Hayvanlar söyler, hükümdar dinler, hayvanlar konuşur hükümdar susar…
Hükümdar Debşelim saltanatının ihtişamına ve gücünün büyüklüğüne bakarak tebaasını adeta bir oyuncak saymış ve ona en fena muameleyi reva görmüştü. Öyle bir hükümdar olmuştu ki talihi parladıkça parlıyor, şımarıklığı da arttıkça artıyordu.
Onun zamanında Brahmanlardan olan bir filozof yaşıyormuş. Faziletli ve dirayetli bir adammış, bilgisiyle meşhurmuş. Başı sıkışan ona başvurur, ona sorarmış. Adı, Beydeba…
Birgün kralın yanına girmek için kapısına kadar gider. Kapıdaki mabeyincisine selam vererek:
- Ben hükümdara bir nasihatte bulunmak isteyen bir adamım! demiş.
Mabeyinci kralın yanına gider ve şöyle söyler:
- Kapıda adı Beydeba olan bir Brahman var ki hükümdara bir nasihatte bulunmak istediğini söylüyor.
Kral izin verir, Beydeba huzura gelir. Söze başlamıştır:
- İnsanın, hayvanlar arasında dört şeyle öne çıkmış olduğunu gördüm. Bu dört şey, dünyada ne varsa hepsini toplamaktadır. Bunlar hikmet, iffet, akıl ve adalettir. İlim, edep (her türlü yanlışlıktan korunmanın yolunu öğrenmek), muhakeme (düşüne düşüne tedbir bulmak) hikmet bölümüne girer. Hilm (hiddet edince nefsine hâkim olmak), sabır, vakar, akıl bölümündedir. Haya (utanma), kerem (cömertlik), sıyanet (kendini kötülüklerden korumak), izzetinefis (nefsini her alçaklıktan üstün yaşatmak), iffet bölümü içindedir. Doğruluk, iyilik, murakabe (kendini kontrol etmek) ve güzel huy adalet bahsine bağlıdır. İşte bütün iyilikler bunlardır ve kötülük bunların zıddıdır.
(….)
Ey hükümdar!
Sen o kudret sahibi babalar ve ataların yerine geçmiş bulunuyorsun ki senden önce saltanatı kurmuş ve sağlamlamış, kaleler ve istihkamlar inşa etmiş, şehirler yapmış, ordular idare etmiş ve bunların bütün hazırlıklarını sağlamış, yıllarca hüküm sürmüş, istedikleri kadar silah ve asker sahibi olmuş ve uzun devirleri düğün ve bayram içinde geçirmiş kimselerdi. Bunlar saltanatın en şanlısına ve iktidarın en sağlamına sahip oldukları halde güzel bir hatıra bırakmaktan, şükran ile anılmaktan, layık olan kimselere iyilik etmekten geri kalmadılar. Sen de en bahtiyar ve talihi parlak hükümdar! Onların sermayesi olan yerine, yurduna, servetine ve saraylarına kondun, bunların saltanatını ele geçirdin, servetlerini ve ordularını ele aldın. Fakat yerine getirilmesi gerekli olan hakkı yerine getirmedin. Belki azdın, şımardın, zulmettin, kendini halktan kat kat üstün saydın, çirkin bir yol tuttun ve en belalı vaziyeti aldın. Sana yakışan ve yaraşan ise senden öncekilerin yolunda yürümek, bıraktıkları iyiliklerin izinde giderek, vebali sana ait olan ve çirkinliği adına yapışan her şeyden sakınmak, tebaana iyilik etmek ve onlara senden sonra da kalacak hayır yollarını göstermek ve iftihar edeceğin iyilikleri yaşatmaktı.
Bu yol, en selametli yol, en devamlı ve en doğru yoldur. Çünkü ancak cahil kimse aldanmak yüzünden şımarık ve azgın olur. Akıllı ve dirayetli kimse ise, elindeki devleti idare eder ve yumuşaklık gösterir. Sen de ey hükümdar, şu söylediğim sözlere dikkat et. Sözlerim sana ağır gelmesin. Çünkü bunları bir mükafat bekleyerek yahut bir iyilik görmek isteyerek söylemedim. Maksadım yalnız sana hayırseverlik göstermek ve yalnız seni kurtarmaktır.”
