Tarih: 21 Ağustos 2017
Bir zamanların apoletli ve boyalı medyasının “amiral gemisi” okurlarına “Meslek liseli Nuriye”nin Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandırdığını duyuruyor . Haberde İl Milli Eğitim Müdürü’nün “Meslek Liseli Nuriye” ile başarısı nedeniyle gurur duyduğu ve diğer “meslek liseli” öğrencilerin bu başarıyı örnek alması gerektiği de yer alıyor.
Ama hiç olur mu? Habere göre “ülke genelinde 1001’nci sırada yer alan” bir meslek lisesi mezununun Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanması sadece İl Milli Eğitim Müdürü seviyesinde kutlama ile geçiştirilir mi? Elbette değil: Zaten sonradan öğrendiğimize göre 23 Ağustos’ta da Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz tebrik etmek için öğrenciyi bakanlığa çağırıyor ve öğretmenleriyle birlikte “Meslek liseli Nuriye” de hazır kıta devlete koşuyor. Flaşlar eşliğinde verilen “gurur pozları” medyaya servis ediliyor.
Ne bekliyordunuz; koca devlet bakanının “başarı gösteren” o eğitim kurumunu ziyaret edip öğrenci ve öğretmenlerin ayağına gitmesini mi? Olmaz: bu topraklarda devlet tebaasının ayağına gitmez, aksine ödüllendirmek istediğini ayağına çağırma lütfunu gösterir –cezalandırmak istediğinde ne yaptığını merak edenler ise Sur’a bakabilirler .
Daha önemlisi Milli Eğitim Bakanı da biliyor ki ortadaki “başarı” eğitim kurumuna ait değil. Eğitim eşitsizliği açısından dünyada ilk sıralarda yer alan Türkiye’de hem de “ülke sıralamasında 1001’nci sırada yer alan” bir eğitim kurumunun başarısı falan olamaz. Gerçekten de o kurumda eğitim görmeye mahkum edilen öğrencilerin kaderi baştan yazılmıştır. Bu gerçeği İl Milli Eğitim Müdürü de, Milli Eğitim Bakanı da ve dahası bu topraklarda yaşayan herkes adı gibi bilmektedir. Ama aynı zamanda bilmezden gelmektedir. Bilmezden gelmekteyiz, çünkü hepimiz “kendi” çocuklarımızın geleceğini “gücümüz oranında” satın almaya çalışırız. Bu topraklar gücü yetenin yetene herşeyi müstehak olarak gördüğü bir cehennemdir. Aksini iddia etmek riyadır, yalandır, çürümedir.
İşte “Meslek liseli Nuriye”nin Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanabilmesi, ne kadar kötü ve eşitsiz bir eğitim ortamı olursa olsun öğrencinin “yeterince çalışkan” olması halinde başarının mümkün olduğunu “kanıtlamaktadır”. Eşitsizliği var eden siyaset de her zaman bu nedenle “Meslek liseli Nuriye”leri medyaya servis etmektedir: Çünkü onların ulaştığı başarılar, elbirliğiyle var ettiğimiz riyamızın, toplumsal çürümemizin zekatlarıdır. Ve o zekatlar sayesinde tüm haramlarımız helal kılınır bu topraklarda...
***
Tarih: 9 Eylül 2017
Hürriyet'i okumaya devam ediyoruz: geçmiş haberin aksine bu kez Nuriye ‘Yetenekli’ olarak tanımlanmış. Ne garip; geçen 18 günde hepimizin “başarısından dolayı” gurur duyduğu “Meslek liseli Nuriye” gitmiş yerine ironik vurgusuyla ‘Yetenekli’ Nuriye gelmiş. Pekiyi bu değişimin sebebi hikmeti ne ola ki?
Meğer “Meslek liseli Nuriye” aslında İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisliğini kazanmış ama belgede yaptığı tahrifat ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanmış gibi kendi reklamını yapmış. Dahası öğrenim gördüğü okul, yaşadığı ilin milli eğitim müdürü ve tebaası olduğu devletin milli eğitim bakanı “gurur pozları” verirken ve de egemenin değil toplumun dördüncü kuvveti olması gereken medya da “gurur” haberlerini bizlere iletirken gösterilen bu olağanüstü başarının gerçekliğini hiç kontrol etmemiş. Oysa bu topraklarda yurttaş beyanının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Faturalar, belgeler, raporlar ve bil cümle herşey devletlü ve idari onayların mühürü ile anlam bulur. Ama bu “olağanüstü başarı” için yurttaş beyanı yeterli görülmüş.
