İnsan doğduğu andan itibaren dünyanın güvenilir bir yer olduğu varsayımını taşır. Bunda evrimsel olarak yaşamımızı sürdürebilme güdümüz de etkin kuşkusuz. Bebekken ağladığımızda bakım verenimizin hemen karnımızı doyurup ihtiyaçlarımızı karşılamasından tutun da bugün yiyeceğimiz yemeği pişirmemize kadar altında yatan motivasyon bu aslında. Dünyanın güvenilir bir yer olduğunu varsaymamız. Onun temelinde yatan neden ise “adil dünya” inancımız.
Bilişsel çelişki teorisi
İnsan türü olarak duygu-düşünce ve davranışlarımız arasında uyum olmasını bekleriz. Düşündüğümüz gibi davranmaz ya da hissetmezsek zihinsel olarak kaygılı hissederiz. Özellikle sosyal psikolojide insan türünün bu tutarlılık güdüsü üzerine çok fazla kuram var. Bunlardan en bilineni Festinger’in “Bilişsel Çelişki Teorisi”. Aslında bu teori için kendimize kabaca “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” demenin bilimsel tanımı diyebiliriz. Bilişsel Çelişki Teorisi’ne göre, birbiriyle çelişen iki düşüncemiz-bilgi-tutumumuz varsa çelişki zihinsel olarak rahatsız edeceği için kişi bu çelişkiden kurtulmanın farklı yollarını bulacaktır (Bilgin, 2014, s.136). Kendimizi ilerici, aydın, demokrat, yurttaş… olarak tanımlıyor ve adil yargılanma hakkı için ölüm orucunda olan birinin sesine ortak olamıyorsak örneğin. Ya da dünyadaki adaletsizliklerden dem vuruyor, kötülerin varlığından şikayet ediyor ama bir yandan da bunlara nedenler uyduruyorsak.
Adil dünya inancı
İşte “adil dünya inancı” da tam bu paradokstan doğuyor. Lerner, 1980 yılında neden böyle davrandığımızı merak ediyor. Temelinde, yaşadığımız dünyadaki olayları öngörüp kontrol edebileceğimize dair inancımız yatıyor. Yalnızca, kontrol edebileceğimiz bir dünyada yaşamımızı uzun süre idame ettirmek için planlar yapabiliriz. Adil dünya inancı “ne ekersen onu biçersin” mantığına yaslanıyor. Buna göre kişi başına gelenleri hak etmiş oluyor. İyiler bir şekilde ödüllendirilip, kötüler ise cezalandırılıyor. Toplumda, engelli çocukları olan çiftlerin hep birine kötülük yaptığı ve bunun sonucu çocuklarıyla cezalandırıldıkları inancı yaygındır.
Lerner’in bir çalışmasına göre, fiziksel olarak çekici olan kişiler, daha kibar ve iyi bir yapıya sahip gibi algılanıyor. Yani güzellik burada ödül olarak görülüyor. Lerner, adil dünya inancının bir yanılsama olduğunu yaptığı çalışmalarla gösteriyor (Kılınç & Torun, 2011). Yine yapılan çalışmalarda, adil dünya inancı yüksek kişilerin diğerlerine oranla azınlıklara ve sosyal statüsü düşük gruplara daha fazla olumsuz tutum gösterdikleri, siyaseten muhafazakar partileri destekledikleri, toplumdaki adaletsizlikleri daha az algıladıkları ve sistemi daha fazla meşrulaştırma eğiliminde oldukları görülmüş. Bu nedenle bazı teorisyenler adil dünya inancının sistem tarafından öğretildiğini düşünüyor. Bazı teorisyenler ise bu yanılsamanın güçlü bir baş etme mekanizmamız olduğu görüşünde (Bilgin, 2014, s. 268).
Adil dünya inancımız haksızlığa direk maruz kaldığımızda ya da travmatik bir olay yaşadığımızda değişebiliyor. Azınlıkların adil dünya inancına bakıldığında çoğunluğa nazaran dünyanın adil bir yer olduğu düşüncesi oranı da azalıyor. Baştaki denge kuramı gereği adil dünya inancımızı sarsacak bir olay meydana geldiğinde önce onu inkar eder, bu inkarımıza dayanak aramaya çalışırız. Oluşan zihinsel çelişkimizi giderebilmek adına haksızlığa uğrayan kişiye öfkelenir ve onu suçlarız.
İki alternatif var
Avukat Ebru Timtik ve avukat Aytaç Ünsal adil yargılanma hakkı ve halkın adalet talebi için yüzlerce gündür sürdürdükleri açlıkla bizlerin içinde olduğu “adil dünya inancı” yanılsamasını göstermeye çalışıyor. Avukat Ebru Timtik 33 kiloluk bedeniyle ve ömrüyle göstermeye çalışıyor ülkemizde adalet olmadığını. Kutsal olan yaşamak değil, onurlu ve adil bir şekilde yaşamak kutsal olan diyor bizlere vedasıyla. Peki şimdi bizler ne yapabiliriz? Teorilere göre iki alternatif var. Ya adil bir ülkede yaşadığımıza inanmak isteyip çelişkimizi, inanç ve tutumlarımızı sürdürmek tarafından çözeceğiz. Ya da Ebru’yu çok sevdiği yaşamdan alan adaletsizliği düşünüp adil “ülke” inancımızı tekrar gözden geçireceğiz. Ya ölüm orucu yaptığı ve ömrünü-bedenini bir avukat olarak adalete ulaşma aracı olarak kullandığı için avukat Ebru Timtik’e öfkelenip onu cezalandıracağız, devam eden açlıkları ve hukuksuzlukları görmezden geleceğiz ya da silkinip halen hayatta olan avukat Aytaç Ünsal’ı yaşatmak için mücadele edeceğiz.
(NÖ)
*Bilgin, N (2014). Sosyal psikoloji. İzmir: Ege Üniversitesi Yayınları.
*Kılınç, S. & Torun, F. (2011). Adil dünya inancı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 3(1), 1-14.