Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018'in ilk çeyreğine ilişkin gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) sonuçlarını açıkladı. Türkiye ekonomisi 2018 yılının ilk üç ayında yüzde 7,4 büyüdü. Türkiye'nin ekonomisinde pozitif seyir gösteren tek gösterge büyüme rakamları.
İşsizlik, enflasyon, cari açık gibi göstergeler negatif seyrederken büyüme nasıl pozitif seyir gösteriyor? Büyüme ve büyümeyle ilgili kavramlar neler, ne anlama geliyorlar? İnşaat sektörüyle, teknolojik gelişmelerle, ağır sanayiyle, aşırı üretim ve tüketimle ilgisi nedir? Neden önemsiyorlar, neden önemsiyoruz ya da önemsemeli miyiz? İşte büyümeyle ilgili kafalara takılan soruların yanıtları.
***
Büyüme üretim artışı demektir (Genelde bir ülke veya bölgede, bir yıl içinde meydana gelen mal ve hizmet üretimindeki yüzde artış olarak ifade edilir). Büyüme kapitalizmin doğasında vardır. Çünkü kapitalistlerin amacı olabildiğince daha fazla artık-değer elde etmektir.
Onların bu çabası kendisini üretim artışı olarak gösterir. Çünkü daha fazla artık-değer elde etmenin yolu daha fazla işçi çalıştırmak ve/veya makineleşmektir ki bunların ikisi de üretim artışı anlamına gelir.
Yeni pazarlar, rekabet
Kapitalizm sürekli üretim artışı olarak kendini gösterir. Sürekli üretim artışının bir başka nedeni rekabettir.
Kapitalistler devamlı artık-değer artışı sağlama çabaları içinde birbirlerinin pazarlarını ele geçirmeye veya yeni pazarlar yaratmaya çalışırlar.
Teknolojik gelişme
Bu gırtlak gırtlağa rekabet ortamında ayakta kalabilmenin yolu ya maliyetleri düşürmek ya da yeni mal ve hizmetler meydana getirmektir. Bunların ikisi de teknolojik gelişme demektir. O nedenle kapitalizm aynı zamanda sürekli teknolojik gelişme demektir.
Teknolojik gelişme ise üretimde artış sonucunu doğurur, yani büyüme yaratır. Kısacası sürekli daha fazla artık-değer elde etme çabası ve rekabet sürekli büyüme sonucunu doğurur.
Büyüme neden zikzaklı?
Dolayısıyla kapitalizm altında sürekli büyüme asıl eğilim olduğundan büyümeye değil, büyümemeye şaşmak gerekir.
Madem ki kapitalistlerin devamlı daha fazla artık-değer elde etme çabaları kendisini sürekli büyüme olarak gösteriyor, o zaman neden büyüme bazen azalıyor, bazen duraklıyor ve hatta bazen eksi değer alıyor?
Bunun temel nedeni aşırı üretim adı verilen durumdur: tüm kapitalistler birbirlerinin pazarlarını ele geçirmeye kalkınca ortaya mal fazlası çıkar.
Konutta üretim krizi
Mal fazlası cari fiyatlardan üretimin tamamının satılamaz hale gelmesi anlamına geliyor. Bu kapitalizmin doğal özelliklerinden biridir.
Mesela Türkiye’de konut piyasası şimdilerde aşırı üretim krizine girdi. Marxist iktisatçılar bunun böyle olacağını önceden biliyorlardı.
Kara yöneliş
Çünkü, yukarıda da dediğim gibi hep böyle olur. Konut inşaatı karlı hale gelince kapitalistler bu alana yöneldiler.
Her biri imkanlarının yettiği kadar fazla konut üretmeye başladı. Sonuçta her zaman olduğu gibi aşırıüretim durumu ortaya çıktı.
Şu anda binlerce konut boş duruyor ve ev fiyatları hızla düşüyor.
Büyüme neye dayanmalı?
