İnsan evladı, uygarlaşma yolculuğu boyunca kaos ve düzen karşıtlığı üzerine çeşitli efsaneler yarattı.
Felsefenin ortaya çıkması ile beraber bu konuda pek çok fikir ortaya atıldı. Günümüze kadar kaostan düzenin nasıl oluştuğuna dair çeşitli bilimsel çalışmalar yapıldı ve pek çok teori öne sürüldü. Kaostan düzenin yaratılması, kutsal kitaplarda da bahsi geçen bir konudur.
Kolektif bilinçdışı açısından çok kıymetleri verileri içinde barındıran mitik hikayeler kaostan düzenin nasıl yaratıldığına dair bize çok şey anlatıyor.
Ejderha motifi pek çok kültürde çokça konu edilmiştir. Batı kültüründe kaosun ve şeytani güçlerin temsilcisi olan ejderha, doğu kültüründe iyilik ve bereketin sembolü olarak görülür.
Batı kültüründe mitlerde karşımıza çıkan "ejderhanın saltanatı" hayatın kaynaklarını tehlikeye düşüren kaotik bir dönem olarak sunulur.
Ejderha potansiyelliği, karanlığı, kuraklığı, kuralların askıya alınmasını temsil eder. Potansiyellik içinden nasıl bir gerçeklik çıkacağını bilemediğimiz için kaotik kabul edilir. Kuralların askıya alınması düzensizlik ve karmaşaya sebep olduğu için hayatı zorlaştıran unsurlar olarak karşımıza çıkar.
Kenan Panteonunda baş tanrı olan El ve oğlu Baal arasındaki savaşta kaos ve düzenin mücadelesine tanıklık ederiz. El tanrı ya da ilah anlamına gelen, yakın doğuda pek çok tanrıyı tanımlamak için kullanılan semitik bir kelimedir.
El tanrıların babasıdır. Kurban töreni listelerinde adı en başta yer almasına, "Yeryüzünün Efendisi" sıfatları ile anılmasına karşın, El mitlerde kararsız, zayıf, ihtiyar, olacaklara boyun eğen bir tanrı olarak anlatılır.
Genelde evrenin iktidarını elinde tutan eski tanrının yerini daha canlı ve evrensel bereket konusunda ustalaşmış yeni bir tanrı alır. Tanrı kuşakları arasındaki savaşlara çokça tanık oluruz.
İşte El ve oğlu Baal arasındaki mücadele de böyledir. Baal kelimesi bir cins isim olup efendi anlamına gelmektedir. Baal onun özel ismi haline gelmiştir. Hadad, Baal'in bir diğer özel ismidir. Güçlü ve egemen sıfatları ile anılır. Bulutların Süvarisi, Yerin Prensi, Efendisi adı ile de anılır. Baal düzen ve istikrarı temsil etmektedir, bereketin de kaynağı olup savaşçı bir yanı da vardır.
Baal, Sapan Dağı'ndaki sarayında bulunan El'e baskın yapar ve iktidarı ele geçirir. El diğer tanrılardan yardım ister ve oğlu Yam onun sesini duyar. El oğlu Yam'ı kutsar ve halefi ilan eder. Baal'i tahtından kovması için onu kışkırtır. Yam hem tanrı hem de şeytan olarak gösterilir. O El'in sevdiği oğludur. Yam bir su canavarı, yedi başlı ejderha, yeraltı sularının temel ögesidir. [1]
Baal, tanrısal demirci Koşar ve Hasis'in ("Usta ve Kurnaz") yaptığı iki gürz ile Yam'ı bir diğer adı ile Prens Deniz'i öldürür. Baal ve Yam arasındaki mücadele düzen ve kaos arasındaki mücadeledir.
Baal'in mücadeleyi kazanması evrensel kuralı temsil eden yağmurun, kaotik deniz ve yeraltı sularına galip geldiğini ve kaosun bertaraf edildiğini gösterir. Baal'in mücadeleyi kazanması ile beraber mevsimler düzenine ve istikrarına kavuşur. Belirsizlikten hoşlanmayan insan evladı istikrarın gelmesi ile beraber huzura erer.
