Yirmibirinci yüzyıl ilerledikçe, yirminci yüzyıla damgasını vurmuş birçok toplumsal olayın yüzüncü yıldönümlerini art arda yaşıyoruz.
İşçi sınıfının tarihinde bugün en çok hatırlanan 1 Mayıs (1886) ya da 8 Mart (1857) gibi günler yüzüncü yıllarını geride bırakalı çok oldu.
Ancak tam yüzyıl önce; 1912 Ocak ayında başlayarak Mart ayı sonuna kadar devam eden ve Amerikan işçi sınıfı mücadelesinin dönüm noktalarından biri olan "Ekmek ve Güller" grevi, sınıf mücadeleleri tarihinde yerini aldı. Grev, ismini James Oppenheim tarafından grevin başlamasından sadece bir ay önce yazılmış olan ünlü şiirden* almıştır.
Grevin örgütleyicisi Lawrence şehri tekstil işçileri için, "ekmek", talep edilen insani ücretleri, "güller" ise insan onuruna yakışan bir çalışma ortamı ve hayatı simgeliyordu.
1912 Ocak ayında başlayan grev iki buçuk ay sonra sonuçlandığında Amerikan işçi sınıfının 1930'ların sonlarına dek hızlanarak sürecek varoluş mücadelesine önemli deneyimler sağlayacaktı.
20. yüzyılın başlarında kuzeydoğu Amerika Birleşik Devletleri (ABD), diğer adıyla New England, önemli bir sanayi merkezi haline gelmişti. Yüksek gümrüklerle korunan Amerikan tekstil endüstrisi bu bölgedeki belli şehirlerde yoğunlaştıkça, ücretler düşmeye, yaşam koşulları da kötüleşmeye başlamıştı.
Özellikle kadın ve çocuk işçilerin üzerlerindeki yük katlanılamaz boyutlara varmıştı. Bu dönemde Massachusetts eyaletinin Lawrence şehri, bu yoğunlaşmanın ve beraberinde getirdiği korkunç çalışma koşullarının merkezi haline gelmişti. Dönemin doktorları her yüz işçiden 36'sının, 25 yaşına varmadan öldüğünü ve şehirdeki bir işçinin ortalama ömrünün, işçi olmayanlardan 22 yıl daha az olduğunu rapor ediyorlardı.
1912 yılından itibaren eyalet düzeyinde haftalık çalışma süresini 56 saatten 54 saate indiren yasal değişiklik kâğıt üzerinde işçilerin lehine görünse de, fabrika sahipleri ücretlerde aynı oradan kesinti yaptıklarında işçiler için grevden başka çare kalmamıştı.
Yapılan kesinti, işçilerin ekmek ve "melastan" ibaret beslenmelerinde haftalık üç somun daha az ekmek demekti. 11 Ocak'tan itibaren iş bırakmaya başlayan işçiler, ilk yaptıkları toplantıda grevi örgütlemesi için, dönemin anarşist, sosyalist ve radikal sendikalistlerinin örgütlendiği Dünya Sanayi İşçileri (IWW) sendikasına telgraf gönderme kararı aldılar.
New York'tan gelen sendika aktivisti Joseph Ettor hızla, fabrikalarda çalışan tüm etnik grupların eşit şekilde temsil edildiği bir grev komitesi örgütleyerek taleplerin sunulmasına önayak oldu.
Daha önce genelde patronlar tarafından birbirlerine karşı kullanılan farklı kökenlerden işçiler, IWW'nin güçlü desteğiyle kısa sürede bir dayanışma ağı oluşturdular. Bu ağ, binlerce işçi ailesinin temel ihtiyaçlarını grev süresince karşıladı.
Kadınlar ön sıralarda
Kadınlar, grevde merkezi bir rol oynadılar. Daha önceki toplumsal hareketliliklerin aksine, grev ilerledikçe yapılan gösterilerde ve toplantılarda hızla ön sıraları almaya başlamışlardı ve yardım ağının örgütlenmesinde önemli görevler üstlendiler. Şarkılar, yirminin üzerinde etnik kökenden gelen erkek ve kadın işçilerin ortak dili olmuştu. Söylenen şarkılar, okuma yazma bilmeyenler için politik eğitimin bir parçası, sınıf mücadelesinin ve dayanışmanın önemli bir aracıydı.
Fakat işçilerin zaferi kolay olmadı. Yapılan yürüyüşler polis ve askeri güçler tarafından engellendi. Grevci işçiler tutuklandılar ve hatta grevin iki önemli aktivisti Ettor ve Arturo Giovannitti bir başka grevci işçiyi öldürdükleri suçlamasıyla hapsedildiler.
Öyle ki grevin en başından itibaren şehirde sıkıyönetim ilan ediliyor, çevre şehirlerden ve eyalet ordu biriminden çok sayıda birlik şehre çağırılıyor ve hatta Harvard Üniversitesi grev süresince Lawrence'ta güvenlik görevlisi olarak görev yapacak öğrencilerini final dönemi sınavlarından muaf tutuyordu.