İçinde yaşamakta olduğumuz neoliberal dönemin temel özelliklerinden biri de büyümenin ihracata dayalı olmasıdır.
Her ülke ihtiyacı olan dövizi kazanmak için ihracat yapmak zorunda. O nedenle büyümenin motoru ihracat yapan sektörlerden oluşuyor.
Ne var ki herkes can havliyle ihracata yönelince bu sefer bu alanda aşırıüretim ortaya çıkıyor. Türkiye mesela tekstil ve otomobil üretip bunları dışarıya satmaya çalışıyor. Çalışıyor ama bunu Arjantin, Brezilya, Meksika v.b. de yapmaya çalışıyor.
Aşırı üretim
Böylece piyasalarda aşırıüretim oluşuyor. Anaakım iktisat teorisine göre (dünyada ekonomi politikalarına hakim olan, medyada hakim olan, üniversitelerde okutulan iktisat teorisi diyelim) bu böyle olmaz: Her ülkenin ve/veya bölgenin kendi doğal kaynaklarına, coğrafi konumuna, enerji sağlamadaki durumuna v.b. bağlı olarak fiyat avantajına sahip olduğu sektörler vardır.
Böyle olunca herkes fiyat avantajına sahip olduğu (yani başkalarından daha ucuza ürettiği) mal veya hizmeti üretir. Bu sayede her mal veya hizmet en ucuza sağlandığı yerde üretilir ve bu herkesin yararına olur.
Otomobil sektöründe
Bunda doğruluk payı olmakla birlikte aslı ağır basan aşırıüretimdir. Yine otomobil sektöründen örnek verelim.
Bu sektörde dünya talebinin çok daha fazlasına yetecek üretim kapasitesi var ama otomotiv firmaları yatırım yapmaya devam ediyorlar.
Dediğim gibi buna her zaman ve neredeyse her sektörde rastlamak mümkün. Başka bir deyişle kapitalizm aşırı büyümeye, yani aşırıüretime yol açıyor, bu ise krizle sonuçlanarak büyümenin duraklamasına neden oluyor.
Sınıf mücadelesi
Büyümeyi engelleyen bir başka neden de sınıf mücadelesi. İçinde yaşamakta olduğumuz neoliberal dönemde (neoliberalizmin krize girdiğini söyleyenler var ama bu sistem henüz dünya ekonomisine hakim durumda) sermaye sınıfı sınıf mücadelesinde büyük başarılar elde etti (aslında neoliberalizm bu başarının sonucu).
Reel ücretler
Bu başarı sayesinde işçilerin reel ücretleri ya daha az arttı, ya aynı kaldı veya geriledi. Bu ise kapitalistlerin karlarının artması anlamına gelir. Ne var ki işçi ücretleri toplam mal ve hizmet talebinin ana unsurlarından biridir.
Dünyadaki yüzmilyonlarca işçinin talebi üretilen mal ve hizmetlerin satılması açısından oldukça önemlidir ve bu talebi meydana getiren de işçilerin reel ücretleridir.
Reel ücretler az artınca veya duraklayınca ortaya satılamayan mal ve hizmetler çıkar. Bu da büyümenin yavaşlamasının veya duraklamasının bir başka önemli nedenidir.
Raflar dolu, cepler boşsa
Raflar mallarla dolu ise ve insanların büyük bir kısmının cebinde o malları alacak para varsa onlar da gider o malları alırlar. Bu cümleyi birkaç nedenle yazmıştım. Birincisi yukarıda bahsettiğim talep meselesini vurgulamaktı.
Yani raflardaki malların belli bir fiyatı ve miktarı var. İnsanların cebindeki paranın o malları, o fiyatlardan ve o miktarda almaya yetmesi gerekir.
Yoksa malların bir kısmı satılamaz ve o malları üreten kapitalist zor durumda kalır. Zor durumda kalınca da ya üretimini kısar (büyüme yavaşlar) ya yeni yatırım yapmaktan vazgeçer (büyüme yavaşlar) veya fiyatlarını düşürür ki bu da elindeki yatırılabilir fon değerinin azalması demektir (yine büyüme yavaşlar).