Kaos ile düzen arasındaki mücadele, evren var olduğu sürece devam edecektir. Baal'in Yam'ı tanrısal demircinin yaptığı iki gürz ile yenmesi demirin keşfinin insanın uygarlaşma sürecinde ne kadar önemli bir yer tuttuğunu da gösterir. Eril ve dişil prensipler arasındaki mücadeleyi de görürüz efsane de. Düzen ve istikrarı temsil eden eril prensip, belirsizlik, sınırsızlıklık ve karmaşa ile temsil edilen kaosu yani dişil prensibi alt eder.
Tabi ki bu durum sonsuza kadar sürmez yeni bir kaos ortamı yeniden ortaya çıkar. Kaos potansiyelliği temsil etmesi nedeniyle acı ve karmaşayı getirmesine rağmen yeni fırsat, yeni seçeneklerin açığa çıkması için de gereklidir. Bir çeşit yaratıcı yıkım süreci kaos ile ortaya çıkar.
Yağmur bolluğu verecek olan Baal adına, kutsal bir tapınağın yapılması gerekir. Tanrı'nın ejderha karşısında zafer kazanması onun üstün konuma yükselmesini sağlar ve onun adına bir tapınağın inşası artık elzem hale gelmiştir. Tapınak- saray kutsal mekanlar olarak bir imago mundidir.
Dünya imgesi anlamına gelen imago mundi, bir çok kültürde mekânın dünyanın merkezinde olduğu tapınak- saray ya da konutun kutsanması anlamına gelir. İçinde yaşanılan konut dünyanın kendisidir. Yerleşik hayata geçiş ile beraber toprak ve içinde yaşanılan mekânlar, tapınaklar, saraylar, ibadethaneler kutsal kabul edilir. Düzenin ve istikrarın devam etmesi için bu tapınaklarda kurban törenleri olur ve çeşitli ritüeller yapılır.
Tapınak yapımı, insanoğlunu korkutan belirsizliği ile doğanın bertaraf edilmesini temsil eder. Tapınaklar kültürün yaratılmasında çok büyük önem taşırlar. İnsan kendisini varlığın merkezine yerleştirerek tapınaklar inşa eder.
Tapınaklarda yapılan ritüeller vasıtası ile Tanrı insanlarla konuştuğu için tapınaklar kutsaldır. Bir bakıma insan kendisini kutsar. Tapınak inşası simgesel olarak insanın kendi varlığını kutsaması ile ilgili olduğu için doğayı kontrol altına alma eğilimi de gösterir. Kültür ve medeniyet, doğanın karşısında yer alır.
Tanrının yarattığı biricik varlık olarak insan, doğayı araçsallaştırır, yeryüzünü kendi varlığını pekiştirmek ve geliştirmek üzere rasyonalize eder.
Ona şekil verir ve kontrol altında tutar. Tapınak inşası insan lehine olan düzenin korunmasına dair bir kültürel bir atılımdır. Günümüzde bile mekanların kutsandığını, ibadethanelere, kutsal kabul edilen mekanlara insanların akın akın gittiğini görürüz. Amaç, düzen ve istikrarın sağlanması ve devam ettirilmesidir.
İnsanoğlu kültür ve medeniyeti, doğayı kontrol altına alarak yaratır. Baal ve Yam arasındaki mücadeleyi Marduk ve Taimat arasında da görürüz. Düzeni temsil eden Marduk, kaosu temsil eden Taimat'ı öldürerek dünyayı yaratır.
Göçebe yaşam tarzında her yer cennettir. Yerleşik hayata geçiş ile beraber toprak kutsallaşır ve mekânlar insan için gerçek dünyanın kendisi olur.
Arkaik çağlarda kendisini doğanın parçası olarak gören insan zaman geçtikçe doğa ile hasım olup onu karşısında konumlandırır. İnsan kendisini varlığın merkezine yerleştirip kutsar, doğadan azami düzeyde istifade edebilmek içinde onu nesne konumuna indirger.