Hükümdar Beydeba’nın nasihatine çok kızar. Cevap verir ve filozofu götürüp önce öldürmelerini emreder, sonra vazgeçer, hapse atar.
Yıllar geçer. Hükümdar filozofa çok fena muamele ettiğini düşünür, hapisten çıkarır ve nasihatlerini dinleyeceğini söyleyerek Beydebayı kendine vezir yapar.
İşler yoluna girer. Hayvanların nasihatleri ve söyledikleri bir bir yapılır. Dirlik düzen kurulur!
Hükümdar Debşelim bir gün Beydeba’ya “benim adıma bütün aklını ve ilmini göstereceğin bir eseri yazmanı diliyorum” demiş.
Devamında nasıl bir eser isteğini söylemiş: “Bu eserin dış yüzü halkı idare etmek ve itaate alıştırmak, iç yüzü hükümdarların ahlak ve siyasetini anlatmak olsun. Bu sayede, devleti idare konusunda benim de onların da muhtaç oldukları birçok şeyler bellenmiş olur. Sonra, bu kitabın ölümümden sonra dünya durdukça yaşamasını istiyorum.” ( Kelile ve Dimne. Hint Filozofu Beydeba. Kapı Yay.2017)
Eser hem ciddi olacakmış hem mizahi…Hem eğlenceli olacak hem hikmet ve felsefe içerecek! Okundukça okunacak, nesillerden nesillere anlatanları çok olacak!
Bir sene içinde yazılmış…
Eser on beş bölüm olarak düzenlenmiş. Beydeba söylüyor, öğrencisi yazıyormuş…
Her bölümde bir mesele ortaya atılıyor ve eseri okuyan herkesin faydalanması ve bir hisse kapması için bu meselenin cevabı veriliyordu.
Bütün bu bölümler bir kitap içinde toplanmış ve hepsine birden Kelile ve Dimne adı verilmiş, eserin içinde hayvanlar, canavarlar, kuşlar konuşturulmuş, böylece dış yüzünün seçkinler ve halk için eğlence, içyüzünün de seçkinlerin dimağı için bir terbiye teşkil etmesi gözetilmiş ve esere insanın kendini, çoluk çocuğunu, dostlarını idare için, din ve dünyasını kazanması ve sakınılması icap eden her şeyden sakınılması için muhtaç olduğu her şey konulmuştu.
Böylece bu kitapta, hikmet namına yazılan sair kitaplar gibi hem bir dış yüzü hem bir iç yüzü olan bir kitap olmuş, eserin içinde konuşan hayvanlar eğlence, fakat hayvanların söyledikleri sözler hikmet ve edep dersi teşkil etmişti.
Bir yanda hayvanların uyutulması üzerine kanun yazanların yaşadığı diğer yanda yazılı kanunları bile uygulamayanların var olduğu bir ülkede yaşayan bütün canlılar dertlerini anlatabilselerdi ne iyi olurdu…
Miladın 300 senesi civarlarında yazılan “Hint Filozofu Beydeba” kitabında hayvanlar konuşuyor, insanlar anlıyor…Artık insanlar hayvanları anlamıyor.
İnsanlar insanları hiç anlamıyor ve hepsi bir ağızdan konuşuyor.
Herkesin anlayabileceği hikayelerle herkese cemiyet hayatını anlatmak ve bu hikayeleri hayvanlara söyletmek yüksek bir edebi hünerdir.
Derler ki; “Kelile ve Dimne” adlı Hint Filozofu Beydeba’nın anlattığı masalların masalı olan bu eser, bu yolda gösterilen hünerin ve kazanılan başarının en yüksek doruğudur…
Masallarda geçen eğlenceli hikayeler anlatan hayvanlarımız ve hayatımız…
Hayvanların konuştuğu insanların nasihat dinlediği eğlenceli hikayeler ve masallar…
Sözleriyle hikmet, iffet, akıl ve adaletle hükümdarlara ders veren kaç hayvan kaldı?
Onları da biz insanlar; öldürelim mi?
Gökten üç elma düşmüş…
(Fİ/RT))