Yeterli görülmüştür çünkü “Meslek liseli Nuriye”, gösterdiği başarı ile var ettiğimiz toplumsal sisteminin rezilliğini örtmekte ve sonuçlarına bakıp yüzümüzün kızarmasını önlemektedir: böylesi bir “bomba haber” karşısında 5N1K olsa olsa teferruattır elbette.
Daha önemlisi geçen 18 günde hakikat kendisini açığa çıkarınca “çalışkan” olduğu için kendisinden gurur duyulan “Meslek liseli Nuriye” bir anda ‘Yetenekli’ Nuriye’ye döndü ve bu topraklarda egemene “Kral Çıplak” diyen herkes gibi devletin zor aygıtı ile tanıştı: öyle ya Nuriye büyük bir suç işlemiş ve riyamızı yalanıyla afişe etmişti. Kuşkusuz bu kız hakkında Emniyet yetkililerin ‘belgede sahtecilik’ ve ‘dolandırıcılık’ iddasıyla işlem yapması sistemin devamı için şarttı.
Elbette hiçbirimizin aklına “Meslek liseli Nuriye”nin neden böyle bir “sahtecilik” yapma gereği duyduğu düşmedi. Gerçekten de Nuriye neden böyle bir işe kalkışmıştı? Acaba o güne kadar yaşadığı hayatta yeterince “gurur duyulan” birisi olmadığı için mi böylesi bir başarıya ihtiyaç duymuştu? Acaba bu topraklarda insan dediğimiz canlıdan ancak büyük “başarılar” elde edince mi gurur duyuluyordu? Acaba bu nedenle mi yaşadıkları günlerde hiç kimsenin “iyi ki varsın” demediği ve hiç gurur duymadığı insanların sözleri ancak ölmeyi başardıkları gün mü hatırlanıyor? Ya da yeterince gurur duyulacak yurttaşlar olmadığınız için zifiri karanlığa mahkum edilen hayatınız ancak oğlunuzun “gurur duyulacak” bir “başarı”sı nedeniyle mi aydınlanıyor? Ve belki de sırf bu nedenle alt tarafı bir telefon cihazı olan bir aletin son sürümünün piyasaya sunulduğu gün onu almak için bir önceki “eski” versiyonunu satmak için ikinci el pazarlarında izdiham yaşanıyor?
Hasılı kelam aslında Nuriye’nin “sahteciliği”, yaşarken başarı göstermediği için gurur duyulmayan, yalnız bırakılan ve karanlığa terk edilenlerin bu topraklarda ancak ölümcül bir “başarı” gösterikleri ya da statü göstergesi “kıymetli” bir sembole sahip oldukları takdirde gurur duyulacak insanlara dönüştüğünü söylüyor olabilir mi?
Elbette sorunun cevabı tehlikeli ve bu tehlikeyi sorduran Nuriye’ye Emniyet teşkilatının yakın ilgisi zorunlu!
***
Tarih: 9 Eylül 2017
Öykünün şimdilik son kısmı –yine Hürriyet'ten: Habere göre Nuriye Kalkmaz yaptığı açıklamada sonuç belgesinde tahrifat yapmadığını, eğer varsa bir hatanın kendisinde olmayıp ÖSYM’de olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamlamış: “sesimi herkese duyurmak istiyorum. Ben meslek lisesi mezunuyum diye mi yapılıyor bu haksızlık? Ben köylü çocuğuyum, ailemin durumu orta halli, kötü olduğu için mi bunun yapıldığını söylesinler. (...) Ben buradan bütün yetkilileri duyuruyorum. Benim sesimi duysunlar. Bana ’meslek liselerinin gururusun’ diyerek hatta 3 ayımı, hatta YGS’den sonraki sürecimi böyle geçirtip son bir ayda da hokus pokus yapıp ne olduğunu bana biri açıklasın”
Ama Nuriye Kalkmaz bir konuda kesinlikle haklı: bütün yetkililer açıklama yapmalı. (OE/HK)