İşte Türkiye'yi bu hâllere düşüren kritik kavram: Ehven-i şer! Bundan yaklaşık olarak bir yıl kadar önce Yıldırım Türker'in Radikal'de kaleme aldığı "AKP Milli Onur Nöbetinde" başlıklı yazısında üstünde durduğu bir konu vardı. Önemli bir bölümünü hatırlayarak konuya giriş yapmalı:
"Siyaset alanının iyice daralmasıyla, gelecek üstüne söz üretemeyen, tek tip Cumhuriyet kurbanları olarak ehven-i şer avına dalmış, hayatta kalmaya çalışıyoruz. AKP hükümetinin kendini iyice köşeye sıkışmış hissettiği şu dönemde, bildik Türk nobranlığına sığınan Başbakan ve müritleri demokratik açılım konusunda ne kadar hazımlı olduklarını gösteriyorlar işte."
2002 yılında AKP'nin iktidara gelmesiyle beraber "ehven-i şer"e nasıl alıştık? Kimler bizi bunlara alıştırdı? İyice bir hatırlamamız lazım!
Şeriat korkusu yaymak, AKP'yi güçlendirdi
İktidara geldiği günden beri, AKP'nin karşısındaki en büyük muhalif blok olarak görünen (nicel olarak) laik çevreler, iktidar partisinin ülkeye yapacağı en büyük kötülük olarak "şeriat getirecekler" korkusunu yaymayı tercih ettiler. Bana sorarsanız laik çevrelerin alt bilincinde bile şeriat altında yaşamak gibi bir korkunun olmadığını tahmin ediyorum.
Türkiye'de kimsenin gerçekten şerri bir düzenin nasıl oluşacağı konusunda ayakları yere basan planı tahayyül edebildiğini sanmıyorum. Çünkü şeriat geldiğinde devlet nasıl organize edilecek, global liberalizme gırtlağına kadar batmış olan Türkiye, o sistemden tereyağından kıl çeker gibi nasıl çıkarılacak? Kimse bize böyle bir teoriden ya da ve hatta komplo teorisinde söz etmedi. Tek bildiğimiz şeriat tahayyülü, "Türkiye İran olacak" sloganından ibaret!
İşte bu ayakları yere basmayan muhalefet biçimi, Türker'in ifadesiyle "ehven-i şer avındakilere" ya da "AKP'nin de bir farkı yok! Normal bir sağ parti işte, şeriat getirecekleri falan yok" diyenlere bir demokrasi alanı açıldı. Evet, kurduğum cümlenin anlam bütünlüğüne bakıldığında bir tuhaflık var. O tuhaflığın sebebi, Türkiye'de sadece muhalefete muhalefet etmeye özgürlük sağlanması oldu.
Yani ehven-i şere razı olup, AKP'nin iktidar alanını güçlendirmesi için zemin hazırlayanlara, iktidar eliyle "söz söyleme alanı" açıldı. Bu açılan alan, daha sonra AKP'nin hem Kürt politikasında hem de Ergenekon davası zemininde "demokratik açılım" olarak lanse ettiği sözde politikaya dönüştü. Sonuca ulaşılması mümkün olmayan bu politika, ehven-i şer arayışına düşmüş olanlara zaman zaman ekonomik, zaman zaman fikirsel rant alanları sağladı.
Milli Görüş'ün entelektüel eksikliğine liberal çareler
Erbakan'ın ölümüyle beraber medya aracılığıyla tekrar hatırlamamızın sağlandığı, Milli Görüş'ten AKP iktidarına giden süreçte atladığımız bir nokta oldu yine. Milli Görüş döneminde Milli Selamet çizgisindeki partilerin beceremediği "aşırı kitleselleşme" hareketini, AKP'ye sağlayan en önemli uzlaşı, siyasal İslam'la liberallerin birlikte oluşturduğu blok oldu.
Bu blok, Türkiye'deki hak-adalet-eşitlik isteyen kitlelerin beklentilerinin CHP tarafından karşılanamadığını çok çok iyi teşhis ettiler. CHP de "anamuhalefete razı" Baykal döneminde bu bloğun teşhisini onaylamak adına elinden geleni yaptı. Baykal'ın CHP yönetiminden uzaklaştırılma sürecine karşı yükselen en büyük tepkilerin, CHP'ye karşı neredeyse nefret besleyen Taraf gazetesinden gelmesi tesadüf değil. Deniz Baykal hâlâ medyaya konuşacağı zaman, Taraf'ın köşe yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'ya röportaj vermeyi tercih ediyor.
Şimdi gelinen son noktada, ehven-i şer (referandum sürecinde bunun adı "yetmez ama evet" şeklini aldı) retoriğinin tersine, Türkiye'nin demokratikleşme yolunda olmasının tersine, baskıcı bir rejime hızla yelken açtığını gösteriyor.
İşte ehven-i şere razı olmak
Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklamalarının ardından Taraf-Zaman çizgisinde yer alan yazarların aldığı tavır her şeyi net bir şekilde ortaya koyuyor. Şık, Alper Görmüş'ün "zor yazı"sına, "böyle mi olacaktı" minvalinde bir yanıt verirken, Etyen Mahçupyan, bu iki "meslektaşına" kalem kırarken, şimdi de Orhan Miroğlu, bu çizginin dışındaki insanların memleketin demokratikleşme meselesiyle ilgili kalem oynatmalarına "ranta ortak olma" suçlamasıyla yaklaşıyor.
İşte ehven-i şere razı olmak, ehven-i şer avına çıkmak bir topluma ancak bu kadar demokrasi getirebilir. Ortada açık olan bir durum var: Liberaller ve AKP ile ideolojik koalisyona giren Kürtler, AKP'nin toplumdaki fikir hayatına yaptığı baskı arttıkça, yıllardır yatırım yaptıkları "AKP demokratikleşmesi" rantını kaptırma telaşına düştüler. Kendileriyle aynı konularda kalem oynatan, kendileriyle aynı meselelere karşı çıkan ama hem ahlâk anlayışı hem de bakış açısı farklı olan gazetecilerin mahkûmiyetlerini meşrulaştırma çabasındalar.
Bu durumda Türkiye'deki baskı ortamından yılan, bunalan insanların AKP'den başka "ehven-i şer" arayışına girecek olması, bu liberal ittifakın ne tür saldırılarına hedef olacak merak konusu. (OY/EKN)