Duyulur Dünyanın Şakası, epeydir dizilerde oyuncu kimliği ile izlenen Feride Çetin’in tümüyle tesadüfen fark ettiğim ilk ve tek kitabı. İnsanın bazen görünür (kısmen popüler) kimliği öne çıkıp baskın olunca, sanırım asli kimliği geride kalabiliyor.
Temmuz sıcağında Diyarbakır’da bir sinema filmi çekiliyor, adı; Sabırsızlık Zamanı. Set arası Suriçi’nin hatırlı mekânlarından birinde hayli uzun sohbetimizde Feride’nin yazar kimliğinden, dört yıl önce yayınlanmış kitabından, sonbaharda çıkacak olan öykü kitabından haberdar oldum.
Sonra kitabını okudum. 2015 yılında İletişim Yayınları’nda çıkmış deneme ile öykünün iç içe geçtiği birinden birinin zaman zaman diğerinin önüne çıktığı dilin çok ustaca kullanıldığı bir edebiyat ”Duyulur Dünyanın Şakası”.
Kitabı üç parçada okudum. İlk bölümü okurken geceydi. Balkonun loşluğunu sol yanımdaki mutfak lambasının yarı yansıyan ışığı kırmıştı. Dalmıştım kitaba; “Evin ruhunu ferahlatmak için eşyaların yerini değiştirmeyi çok severiz...” cümlesini henüz okumuş ve nokta demişken, birden dışarda ritmik aralıklarla bir cayırtıdır koptu. Şehir balosuna yetişmeye çabalayan dekoltesi aşırı şaşaalı son yıllarda sayıları pıtırak gibi sürekli artan dıştan giydirilmiş halde karşıda duran ışıl ışıl bir kaç binanın arasından havai fişekler belli bir yüksekliğe kadar uçuşup saçılıp fırlatıldığı yere inerken kendime geldim. Sonra kapadım kitabı.
Gecenin sabahında belediye otobüsüyle şehre (şehir derken kasıt Suriçidir, ötesi çakmadır) yollanırken kaldığım yerden sürdürdüm okumayı.
Bir başka öyküde; “Çocukların masum yaratıklar olduğunu düşünenler, onlardaki gaddarlığın ve görmezden gelme kabiliyetinin farkında olmayan ahmaklardır” cümlesini henüz bitirmiştim ki! Yolcusu olduğum sarı otobüsün zınk diye durduğunu ve sürücüsünün saniyesinde yarı beline kadar solundaki kapı üstü camdan dışarıya sarkmış vaziyette yine soldaki özel taksi sürücüsüne en bas sesiyle bağırdığını fark ettim. Neyse ki yolcular bağırıp çağırıp “etme, uyma, işimiz gücümüz var” deyince sürücü yola devam etti. Cümleye baktım, masum çocukluk hallerinden canavarlaşan yetişkin bireye dönüşmeyi ayniyle vaki olarak bir kez daha düşünerek kapadım kitabı.
Son bölümü eski bir bazalt taş evden kafeye dönüşmüş mekânda okudum. Yaşı kemale ermiş bir eski yazarın mevzu edildiği “Zamanında dergilerin ‘kusursuz sözcük ustası’ saydığı türden burada işi ne idi?” cümlesini henüz bitirmişken bir çocuk sesine başımı kitaptan kaldırdım. Konuşan erkek çocuktu, on yaşlarında, yanında yaşıtı bir de kız çocuğu. “siz, yazar mısınız?” diye sordu. Bir an önce kitaptaki yazarın akıbetini okumak için “yok” dedim. Dönüp gittiler, ilerdeki bir masada iki kadın bir erkeğin duvar dibinde oturduğu masaya iliştiler. Döndüm kitaba, ama bir yandan da ‘biraz konuşsa mıydım’ çocuklarla diye düşündüm. Hele şu öykü, kitapla birlikte noktalansın, sonrasında ben merhaba derim dedim kendime.
Kitap bittiğinde oturup yazayım dedim o ruh haliyle... Sonra başladım yazmaya! Yazı bittiğinde çocukların oturduğu masa boştu.
Hayatın, gah kurbanlardan, gah kahramanlardan dinlendiği ve insan kısmının buna göre kendi safını belirlediği tuhaf zamanlarda(n) sesleniyor Feride.
Kahraman ya da kurban; birinin yılan zehiri dili, öbürünün ise dili döndükçe ve dahi karşılık buldukça bilge(ce) seslendiği, ünlemeye gayret ettiği bir dil. Bilge diden, nefesten hikâyeyi kurmaya çabalamış yazar.
Edebiyatın usta öğreticisinin hayatın bizatihi kendisi olduğu gerçekliğinden güç alarak. Ve dahi gündelik hayatın içinde birbirini tanıyan / tanışan insanların birbirinde anlık olarak iz bıraktıklarını ama bu iz bırakışlığın izlerinin / izleğinin kimi kez zamana yenik düştüğünü! Kimi kez de zamanın imbiğinden süzülüp, zamanın sınavından geçerek hafızaya düştüğünü anlatıyor, yazıyor kitabında Feride Çetin.
“Ağır günde/ günlerde sağlam dur”mayı kendi bedeninin imtihanından geçirerek dik durmayı öğütleyen yaş almış kadın(ların) bilge sesiyle çıtayı iyice yükseltiyor “yılların kapısında duran fil” öykü-denemesinde.
“Gezgin Yıldız” ve “Cadı Ağacındaki Köstebek” öykülerinde ise bu damar bir önceki öyküdeki çapta güçlenerek; insan denen eşref-i mahlukatın zamana yenik düşerek eski bir azınlık evi misali köhne ve metruk hâline adeta gönderme yapıyor.
Size bir öneri; evinizin başköşesine izzet û ikballe kuruluveren beyaz camın cazibesine kapılıp izlediğiniz dizi kahramanlarından biri (mesela Hatırla Sevgili’nin Güzide’si) ruhunuzla özdeşleşse de, vazgeçin! Kitabın sayfaları arasına dalıp “bilmeyenler için söylüyorum, bir tek en masum olan duyacak dünyanın şakasını” diyen Feride Çetin’in kitabını benim gibi geç farkına varsanız da okuyun, seveceksiniz. (ŞD/EKN)
*Feride Çetin, Duyulur Dünyanın Şakası. İletişim yayınları 2015 İstanbul