Cepteki para yetmeyince
Anaakım iktisadına göre insanların cebindeki paranın raflardaki malları almaya yetmemesi diye bir şey olamaz. Çünkü 100 milyar liralık mal üretildiyse bu aynı zamanda 100 milyar liralık gelir yaratılmış demektir.
Bu doğrudur ama bunun doğru olması da bu 100 milyarlık gelirin tamamının harcanacağı anlamına gelmez.
Bu 100 milyarlık gelirin önemli bir kısmı da kapitalistlerin karlarıdır ve bu karların tamamının yatırıma dönüşeceğinin garantisi yoktur.
Sürekli tüketim olmazsa
Mesela günümüzde, yukarıda da değindiğim gibi, işçilerin reel ücretleri az arttığı, durakladığı veya gerilediği için kapitalistlerin karlarında büyük artışlar oldu.
Raflardaki malların bir kısmı da yatırım malı olduğundan ( beton, tahta, demir v.b.) bu karların yatırıma dönüşmesi gerekiyor.
Ne var ki reel ücretlerin düşmesi nedeniyle talep azaldığından ve aşırıüretim durumu ortaya çıktığından bu karların önemli bir kısmı yatırıma dönüşemiyor. Bu ise spiral ( zincirleme) bir talep-üretim daralmasına neden oluyor: Mesela beton talebi düşünce beton satışı azalıyor.
Beton fabrikalarında üretim duraklıyor. Bu sefer beton fabrikalarına mal satan kum, çimento v.b. üreticilerinin malları satılamıyor.
Onlar da üretimi durdurunca bu sefer onlara mal satan firmalar zora düşüyor ve bu böyle devam ediyor. Paragrafın başındaki cümleyi yazmamın bir nedeni talep meselesi, bir diğeri ise tüketim toplumu meselesi idi: Sürekli büyüme için sürekli tüketim gerekir.
Gelir de artmak durumunda
Çünkü üretilen mal ve hizmetlerin satılması lazımdır. Sürekli tüketim kendiliğinden oluşur. Eğer mallar raflarda ve paralar da cepler de ise o paralar o mallara harcanacaktır.
Demek ki sorun şurada: üretimin ve gelirlerin sürekli artırılmasında. Buna çare bulunmazsa hem dünyanın kaynakları hızla tükenecek hem de ekolojik felaket iyice çığrından çıkacaktır. Üretimin ve gelirlerin neden sürekli arttığını ise yukarıda gördük. Kapitalizm sürdükçe bu böyle olmaya devam eder.
Sağlıklı büyüme
Sağlıklı büyüme sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme olarak tarif ediliyor. Burada dünya ölçüsünde sürdürülebilir büyüme dünyanın kaynaklarını hızla tüketmeyen ve ekolojik dengeyi bozmayan büyüme olarak düşünülüyor.
Bir ülke veya bölge için sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme ise mesela devamlı borca dayalı olmayan, ülkenin kendi kaynaklarına (tasarruflarına) dayalı büyüme olarak anlaşılıyor.
Sağlıksız büyüme: İnşaat
Yabancıların yaptıkları yeni üretim tesisleri şeklindeki yatırımlar da sağlıklı büyüme kapsamında yer almakla birlikte bunun belli ölçülerde olması arzulanır, esas büyüme kaynağı iç tasarruflar olmalıdır.
İnşaata dayalı büyüme şundan sağlıklı bulunmuyor: İnşaat sürekli büyüme kaynağı olamaz. Konut talebi bir noktada doyar ( yukarıda da söylediğim gibi aşırıüretim durumuna gelindi zaten). Kaldı ki inşaat sektörünün büyümesi inşaat işçilerine ve o alandaki kapitalistlere gelir ve çimento v.b. gibi sektörlere talep yaratmakla birlikte işçilerin ücretleri düşüktür, çünkü inşaat sektöründe emek verimliliği düşüktür.
