"Eğitim, bir milletin geleceğine diktiği en sağlam köprüdür; onu güçlendiren ise fırsat eşitliği ve adalettir."
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42. maddesi, herkesin eğitim hakkına sahip olduğunu ve devletin bu hizmeti ücretsiz sunma zorunluluğunu vurgular. Eğitimin toplumsal eşitlik sağlaması gereken bir hizmet olduğu göz önüne alındığında, kamu bütçesinin bu doğrultuda belirlenmesi hayati önem taşır.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB), her yıl okullara ayırdığı bütçenin yetersizliği, eğitimin sürdürülebilirliğini tehlikeye atan başlıca unsurlardan biridir. Devlet okullarının temizlik, güvenlik ve altyapı gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamaması, eğitimde kamusal hizmetin kalitesinin düşmesine neden olmaktadır.
2024-2025 eğitim yılına girerken alınan tasarruf tedbirleri, eğitim sisteminin temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan okulları daha da zor duruma sokmaktadır. Bu tedbirlerin sonucunda, devletin karşılaması gereken pek çok hizmet, velilerin omzuna yıkılmaktadır.
Tasarruf tedbirleriyle birlikte, okulların kırtasiye, temizlik görevlileri, hatta bazı altyapı ihtiyaçlarının dahi veliler tarafından karşılanması, eğitimde kamusal sorumluluğun özelleştirilmesine yol açmaktadır. Bu durum, aileler üzerindeki ekonomik baskıyı artırırken, eğitimin ücretsiz ve eşit bir hizmet olma niteliğini zayıflatmaktadır.
Eğitim bütçesindeki yetersizlikler ve velilere yüklenen mali sorumluluklar, özellikle dezavantajlı bölgelerde eğitimin niteliğini daha da kötüleştirmektedir. Bu bölgelerdeki okullar, altyapı ve öğretmen eksiklikleriyle boğuşurken, velilerden gelen taleplerin karşılanamaması eğitimin sürekliliğini tehlikeye sokmaktadır.
Gelir düzeyi yüksek ailelerin, çocuklarının eğitim ihtiyaçlarını karşılamada avantajlı olması, fırsat eşitsizliğini artıran temel faktörlerden biridir. Bu durum, eğitimin toplumda eşitlik sağlama misyonunu baltalamakta ve toplumsal tabakalaşmayı derinleştirmektedir.
Eğitimde velilere yönelik artan mali talepler, sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik bir yük de oluşturmaktadır. Dar gelirli aileler, çocuklarının temel eğitim ihtiyaçlarını karşılama konusunda büyük bir stres altında kalmaktadır.
Eğitim masraflarının artması, aile içinde ekonomik sorunları artırarak, çocukların eğitim hayatına yönelik motivasyonu olumsuz etkileyebilir. Maddi yetersizlikler, çocukların akademik başarılarına ve okulla olan bağlarına doğrudan zarar verebilir.
Devletin eğitim bütçesini artırarak, okulların temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda yeterli kaynak sağlaması gerekmektedir. Bu adım, eğitimdeki kamusal hizmet anlayışını yeniden tesis edecek ve fırsat eşitsizliğini azaltacaktır.
Eğitimde şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri doğrultusunda, okulların bütçe kullanımı üzerinde daha güçlü denetim mekanizmalarının oluşturulması gereklidir. Bu, kaynakların daha etkili ve verimli kullanılmasını sağlayacak, israfı engelleyerek eğitimin kalitesini artıracaktır.
Eğitim, toplumsal adaletin ve fırsat eşitliğinin sağlanmasında kritik bir rol oynamaktadır. Ancak kamusal bütçedeki yetersizlikler, bu işlevin yerine getirilmesini engellemektedir.
Eğitim, toplumun geleceğine yapılan en önemli yatırımdır ve bu yatırım, bireylerden ziyade devletin sorumluluğunda olmalıdır. Devletin eğitime ayırdığı bütçeyi artırması, Türkiye'nin eğitimde karşılaştığı yapısal sorunların çözümü için kaçınılmaz bir adımdır.2024-2025 eğitim öğretim yılı, kamuda tasarruf tedbirlerinin gölgesinde başlarken, velilerin karşı karşıya kaldığı yük her geçen gün daha da artmaktadır. Eğitimde fırsat eşitsizliğini artıran bu durum, uzun vadede Türkiye’nin eğitim sistemini daha da zayıflatma riski taşımaktadır. Devletin eğitime ayırdığı bütçeyi artırması ve kamusal eğitim hizmetlerini yeniden güçlendirmesi, Türkiye’nin eğitimde karşı karşıya olduğu bu yapısal sorunların çözümü için kaçınılmaz bir adım olacaktır. Eğitim, bir toplumun geleceğine yapılan en önemli yatırımdır ve bu yatırım, bireyler değil devlet tarafından yapılmalıdır.
(AÖ/RT)