Ebola salgını giderek yayılıyor. Şu anda üç ülkede, Liberya, Sierra Leone ve Gine’de salgın düzeyinde. Bugüne dek yaklaşık 10 bin kişide hastalık gelişti.
Hastalığın öldürücülüğü yeni rakamlara göre yüzde 70’e yaklaşıyor.
Dünya Sağlık Örgütü salgını, epeyce gecikerek de olsa, dünya çapında bir acil durum olarak adlandırdı ve Aralık sonunda haftada 10 bin yeni vaka görülüyor olacağını açıkladı. Anlaşılan salgın henüz tepe noktasına ulaşmadı. Bir süreliğine de olsa sönümlenmeden önce binlerce can alacak, başka ülkelere de sıçrayacak gibi görünüyor.
Ortaya çıkışı
Sömürgeciliğin, yoksulluğun, yıllarca süren iç savaşların rolünden söz eden birkaç ses dışında, hastalığın neden ortaya çıktığına dair epey teori var: Bir nüfus kontrol yöntemi olduğu, Pentagon tarafından kitle imha silahı olarak geliştirildiği, ilaç şirketlerinin para kazanması için üretildiği, hatta İlluminati’nin eseri olduğu söyleniyor (1,2). En yaratıcısı da “Ebola yoktur”.
Bu görüş açısı çözüm noktasında da dar: Aşı ve ilaca odaklı. Evet, şirketler yeterince kârlı olmayacaksa ilaç ya da aşı geliştirmiyorlar. Ancak ilaç ve aşı geliştirmek için neden kamu kaynağı ayrılmadığı, neden şirket mantığının insafına mahkum edildiğimiz pek sorgulanmıyor.
Neler yapılıyor?
Salgın hastalıklarla sadece bağışıklama ve tedavi ile değil, esasen salgının kaynağını ortadan kaldırarak mücadele edilebilir. Bunu yapmanın yolu ise, devletin uygulayacağı halk sağlığı girişimleri. Fakat salgınla mücadele anlamında bugüne dek yapılanların etkisi sınırlı kalıyor denebilir.
Bazı ülkeler salgın görülen bölgelere uçuşları durduruyor. Oysa uzmanlar, termal kameraların ve uçuşları durdurmanın SARS örneğinde işe yaramadığını, aksine ülkeleri daha da yoksullaştıracağını belirtiyor (3).
ABD bölgeye 3 bin asker gönderiyor; güvenlik, inşaat ve eğitim amacıyla! (4). Ayrıca bölgeden dönen hekimleri karantinaya alıyor. Herhangi bir güvencesi olmayan 40 milyon vatandaşının acil servise dahi gidemediğini görmezden gelerek.
Salgın görülen ülkelerde tedavi edici hizmet olanakları son derece kısıtlı. Sağlık çalışanları naylondan yaptıkları giysilerle korunmaya çalışıyor. Salgın öncesinde Liberya’daki hekim sayısı 170. Sağlık çalışanlarının bir kısmı yurtdışına gitmiş, kalanlar ise koruyucu giysi ve tazminat talebiyle grev yapmanın eşiğindeler. Asıl mesele tedavi etme değil koruma ve kaynağı kurutma iken, o koşullarda hizmet sunan sağlık çalışanlarının yükümlülüklerini tartışmanın odağına oturtmak ne kadar adil?
Türkiye
Ülkenin gündemi ve uzaklık algısı pek izin vermiyor ama, Türkiye için uzak bir risk değil söz konusu hastalık. Biz ne yapıyoruz? Sağlık Bakanı “Asla bir paniğe, olağanüstü bir duyarlılığa gerek yok. Olağanüstü duyarlılık gösterecek tek bir kurum var, o da Sağlık Bakanlığı” dedi (5). THY Genel Müdürü’ne göre ise, “Bu görüldüğü kadar kötü bir şey değil. Tabii ki bulaşınca öldürüyor.”
Risk iletişimi uzmanları bu cümlenin kendi başına yarattığı riskler üzerine epey yorumda bulunurlardı herhalde, ama anlaşılabilen şu: Her olağandışı durumda olduğu gibi bu salgında da ticari kaygılar, kadercilik ve devletin geleneksel defansif refleksine tosluyoruz. Paniği önlemeye çalışan bu yaklaşım, aksine panik yaratıyor (6). En çok da Körfez Savaşı sırasındaki kolera salgınının, başka zamanlarda pek çok kez kızamık salgınlarının gizlendiğini anımsayanlarda. Bu tekinsiz yaklaşımın yanı sıra, uluslararası uçuşların yoğunluğu ve hastalığın kuluçka süresinin 21 gün olduğu dikkate alındığında önlemlerin yetersiz kalabileceği akla geliyor.
Bakanlığın yayımladığı raporda çalışanlara özel eğitim verildiği, referans hastanelerin belirlendiği, havaalanlarına termal kameralar yerleştirileceği belirtilmekte (7). Ezgi Başaran ise Ebola şüphesiyle tedavi altına alınan hastaların referans hastanelere sevk edilemediğine, hastaların izole edilmediğine, hekimlerin sadece sıradan maskeler takmak dışında bir önlem alamadığına dikkat çekti (8). Gerçekten de, Ebola ya da MERS şüphesi olan hastaları diğer hastalardan ayırmak için özel / kapalı bir bölüm bulunmadığı için pek çok örnekte acil servisin tümüyle kapatıldığını görüyoruz (9).
Sağlık çalışanlarının maruz kalacağı risklere karşı hangi önlemlerin alınacağı ise tümüyle belirsiz. Hastalık beden sıvılarına temasla bulaştığından sağlık çalışanlarının tüm vücutlarını kapatan özel giysilerle müdahale etmeleri gerekiyor.
Büyük bir hastanenin acil servisinde çalışan arkadaşımı arayıp nasıl korunacaklarını sorduğumda şöyle yanıtladı: “Koruyucu giysi filan yok Murat. Önlüğü giyip davranacağız”. İlaç ve aşı geliştirme açısından ise bulunduğumuz nokta, veciz ifadesiyle şöyle: “İnşallah yakında ilacı da bulunur” (10).
Tıp tarihçisi C. Rosenborg “Her kültür karşı karşıya kaldığı salgına vereceği yanıtı kendine özgü biçimde inşa eder.” diyor (11). Görünen o ki, biz de öyle yapıyoruz. (MC/AS)
1. Ebola bir kitle imha silahı mı? Radikal, 20 Ekim 2014.
2. Broderick C. Ebola, AIDS manufactured by Western pharmaceuticals, US DoD? Daily Observer, 9 Eylül 2014.
3. Why travel bans will only make the Ebola epidemic worse? Vox, 17 Ekim 2014.
4. Citing security threat, Obama expands U.S. role fighting Ebola. Reuters, 16 Eylül 2014.
5. Bakan Müezzinoğlu: Paniğe gerek yok. Radikal, 26 Ekim 2014.
6. Temel Kotil hem güldürdü hem de kızdırdı. Cumhuriyet, 18 Ekim 2014.
7. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu. Ebola ve MERS-cov hastalıkları - Güncel durum.
8. Başaran E. Ebola şüphesinin şüphe olmaktan çıktığı o an. Radikal, 22 Ekim 2014.
9. MERS ve Ebola korkusu Türkiye’yi sardı. Hürriyet, 23 Ekim 2014. http://getir.net/5sgw
10. THY'den skandal açıklama: Ebola göründüğü kadar kötü değil! Birgün, 17 Ekim 2014.
11. Rosenberg, C. Explaining Epidemics: And Other Studies in the History of Medicine. New York: Cambridge University Press, 1992.