Kısacası inşaat sektörü sürekli büyüme sağlayamadığı için ve emek verimliliği düşük olduğu için sağlıklı büyüme kaynağı sayılmaz. Öyleyse sağlıklı büyüme sürekli büyüme sağlayabilen ve emek verimliliğinin görece yüksek olduğu sektörlerde olur ki bu da esas itibarıyla imalat sektörüdür.
Onun içinde de teknolojisi yüksek olduğu ölçüde büyüme daha faydalı olur. Belli bazı hizmet sektörleri de sağlıklı büyümeye katkı sağlayabilir.
Sağlıklı büyüme: Sağlık
Mesela Türkiyenin sağlık turizmini geliştirmesi öneriliyor. Bu sağlanabilirse, yani yabancılar tedavi olmak için buraya gelirse bu sağlıklı bir büyüme kaynağı olur.
Çünkü yüksek gelir ve döviz sağlar. Bu bağlamda turizm sektörü de sağlıklı büyümeye katkı sağlayabilen hizmet sektörlerindendir.
Tekrar inşaat
Geçerken bir husus da kaydetmekte fayda var. Türkiye de şimdiki büyüme de inşaatın katkısı olmakla birlikte büyümenin esas olarak inşaattan geldiğini söyleyemeyiz.
Çünkü inşaatın ülke ekonomisinin toplam üretim değeri içindeki payı fazla değil. Yani ateş olsa cürmü kadar yer yakar.
Ekoloji
Tüketim toplumundan dünyanın kaynaklarını ve ekolojik dengeyi gözeterek çıkma ve yeni bir toplum kurma yönündeki önerilere değişik isimler takılıyor.
Bunlar içinde henüz genel kabul gören bir terim yok. Küçülme diyenler de var, kanaatkar bolluk toplumu diyenler de var. Belki başka isim önerileri de vardır. Bilmiyorum.
Ne var ki bu onlara mutluluk getirmediği gibi….derken parası olan ve dolayısıyla tüketici dediğimiz insanları kastediyorum.
Kapsayıcı büyüme
Sürdürülebilir büyümenin dünya ekonomisi açısından ekolojik dengeyi koruyan, ülke veya bölge ekonomisi açısından ise önemli ölçüde iç tasarruflarla gerçekleşen, imalat sektörüne ve belli hizmet sektörlerine dayalı büyüme olduğunu gördük.
Kapsayıcı büyüme de son yıllarda ortaya çıkan bir kavram. Son dönemlerdeki büyümeden nüfusun önemli bir kısmının fayda sağlayamadığı görülünce bu kavram ortaya atıldı.
Bunun birçok tanımı yapılıyor ve henüz üzerinde anlaşılmış bir tanımı yok.
Bir tanıma göre büyüme yoksulların yaşadığı sektörlerde meydana geliyorsa, yoksullara iş sağlıyorsa ve yoksulların tükettiği mal ve hizmetlerin ucuzlamasını sağlıyorsa bu kapsayıcı büyüme sayılır.
Yüzde kaç büyüme iyidir?
Bu yere ve zamana göre değişir. Mesela şimdilerde sürdürülebilir ve kapsayıcı olmak kaydıyla Türkiye yüzde 5 büyüme temposu yakalarsa bu fena sayılmaz ama Çin yüzde 5 büyürse bu onlar için iyi olmaz çünkü yüzde 5 büyüme Çin’de işsizliğin azalmasını sağlayamıyor.
Öyleyse iyi büyüme oranı işsizliği azaltan büyüme oranıdır diyebiliriz ( burada işsizliği gerçekten azaltan büyümeden bahsediyoruz. Dünyadaki işsizlik istatistikleri sadece iş bulmak üzere başvuranların yüzdesi olarak işsizlik rakamlarını hesaplıyor. Oysa daha büyük bir kesim iş bulmaktan umudunu kesmiş oluyor ve iş bulmak üzere başvuruda bulunmuyor. Dolayısıyla gerçek işsizlik rakamları resmi olarak açıklananlardan çok daha yüksek. Ben bu anlamda işsizliğin azalmasından bahsediyorum).
