Cemal Süreya’nın 99 Yüz kitabındaki insan antolojisine yaklaşabilmenin bir denemesidir bu, ne kadar başarılı olurum emin değilim.
Doğan Hızlan’ın ‘yergide ve övgüde aynı ustalığı gösterdiği edebi dengeyi kurabilmiş’ dediği çizginin yanından geçebilirsem ne mutlu bana.
Çıktığım yolun ne kadar zorlu geçeceğinin farkındayım. O zorluk daha çok insanları kırmadan, üzmeden az da olsa farklı bir pencereden gösterme çabası benimki.
Edebiyatta slalom yaparak bütün türlerde rüştünü ispatlamış, yazdığı her şeyi merakla bekleyen okuyucular yaratan bir şair o. Tuğla kalınlığındaki Şairin Romanı ile iyi bir yazar, Olmasa Mektubun şarkısıyla iyi bir şarkı sözü yazarı, Dağınık Yatak filmiyle iyi bir senarist derken bu liste böyle uzayıp gider. Mezopotamya’nın kadim şehirlerinden Mardin’i edebiyatta tanıtan; orada Kürtler, Araplar, Yezidiler ve Süryanilerin sırtladığı bir uygarlığı her satırına işleyen çalışkan bir yazı emekçisidir Murathan Mungan.
İncinmiş yerlerimden iyileştir
Gece gerdanlık gündüz seyranlık sözünü Mardin’e en çok yakınlaştıran, üzerindeki perdeyi kaldırarak edebiyatçıları, edebiyatseverleri her eserinde Mardin’e davet eden yumuşak gülüşlü, leylak kokulu öpücüklerin mucidi Murathan Mungan, Metis Yayınlarına demir atmış durumda.
Murathan’la biricik bir benzerliğimiz olsa adına Kalbimin Doğusundaki Uçurum derdim. Bir Dersim Hikâyesiyle o uçurumdan süngülenerek aşağı atılan gebe kadınların son bakışlarını getirdim sana derdim. Hadi şimdi aşağı düştükçe büyüyen bir çift gözü yaz.
En yorgun halimi eline dola, incinmiş yerlerimden öperek iyileştir beni. Öptüğün yerlerden kanıyorum; iyileştirebilir misin kelimelerinle. Bask’lıları ve Christopher Coudweell’i Picasso Guernica’nın içine sığdırdıysa, ‘Dersim’in diğer adı Guernica değil mi’, Dersim’in Picasso’su olarak anılman içten bile değil. Sihirli sözcüklerin efendisi, sen yazamazsan ben nasıl yazayım.
Cemal Süreya’nın, biz sanatçıların Ceyhun Atuf Kansu’dan sonra Cumhurbaşkanı adayı Vedat Günyol’dur dediği gibi, benim de resmen aday olmasa da son cumhurbaşkanlığı seçiminde gönlümün adayı omuzunda güvercinle gezen Mungan’dı. Gönlünün kıyıları siyasetten uzak olsa da bir sonsuz yalnızlık içinde olan meslektaşlarından elbet yumuşak gülüşünü esirgemeyecektir.
Takıntılı Mungan
Şiirini okuduğunuzda, günün yorgunluğu mevsimlerin bahçenize getirdiği renge döner. Üzerinizdeki elbiseleri bir suçtan arınır gibi çıkarıp atarsınız günahlarınızın üstüne.
Uzun yolculuk hayaliyle abanırsınız serin sulara; su davettir, su yenileyendir; su gibi akıp gitmek istersiniz. Gitmek istersiniz de arkanızda bir iz bırakmadığınızı fark edip Murathan Mungan’ın poiesis evrenine dönmek istersiniz.
Kendinden kendisini yaratan, kusurların rötuşla değil çalışarak giderileceğine inanan Horus’un gözü var Mungan’da. Zenginliğini vazgeçtikleriyle elde eden, yeniyi cesaretiyle yaratan kelime oburixdir; bibliyofildir. Türkçenin ve edebiyatın satrapıdır.
Dünyayı su ve topraktan değil sözcüklerden oluşan bir küre sanır. Baktığı, gördüğü her şeyi sözcük olarak görür, sözcük yer sözcüklerle beslenir. Telefon rehberinden roman yazabilecek kadar kendine inanan bir salyangozdur; giderken arkasından iz bırakmasını bilir.
Vasatın iktidarında yaşıyoruz, Türkiye’de vasat insanlar için yaşamak çok kolay diyen Murathan Mungan: Tarihsel perspektifini kaybeden, geleceğini tezahür edemeyen bir kuşak var; iç aydınlığınızı kaybederseniz geleceğinizi karartırsınız. İyi olmak benim için takıntıdır, işini iyi yapmak da iyi insan olmak da o iç aydınlığının bir parçasıdır.
Geleneksel anlatıdan beslenip gelenekseli reddeden bir tarzı var Mungan’ın. Edebiyatındaki yenilik ve çeşitlilik sanırım en ödünsüz tutarlılığını oluşturuyor.
Cağaloğlu’ndan Nobel için Norveç’e giden tramvaydan çoktan yerini aldı.
Murathan Mungan’ın seçtikleriyle "Şiirin Eşya Deposu" raflardaki yerini aldı
Murathan Mungan: Hevesimi teslim etmedim
(EMK)