Kaos konusuna geri dönersek, kuantum fiziğinde elde edilen gelişmeler evrenin kaotik bir yapıda olduğunu gösteriyor. Mikro dünyaya kaos hakimdir. Makro düzeyde ise bir sistem ve düzen vardır.
Güneş her gün doğar ve dünya belli bir yörüngede ilerleyerek varlığını sürdürür. Her ne kadar insan doğayı kontrol altına almaya çalışsa da öngörülemez doğa olayları gerçekleşmeye devam eder.
Hayatın içinde belirsiz ve kaotik durumlar ortaya çıktıkça insanlar acı çeker, olaylarla baş etmekte zorlanırlar. Doğal afetler, katliamlar ve savaşlar kaotik ortamlar yaratır. Günümüzde de ritüeller, ibadetler çoğunlukla acı dolu kaotik durumlardan korunabilmek yapılır. Kaos çoğunlukla insanların hoşuna gitmese de yeni bir düzenin kurulabilmesi için eski sistemlerin yıkılması gerekir. Bu durum doğal olarak acıya sebep olur.
Babil Kütüphanesi, 1899 1986 yılları arasında yaşamış Arjantinli yazar ve kütüphaneci Jorge Luis Borges tarafından yazılmış bir öyküdür. Öykü, evreni bütün kitapları ihtiva eden bir kütüphane olarak betimler.
İçinde her bilginin bulunduğu bu kütüphanede rastgele bir araya gelmiş harflerden oluşan anlamı olmayan kitaplarda vardır. Kütüphanede olmuş ve olacak olan her şeyi içine alan kitapların bulunması insanları memnun etse de zamanla rastgele dizilmiş harflerden oluşmuş kitaplar rahatsızlık yaratır. Yok edilmesi gerektiği düşünülür. [2]
İnsanlar her şeyin bilgisini içeren bir kitabı, kitapların kitabının peşine düşerler. Fakat her defasında anlamsız, rastgele oluşan harfler, kitapların kitabını bulma hayalini suya düşürür. Bu öyküde insanın düzen ve anlam arayışını görürüz. Sistem her defasında belirli bir kalıba oturtulamayacak unsurlar üretir. Hayatta böyledir.
Döngüsel varlık anlayışında kaos daha çok karşımıza çıkan bir olgudur. Doğrusal varlık anlayışında kestirilebilir sonuçlara ulaşmak daha kolaydır. Kaos ve düzen bir karşıtlık içinde sürekli olarak mücadele halinde olsa da birbirini takip eden, birbirinden beslenen sistemlerdir.
Kaos teorisi istikrarsız, doğrusal ve periyodik olmayan sistemlerin dinamik hareketleri ile ilgilenir. Tek çubuklu bir sarkacın nasıl bir yol izleyeceğini kestirmek kolay olsa da çift çubuklu bir sarkacın nasıl davranacağını tahmin etmek zordur.
Hareketin başlangıç noktasındaki küçük bir değişiklik, sarkacın oluşturacağı yörüngede çok büyük bir değişikliğe neden olabilir. Çift çubuklu sarkaç öngörülemezliği nedeniyle kaotik sistemlere güzel bir örnek teşkil eder. [3]
Bir sigara dumanın hareketleri tamamen rastlantısal ve düzensiz görünebilir. Fakat o kadar çok parametre ve etken bu sürece tesir eder ki süreci takip etmek bu nedenle zordur.
Sahip olduğumuz bilgi ve teknolojilerle bu değişkenleri hesaplamak şu an için imkânsız olduğu için durum bize karmaşık görünür. Odadaki küçük bir hava akımı bile havanın basıncı ve sıcaklığına bağlı olduğu için dumanın yönünü kestirmek güçtür. İleride teknolojinin gelişimine bağlı olarak böyle hesaplamalar yapılabilir mi bugünden tahminde bulunmak biraz güç.