İyi gelir
Türkiyedeki insanların iyi gelir getiren işlere sahip olmaları anlamında ekonomik rahatlığın oluşabilmesi iki şeye bağlı.
Birincisi teknolojik atılım, ikincisi de Dünyadaki ve Türkiyedeki sınıf mücadelesinin seyri.
Teknolojik atılım
Birincisi, yani teknolojik atılım örgütlü ve güçlü toplum kesimlerinin bunu desteklemesine bağlı. Böyle bir destek var mı, bilemiyorum.
Hükümet yetkilileri, muhalefet partileri, iş dünyasının ileri gelenleri vb. çevreler teknolojik atılımın önemini kavramış izlenimini veriyorlar, en azından söze bakılırsa böyle gözüküyor.
Ne var ki iş uygulamaya gelince kimse bir şey yapmıyor.
Mesela devlet harcamalarında Ar-Ge payının ikiye veya üçe katlanması, mesela nanoteknoloji araştırmalarına ayrılan fonun ciddi boyutlara gelmesi, mesela yabancı yatırımlar konusundaki mevzuatın bu konu gözetilerek düzenlenmesi gibi konularda bir adım atılmıyor.
Teşvik ve subvansiyon uygulamalarının seçilecek belli sektörlerin desteklenmesine göre ayarlanması gerekiyor. Bu da yapılmıyor.
Sınıf mücadelesinin seyri
İkincisi dünyada ve Türkiyede sınıf mücadelesinin seyri de sağlanacak nimetlerin “adil” (ne demek, belli değil) bölüşümü açısından önemli.
Aslında bunun teknolojik atılım bakımından da etkili olması beklenir ama öyle olmuyor.
Orta vadeli program derken hükümetin orta vadeli programını kastediyorum. Yıllık programlar, orta vadeli programlar ve kalkınma planları Kalkınma Bakanlığının sitesinde var.
Ülkeler aynı şeyi yaparsa
Son bir şey daha: Tüm Türkiye gibi ülkeler aynı şeyi yapmaya kalkarsa (teknolojik atılım bakımından) ne olur?
Bu mümkün değil.
Sanki aşırıüretimdeki gibi bir durum meydana gelir ve şimdiki gelişmiş tabir edilen ülkelerin elde ettikleri ve onların maddi yaşam düzeylerinin muhafazası bakımından önemli olan teknolojik rant ortadan kalkar.
Teknolojik rant belli bir mal veya hizmetin dünya arzının tamamına veya büyük bir kısmına sahip olmanın (o teknolojiye sahip olmak sayesinde) sağladığı ilave gelirdir. Yani IPhone sadece Apple tarafından üretilebiliyor.
Bu sayede yüksek kar elde ediyor. Mesela başka firmalar da aynı teknolojiye sahip olabilseler dünya arzı artar, fiyat düşer ve bu kadar yüksek karlar sağlayamazlar.
İleri teknolojili mal ve hizmet ihracına dayalı büyüme kapsayıcı olmayabilir, yani yoksullar bunun dışında kalabilir. O zaman ülkenin gelir kaynakları yüksek olacağından temel gelir uygulaması devreye sokulabilir.
Asgari geçim, gelir desteği
Asgari geçim, gelir desteği ve temel gelir aynı anlama gelmiyor. İşi olup olmadığına bakılmaksızın herkese belli bir gelirin sağlanmasına temel gelir veya evrensel temel gelir deniyor (universal basic income veya sadece basic income).
Bu konu Türkiye’de henüz gündeme gelmedi. CHP’nin önceki seçim dönemindeki her aileye 600 lira önerisi (doğru hatırlıyorsam böyle bir önerileri vardı) belki biraz buna benzetilebilir. (AÇ/HK)