilerinden feragat etmeye gönüllü olanların pek rastlanmadığı dünyamızda MSC’nin bu ve benzer icraatlarının göz boyamaya yönelik olup olmadığı tartışılabilir; tabii ki, birilerine misal oluşturacaksa, ne âlâ!
(MT/EMK)