Çok değil, tam bir yıl önce yine TBMM açılış günü görünür, orta yerde, hiçbir emare yokken Devlet Bahçeli DEM Parti sıralarına yönelip gayet samimi olarak Kürt vekillerle tokalaşıp; hem seçili Meclis’e, hem de ülke kamuoyuna akıbeti henüz belirsiz gidişata dair bir selam verdi.
Ülke kamuoyu sonraki günlerde bu mesajın ve bu hamlenin adeta okumasını yapmaya soyundu. Az sayıda kimileri temkinli bir yaklaşımla “iyiye” yordu. Çünkü hamle bir zamanlar seçim meydanlarında Abdullah Öcalan’ın asılması için urgan sallayan bir parti liderinden geliyordu. Temkinli olmak bu açıdan olması gerekendi.
Kimileri hatta büyük çoğunluk kimileri, ki bunların içinde bütün hikayesini Kemalizm soslu “anti emperyalizm” üzerine bina etmiş sol’dan tutun, sağın kalemşörlerine varıncaya kadar “kötüye” yordu. “Nasıl olur da tokalaşırsınız size daha dün hayatı zindan edenlerle! Size tez zamanda gününüzü gösterecekler. Bu bir seçim ittifakı oyunudur” ve “Bu terörist katillerle nasıl tokalaşırsınız!” mealinde konuştular / yazdılar / tartıştılar.
Ama konuşulduğu gibi olmadı tabii ki. Devlet Bahçeli çıtayı giderek yükseltti. Üstelik ne kurmaylarından ne de yaygın parti tabanından herhangi bir çatlak ses çıktı, aksine sahiplenildi.
CHP, eski devletin Cumhuriyet’in kurucu ideolojisinin diğer bütün etnik kimlikleri Türklük potasında yok sayıp eriterek hiçleştirmenin hafızalarda ve kayıtlarda kalmış “isyankâr” Kürde dair zulümkâr politikalarının Devlet Failidir.
AKP+MHP ise tanıkları ve sanıkları hâla yaşayan, son çeyrek asrın Kürde dair en üst düzeyde zulümkâr politikalarını uygulayan Devlet Failidir.
Barış ve uzlaşı süreçleri böyle yürür
Yüz yıl evvelki Cumhuriyet’in resmi ideoloji politikalarının hesap kesimi ancak özür ve telafi ile hâl yoluna girer.
Son çeyrek asrın hatta son yarım yüzyılın Kürde dair resmi ideolojik politikaları ise sanıkların ve tanıkların masa başında her bir şeyi faş ederek konuşup / tartışması ile çözer / çözülür. Yapılan, yapılması gereken tam da budur nitekim.
Daha önce yazmış ve söylemiştim. “Bu iş AKP’yle olur” diye. Hatta “Keşke işin içine Mhp de müdahil olsa” demiştim. Evet ciddi bir üst devlet aklı, olması beklenmeyen en uç noktadan başlattı çözüme doğru yürüyen “Geçiş Süreci”ni. MHP bütün olası çapakları törpüleyerek yumuşattı. İki taraftaki temkini de kısmen kabule evriltti.
Bugün 2025 Ekimi itibarıyla artık orta yere serili devasa bir fotoğraf karesi var. En üst düzeydeki şahsiyet, bir yıl önceki hamlenin üst aklının tepesindeki kişi Erdoğan sahadaki yerini alarak fotoğrafı verdi.
Bu bir yeni evredir elbette. Olması gereken de budur. Bütün barış ve uzlaşı süreçleri böyle yürür. Sosyal medyadan tutun yaygın medyaya kadar bir okuma yaptığımızda hâla “kötücül” bakanlar; “ey Kürtler size yapılan onca zulmü ne tez unuttunuz da bu fotoğrafı verdiniz” diyorlar.
Daha da hatta ağızlara alınmayacak lafları dillerine yakıştırarak diyecekler, desinler. Onlar barıştan yana değiller, Kürdün her defasında horlanıp tokat yiyeni olmasını makul görenlerdir onlar. Kürt halkı artık olanı biteni görüyor. Nasıl politika yapması gerektiğini de nasıl yol yürümesi gerektiğini de.
2025 Ekimi itibarıyla birkaç fotoğraf karesinde Kürdün seçili temsili şahsiyetlerinin görüntüsünde kısmen “şaşkın”lık ve “heyecan”a yenik düşme hâli elbette fark ediliyor. Buna belli ki alışkın değiller! E tabi yıllarca gaz yiyen, dayak yiyen, muhatap alınmayanın bir anda en üst düzeyde kabulünün “tuhaf durumu”nun karesi.
Birkaç fotoğraf karesine bakıp linçe yönelmek ahlaki değil! İlla ki bir görünürlük üzerinden söz üretmek isteyenler başka yerlere bakıp Kürt üst aklının söylenen sözlerine ve yazılanlarına bakmalı derim… (ŞD/TY)