İnsan evladının zekası ve elde ettiği teknolojik gelişmeler, birbirine bağlı ve çok sayıda değişkenin hareketini, etkilerini hesaplamaya yeterli olmadığı için bu durum kaos olarak nitelendirilir.
Düzen ve kaos sürekli olarak çatışır ama aynı zamanda birbiri içine geçmiş, birbirini doğuran bir döngü ile hareket ederler.
İnsan evladı yaşamı anlamlı ve nispeten kolay hale getirebilmek için düzen kurmaya yani ejderhayı yenmeye eğilimlidir. Doğada temel fizik kanunları olsa da her zaman kestirilemez, öngörülemez tesadüfi olaylar olacaktır. Bir ay sonra havanın kaç derece olacağını şimdiki teknoloji ile kestirmek güçtür.
Birbirine bağlı çok sayıda değişkenin etkide bulunduğu hava durumu için uzun bir zaman sonrasına dair bir tahminde bulunmak mümkün değil. Su baskınları, depremler önceden kestirilebilir felaketler değildir. İnsanoğlu zaman içinde teknolojik olarak birbiri ile bağlantılı çok sayıda değişkeni hesaplayan bir teknoloji geliştirebilir mi bilmiyoruz.
Hayatı ne kadar kontrol altına almaya çalışırsak çalışalım evrenin işleyişi gereği hesaplayamadığımız beklenmedik şeyler olacaktır. Bugünkü teknoloji ile evrende ve dünyada neyin neden olduğunu tam olarak bilme imkânımız yok.
Teknoloji ilerlese bile doğa yasalarının biz bilmiyor olsak ta deterministik bir şekilde işleyip işlemediğini bilemiyoruz. Belki de sorun teknolojiden ziyade varlığın özü gereği tam olarak hesaplanabilir olmamasıdır.
Öldürülen ejderha tekrar canlanıp yeni bir kaos ortamı yaratır. Evrene kuantum düzeyde bir belirsizlik hakim. Biz teknolojik olarak ve bilgi açısından yetersiz olduğumuz için mi atom altı parçacıkların konumunu bilemiyoruz, yoksa belirsizlik varlığın özünden kaynaklanan bir sebeple mi var? Bu soruların cevabını bilemiyoruz. Bir atom altı parçacığa enerji verdiğinizde yörüngesi değişiyor. Müdahalenin kendisi olacak olanı değiştiriyormuş gibi görünüyor.
Hayatın öngörülebilen ve öngörülemeyen ögelerden oluştuğunu görüyoruz. Kesinlik arzeden şeylerle belirsiz olan şeylerin birlikte yarattığı kombinasyonlardan oluşuyor gibi duruyor hayat. Elbette bu durum hangi ülkede ve hangi kültürde yaşadığımıza bağlı olarak ta değişkenlik gösteren bir durum.
Daha demokratik ülkelerde geleceğe dair tahminlerde bulunmak daha kolay olsa da daha oturmuş sistemlere sahip bu ülkelerde bile dünyadaki konjonktüre bağlı olarak öngörülemez şeyler olabilir. Dünyanın diğer bölgelerinde açığa çıkan gelişmelerden bütün dünya etkileniyor. Doğada da belirsizlik ve öngörülemezlik olsa da insanlar çok daha değişken davranışlar sergileyebiliyorlar. Ruh hallerindeki değişimler devlet politikalarına yansıyor.
Kaosu, karmaşayı, toplumların nasıl karşıladıkları Doğu ya da Batı toplumu olmalarına göre değişkenlik arzediyor. Ejderha motifine farklı anlamlar yüklüyor olunmasının sebebi de bu. Batı ve Doğu kültürlerinin kaos ve düzeni karşılama biçimleri değişkenlik arzediyor. Kollektif bilinçdışının bu konuda çok belirleyici olduğu kanısındayım. Ama bilinçdışındaki tüm verilere hakim olmadığımız için çok kesin yargılara varmak ta kolay değil elbette.
