“Ben Aysel Tuğluk… Ben Burcu Çelik Özkan… Ben Çağlar Demirel… Ben Diba Keskin… Ben Dilek Hatipoğlu… Ben Edibe Şahin… Ben Evin Keve… Ben Fatma Doğan… Ben Figen Yüksekdağ… Ben Gültan Kışanak… Ben Gülser Yıldırım… Ben Leyla Güven… Ben Mukaddes Kubilay… Ben Nurhayat Altun… Ben Sadiye Süer Baran…. Ben Sara Kaya… Ben Sebahat Tuncel… Ben Selma Irmak… Ben Servin Karakoç… Ben Yıldız Çetin… Ben Zeynephan Bilgi… Ben Zeynep Sipçik.”
Tiyatro, müzik ve sinema gösteriminin yapıldığı performans mekanı Mezopotamya Sahne’deyiz. Sahnede kayıtları yapan Roni’nin dışında sadece kadınlar var. Prova yapıyorlar. Tiyatro oyuncusu Rugeş Kırıcı elindeki metni okuyor, “Ben Leyla Güven…” diye başlıyor, hikayesini anlatıyor ve son sözünü söylediğinde ise üç genç kadın erbane çalıyor, Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) müzisyenlerinden Nurcan Değirmenci şarkıya giriyor: “Tu bedewî, tu nazîkî Leyla Leyla…
Sonra tekrar metin okunuyor, Rewşan Apaydın da sıra “Ben Servin Karakoç…“ Her kadının hikayesinin ardından elinde gitarıyla Ruken Yılmaz, dengbêj Halide ve Nuray Balık farklı dillerde şarkılar söylüyor.
Her hikaye bitiminde farklı bir ezgi çalınıyor. Sahnede heyecandan yerinde duramayan ve titizlikle “olmadı, baştan” diyerek en iyi bir biçimde sonuç almaya çalışan tiyatro sanatçısı Jülide Kural, kimi yerde hüzünlenip gözleri dolarken kimi ezgide ise alkışla tempo tutup diğer sanatçılarla dans ediyor. Provaya çay-kahve arası verildiğinde konuşuyoruz.
“Kışanak’ın kitabından okuma tiyatrosu yapabilir miyiz?”
Jülide Kural; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı’yken tutuklanarak cezaevine konulan Gültan Kışanak’ın yazdığı cezaevindeki 23 kadın siyasetçinin hikayelerinden oluşan “Kürt Siyasetinin Mor Rengi” adlı kitap ilk çıktığında “Bundan okuma tiyatrosu yapabilir miyiz” diye düşünüyor. Yaz mevsimi boyunca 390 sayfalık kitabı didik didik ederek, önce 50, daha sonra 24 sayfaya indiriyor. Her kadının hikayesini yine onların sözleriyle anlatıya dönüştürüyor.
Bunu yaparken eşitliği gözetiyor. Birçoğuyla siyasi arenada, politik eylemlerde ya da toplumsal meselelerde karşılaştığı kadınların kaç yaşında evlendiğini, kaç kardeş olduklarını, siyasete atılmadan önce yaşamlarını nasıl sürdürdüğünü okuyarak, onlarla yeniden tanışıyor.
İnce eleyip, sık dokuyarak üzerinde çalıştığı metni okurken kafasında müzikler ve görseller oluşuyor. Bunu salt bir okuma tiyatrosunun ötesine taşımak istiyor. MKM müzisyenleri ve tiyatrocularla paylaşıyor bu düşüncesini.
Her bir kadının hikayesine uygun olan çeşitli dillerde şarkılar ekleniyor projeye. Deniz Türkali de katılıyor kervana. Filmmor ise hikayeleri okunan kadınların görsellerinden oluşan bir videoart ve sinevizyon hazırlıyor. Sanat üreticisi kadınların gönüldaşlık üzerine kurulu dayanışmasıyla ortaya Jülide Kural’ın deyimiyle performatif bir deneme çıkıyor. Performansın Kenter Tiyatrosu’nda gösterimi için tarih 27 Aralık olarak belirleniyor ve başlıyorlar çalışmaya.
“Kadınların selamını aldık”
Kural, projeyle ilgili şunları aktarıyor:
“Şu anda cezaevinde olan siyasetçi kadınların, kendi hayatlarını, kendi varlıklarını bize ‘selam’ olarak bir kitap aracılığıyla göndermeleri bizim tarafımızdan görüldü. Biz sanat üreten kadınlar bu selamı aldık ve dedik ki, ‘Peki, biz bunu görüyoruz, tarihe düştüğünüz notu da önemsiyoruz.
