Şark çıbanını hâla bilmeyenler varsa anlatayım. Latince Leishmaniosis, leishmania tropica olarak kabul gören 1940'lı-50'li yıllara kadar Diyarbakır ve neredeyse tüm çevre illerinde özellikle yüz bölgesinde derin izler bırakan sinek ısırığı sonrası oluşan derin yaranın izidir.
Öyle ki adına "şark çıbanı" denilen bu derin yara insan tekinin alnına değil yüzüne işlenmiş bir nevi kader olunca, bir ömür boyu o izi taşımakla mükelleftir çıbanın sahibi.
Babamın da yüzünde vardı. Ayrıca Ahmed Arif'in Cemal Süreya'ya bir mektubunda yazdığından hatırlamalısınız: "Kapak için kullanacağın fotoğrafımı öyle suratımın yarısını kapkara boyamadan, aydınlık ve alnımın olanca aklığını belirtecek şekilde klişeye vermeni rica ederim. Ayrıca yüzümdeki 'Diyarbekir çıbanı' da olduğu gibi çıkmalıdır" der.
İşte insanın okuduğunda kendisinde izi kalan, aslında belki de o iz bir yerlerde hep canlı durur. Hani Aristo'nun erdemli sözüyle ruhun katipliğini her dem diri tutan Hafıza'nın izindeki gibi.
Yıllar sonra çocukluk anılarının izinde "ruhunun payitahtı" şehrine gelir hikâyenin asli kahramanı, o hep kazanan, geç de olsa kazanan hakikatin izinde!
Yıkık dökük duvarda bir ayna vardır. Çatlaktır ayna, sırları da yer yer dökülmüştür. İşte o üç parçalı çatlağın her bir parçasında farklı suretler görür. Zamanın boşluğunda asılı duran ve sanki birbirine zamandan azade el sallayan üç ayrı flu suret. Birinde çocuk vardır, sokağa çıkmaya çalışan. İkincisinde artık dünya hallerini sorgulayan hayli öfkeli gazeteci kız. Sonuncu surette dört duvar arasında kayıtsız ifadeyle zihnindekileri yerli yerine oturtmaya çalışan.
Aslında üçü de artık gerçek olmayan, zamanın boşluğunda asılı kalan, ama hafızada yer bırakan suretler...
"Eflatun Kuşağın Peşinde"* bir çocuğun gözünden, aklından dönem romanı. Gazeteci kimliğiyle bildiğim Fergün Atalay yazmış.
İstanbul'a bir zamanların üç büyüklerinden biri olan futbol takımına transfer olup gidecekken; zulmün kara dişli çarkına esir düşüp, bütün zamanların en ünlü on zulümhanesinden birinde, yazarın kelamınca "yeryüzünün şark çıbanı"nda katledilen bir futbolcunun hikâyesi...
Önce gidilen; hani o mecburen gidilmesi gerekilen! Ama gidildikten sonra izleri en derinlerde tutsak kalan anıların geri dönüşü ve sorgulamayı hatta gereğini yapmayı bir görev addeden dönüşe gebe gidiş.
Fergün Atalay bir dönem romanı yazmış. Hikâyenin kurgusu hayli içerden. Okuyanın, hele dönemi yaşayanlardan her birinin ailesi ya da yakın çevresinden izler bulacağı bir anlatı-roman "Eflatun Kuşağın Peşinde".
O eflatun kuşak ki, mazlumun gökkuşağındaki umuda, zalimin karabasanında boğazına düğümlü...
*Fergün Atalay, Eflatun Kuşağın Peşinde, Mart 2020, Doğan Kitap
(ŞD/AÖ)