Durum vahim demekten herkes bıktı ama durum hakikaten vahim. TL’nin değer kaybı hızlanarak artıyor, nerede duracağını da kimse kestiremez.
Muhtemelen Merkez Bankası ne kadar olacağını bilemediğimiz bir düzeye kadar bekleyecek ve ondan sonra müdahale edecektir. Fakat bu müdahalenin etkisi de birkaç günü aşmayacak, bu eğilim devam edecektir.
Bugün İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) acil ihtiyaçlar dışında bütün varlıklarını TL'ye çevirdiğini açıkladı. Bankaların döviz karşılıkları zaten bir süre önce düşürülmüştü. Merkez Bankası da döviz stoklarının bir bölümünü daha piyasaya sürecektir ama öyle güçlü bir düşüş eğilimi var ki etkili olması zor gibi görünüyor.
Ortak görüş “sert faiz artışı”dır
Aslında yurt içinde de yurt dışında da bu trendi durdurmanın tek yolunun sert bir faiz artışı olduğuna ilişkin ortak bir görüş var.
Sebebi de çok açık; Türkiye ekonomisi döviz girişlerine bağlı olarak büyüyen veya durgunlaşan bir yapıya sahip. Zaten bu yüzden, başından beri ülke ekonomisinin gelişme hızı üç aşağı beş yukarı uluslararası ekonominin gelişmesine bağlı olarak gerçekleşmiştir. 2008 krizi sonrasındaki para bolluğu dönemi bitince döviz sorunu yaşanacağı biliniyordu. Bunu hükümetin de bilmemesi söz konusu değil. Büyük bir ihtimalle, bu dönem gelince TL'nin değerini düşürerek ihracatı artırmayı, döviz sorununu bu şekilde çözmeyi umuyorlardı. Bu nedenle faizi artırmayı reddedip TL'nin değerini düşürmeyi seçtiler. Fakat ülke ekonomisinin yapısal sorunlarını çözmek için hiçbir adım atmadıklarından, bu hedefe ulaşmaları da mümkün değil çünkü ortada ihracatı büyük ölçüde ithalata bağımlı bir ekonomi var. İhracat arttıkça ithalat da artıyor.
Türkiye daha zor ve pahalı borçlanıyor
Bu yüzden faiz artışı dışında bir yol görünmüyor. Fakat seçim ortamında ve daha önemlisi Tayyip Erdoğan'ın açık sözleri varken bunu da kimse beklemiyor. Bu yüzden ülkeye döviz girişleri zorlaşıyor. İki yıllık devlet tahvilinin faizi yüzde 17'yi aştı. Yani Türkiye gittikçe daha zor, daha pahalı borçlanıyor. Bu yıl önemli ölçüde dış borç ödemesi var. Bu yüzden dolar talebi düşmüyor. Borçların bir kısmı genellikle yeni borç alarak ödendiğinden iki yıllık devlet tahvilinin artması yeni borç bulmayı da zorlaştırıyor. Yani birbirini besleyen bir döngü var.
Bu arada seçim nedeniyle hükümetin inşaat başta olmak üzere bir sürü teşvik verdiğini, bankaları düşük faizli kredi vermeye zorladığını, bir takım kamu gelirlerinden vazgeçtiğini de eklemek lazım. Yani kamu harcamaları daha fazla kısılamaz ve olağan kamu gelirleri artırılamaz durumda. Ya seçim döneminde yatırımların durmasını göze alacaklar, ya da yüksek faizle borçlanarak finanse edecekler. Üstelik bundan sonra da yerel yönetim seçimleri var.
Tayyip Erdoğan bir konuşmasında, bu rating kuruluşlarına parayı bastırırsan notunu yükseltirler, gibi bir şeyler söylemişti. S&P ve Moody's'ten zaten umut yok ama Türkiye'ye en olumlu bakan Fitch bile notun düşürülebileceğini ima etti. Bu sırada ülkeyi yönetenlerin üslubu da söz konusu edildi.
TIKLAYIN - Dolardaki Keskin İniş Çıkışların 10 Nedeni
Tek iyi haber
İyi bir şey de söyleyelim. Büyük ihtimalle bu yıl turizm patlayacak. Arjantin'e kadar gitmeyi göze alamayanlar Türkiye'de çok ucuz bir tatil geçirebilecekler. İstihdam inşaat düşecek ama turizmde artacak diyebiliriz. (BD/HK)