Kaotik olarak tanımlanan dişil prensibe göre her şey ayrışmamış bir şekilde bütün olarak mevcuttur. Eril prensip gücü eline geçirmeye başladıkça şeyler birbirinden ayrışmaya, kesinlik kazanmaya başlar. Hayvanlar doğa ile uyumlu oldukları için daha çok dişil prensibe uygun bir şekilde varlıklarını sürdürürler. İnsanlar ise daha çok eril prensipler üzerinden varlık gösterirler. Hayvanları birbirlerinden ayırt etmek zor olsa da insan yüzleri eşsizdir.
Herkesin bir şahsiyeti ve kendine has bir görünümü vardır. Bir ayrışma söz konusudur. Büyük patlamada olduğu gibi kaotik olan şeylerde belirginlik, kesinlik yoktur. Her unsur bir aradadır ve ayrışmamıştır. Karmaşık ve düzensizdir. Eski Ahit'te Tanrı'nın dünyayı kelamının gücü kaostan düzene çevirerek yarattığı anlatılır.
Şehir planlarından bile bir toplumun bu konudaki durumu hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Toplumumuzun çoğunluğu yerleşik hayata geç diyebileceğimiz tarihlerde geçtiği ve şehirleşmenin mazisinin yakın olduğu ülkemizde, şehirlerimizde bir plansızlık ve karmaşa var. Genel itibari ile planlı ve programlı bir toplum olmadığımız için, ülke gündemi de tıpkı şehirlerimiz gibi karmaşık ve değişken.
Doğu ve Batı arasındaki sıkışmışlığımız, biraz batılı birazda doğulu oluşumuz zihin dünyamız hakkında epey bilgi veriyor bize. Doğu toplumları daha çok tümdengelim metodunu kullanan, meselelerin çözümünde bütüne bakıp yargıya varan bir anlayışa sahip, Batı toplumlarında ise tümevarım metodu çokça kullanılıyor. Problemi parçalara ayırıp çözüm bulmaya dönük bir eğilim gösteriyorlar.
Demokratik toplumlarda şehir planlarından insanların davranış kalıplarına kadar çoğu şeyde bir düzen ve istikrar var. Genç bir nüfusa sahip bir toplum olarak zamanla demokrasimizi oturtup refah seviyemizi yükselteceğiz. Bunun için insan başta olmak üzere bütün kaynaklarımızı optimum düzeyde kullanmak zorundayız.
İçinde bulunduğumuz dönem son derece kaotik. ABD başta olmak üzere, dünya, demokrasi talebinden geri adım atmış gibi duruyor.
Kaotik bir döneme girdik. Kurallar askıya alınıyor. Ortadoğu'daki karışıklıklar, İran, İsrail savaşının başlamış olması, ABD'nin bu savaşa dahil olup olmayacağı konusu çok büyük öneme haiz, zira dünya çok büyük bir kaos ortamına sürüklenebilir.
Suriye'de neler olacak, Rusya Ukrayna Savaşı neye evrilecek bilmiyoruz. Kaotik diyebileceğimiz bir dönemin içinden geçiyoruz. Bu süreçten ne zaman ve nasıl çıkılır sorusunun cevabını zaman verecek. Öldürülen ejderhanın tekrar canlandığı bir dönemdeyiz.
Tam olarak idrak edemediğimiz şeyler mi bu sürece etki ediyor yoksa insanların yaptıkları seçimler mi süreç üzerinde etkili oluyor, bu soruya kesin bir cevap vermek güç. En can alıcı nokta demokrasi talebini askıya almamak.
Kazanımlarımızın kaybedilmemesi ve çok daha büyük kaotik ortamların oluşmaması için demokrasiye olan talebimizde ısrarlı, insana güven duyan ve güven veren bir yaklaşım içinde olmalıyız.
(FÜ/EMK)
Kaynakça
[1] Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi Mircea Eliade
[2] Pelin Dilara Çolak Youtube Kanalı, Evreni Düşünmek: Kerem Cankoçak ile Fizikteki Felsefi Kavramlar Üzerine
Kaos Teorisi