Grevin en dramatik olayı ise, grevci işçilerin çocuklarının, grev süresince bakımları için farklı eyaletlerdeki sempatizan ailelere gönderilmesiydi. İlk iki grup çocuk New York şehrine gönderilmiş ve ikinci grup New York caddelerinde yapılan bir yürüyüşle karşılanmıştı. Artan kamuoyu ilgisine karşı Lawrence polisi üçüncü uğurlamayı engellemek için tren istasyonunda bekleyen anne ve çocuklara saldırarak onları boş yük vagonlarına kilitleyip daha sonra da tutukladığında Lawrence grevi bir anda tüm ABD'nin gündemine oturdu.
ABD Kongresi grevle ilgili bir soruşturma başlattı ve çocuk işçiler dâhil grevci işçilerin şahitliklerine başvuruldu. Mart ayının ikinci haftasında şehrin en büyük tekstil fabrikası, işçilerinin tüm taleplerini kabul etti ve ayın sonuna dek diğer fabrikalar da onu izledi.
Kampanya sınırları aştı
Grevin bitiminde işçilerin ve IWW'nin bir sonraki hedefi, cinayet suçlamasıyla tutuklanan aktivistlerin serbest bırakılmalarını sağlamaktı. Ülke çapında başlatılan kampanya, bir süre sonra ABD sınırlarını aştı ve uluslararası sınıf dayanışmasının bir parçası haline geldi.
Lawrence'da işçiler bir günlük dayanışma grevine giderken, İsveç ve Fransa'nın işçileri de Amerikan tekstil ürünlerinin boykotunu ve ABD'ye gidecek gemilerin yüklemelerinin yapılmamasını tartışıyorlardı. İtalya'da ABD konsolosluğu önünde protesto gösterileri düzenlendi. Kasım ayı sonuna kadar süren duruşmalar sonunda suçlamalar geri çekildi ve aktivistler serbest bırakıldı.
İlerleyen yıllarda elde edilen haklar patronlar tarafından adım adım geri alınsa da; "Ekmek ve Güller" grevi Amerikan işçilerine önemli kazanımlar sağladı. Grev ortak çıkarları etrafında, cinsiyet, etnik köken ya da vasıf farkı gözetmeksizin bir araya gelmiş ABD işçi hareketine umut aşılıyordu. Özellikle, vasıfsız ya da yarı vasıflı göçmen işçilerin yaşam koşullarını iyileştirebileceklerine olan inanç, ABD işçi sınıfı için hayati bir kazanımdı.
Fakat aynı zamanda grev, kapitalizmin sürekli eşitsizlik ve ayrımcılık üreten iktisadi ve sosyal süreçlerinde, elde edilen hakların ve kazanımların sürekli olarak korunup geliştirilmedikleri sürece asla yeterli olmayacakları ve her zaman geri alınma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını da gösteriyordu.
İşçi sınıfı hareketinin ve sendikaların siyah işçileri kucaklaması için İkinci Dünya Savaşı sonrası yılları beklemek gerekecekti. Günümüzde ise Latin Amerika kökenli göçmen işçilerin işçi sınıfı mücadelesine katılımının önündeki engeller yine ancak sendikaların ve tüm Amerikan işçilerinin ortak çabalarıyla ortadan kaldırılabilir.
Sıradan insanların daha iyi bir yaşam için mücadelesinin önemli bir örneği olan "Ekmek ve Güller" grevi, yüzyıl sonra ABD'nin tarih ders kitaplarında hala yer bulamasa da, sosyal mücadele ve dayanışma aktivistlerine inanç ve çabalarının sonuçları için umut vermeye devam ediyor.
"Ekmek ve Güller" grevi yüzüncü yılında...
Grev, Massachusetts Üniversitesi profesörü Robert Forrant'ın koordinasyonu ve Lawrence ve Massachusetts'in işçi ve sivil toplum örgütleri öncülüğünde yıl boyunca sürecek etkinliklerle kutlanıyor. (MES/AS)
* Yürürken biz, yürürken günün güzelliğinde,
Milyon karanlık mutfak, bin loş atölye,
Dip köşe aydınlanır apansız bir güneşle,
Şarkımızı duyan insanlar için: "Ekmek ve güller! Ekmek ve güller!"
Yürürken biz, yürürken, erkekler için de savaşırız,
Kadınların oğulları olanlar için, bir kez daha analık ediyoruz onlara,
Karın tokluğuna, kan ter içinde geçmeyecek hayatlarımız, beşikten mezara,
Yürekler de bedenler kadar aç, ekmek verin bize ama gül de verin!
Yürürken biz, yürürken, sayısız kadın öldü,
Şarkımızda onların kadim çığlığı var yalvaran, ekmek için,
Küçük hünerleri, aşkı ve güzellikleri de bilirdi çilekeş ruhları,
Evet, ekmek için savaşıyoruz ama güller için de!
Yürürken biz, yürürken, güzel günler getirirken...
Kadının kıyamı insanın kıyamıdır,
Artık kan ter içinde çalışmak da aylaklık da yok,
Birinin refahı için onunun didinmesi yok,
Paylaşılacak hayatın nimetleri; Ekmek ve güller! Ekmek ve güller!