"Çok anlamlı buluyoruz. O yüzden de bu duvarların ötesindeki erillik, bu etrafımıza örülmüş bütün duvarlar aslında bize vız gelir’ demenin bir yolunu bulduk. Bunu sanatın diliyle, sanatın gücünü kullanarak, estetik bir kaygıyla üretiyoruz. Bunun altında hiçbir profesyonellik yok. Tamamen dayanışma amaçlı.”
“Onlar biziz, biz de onlarız”
Bu dayanışmayı çok anlamlı ve kıymetli bulduğunu ifade eden Kural, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Çünkü tam da hepimizin birbirinden koparılmaya, yalnızlaştırılmaya, korkutulmaya çalışıldığı bir dönemdeyiz. En çok da kadınlar bu süreçte daha dirençli ve net bir duruş sergileyebiliyorlar.
“27 Aralık’ta sahneye çıktığımızda sözlerimizle, müziğimizle, sinemacı arkadaşların üretimini bir araya getirerek, aslında sahneden ‘Etrafımıza hangi duvarı örerseniz örün, biz o duvarların çok daha ötesinde özgürlük yolculuğumuzu her durumda devam ettireceğiz’ demenin bir yolunu arıyoruz.
“Birilerini duvarların arkasına attığınız zaman, duvarın bu tarafında duranlar, onların varlığını devam ettiriyorlar. Aslında onlar biziz, biz de onlarız.”
Kadınların hikayelerini okudukça her biriyle farklı bir ilişki kurduğunu anlatan Kural, “Onlarla kişisel bir ilişki kurdum. Her biriyle yeniden tanıştım, konuştum. Ve zaten sahnede de olabildiğince o kişisel yanlarını anlatmaya çalıştım” diyor.
“Siyasetçiyi siyasi nedenle hapse atmak çok saçma”
Kural’a cezaevindeki kadınların bu çalışmadan haberdar olduğunu hatırlatıyorum.
Kural ise şöyle devam ediyor:
“Duymuşlar ve çok mutlu olmuşlar. Özellikle bugünlerde her şey çok zor. Herkesin her şeyi unuttuğu ve her olumsuz şeyin normalleştirildiği dönemlerden geçerken birilerinin karşılık beklemeden onları düşünmesi ve onlar için bir araya gelmesi kolay bir şey değil.
“Onlar bunu anlar, bunun sanat yoluyla yapılıyor olması oradaki arkadaşların nitelikleri dolayısıyla da çok kıymetli.
“Oradaki arkadaşların orada bulunma nedenleri bizim açımızdan çok net. Tamamen siyasi nedenlerle tutuluyorlar.
“Bir siyasetçiyi siyasi nedenlerle hapishaneye atmak kadar saçma bir şey olamaz. Yapması gereken şey siyaset ama onu yaptığı için içeride bu insanlar.
“Eğlenceli olacak, trajik bir şey yapmıyoruz”
“Eğlenerek provaları sürdürüyoruz. Çok tatlı bir şey olacak. Çok eğlenceli yapıyoruz. Öyle üzgün, gözyaşlarıyla ya da trajik bir şey yapmıyoruz.
“Tam tersine kadınların mücadelesinin bir yanında hep böyle güler yüzlü renkli olduğunu söylüyoruz. Tabii ki hüzünlerimiz var ama hüzünleri aşabilecek kadar güçlü bir mücadele gücümüz var.
“Birbirimizi sağaltarak yürümeyi becerebiliyoruz. Birimiz düştüğünde diğeri onu kolundan kaldırır, yürürüz. Şu anda da galiba hepimiz için böyle bir süreç yaşanıyor.
“Bunları yapıyor olmamızın nedeni, o kadınların o duvarları yıktığını göstermek. Asıl hedefimiz bunların hiçbirinin bu yolculuğa engel olamadığını anlatmak.
“Çünkü kadının özgürlük konusundaki kararlılığına bir kez daha vurgu yapmak istiyoruz. Bunu daha estetik, daha eğlenerek ve en güzel haliyle sunmaya çalışıyoruz.
“Burada gördüğünüz sanat üreten kadınların her biri bunun bir parçası. Ben yöneten pozisyonda olduğum için öne çıkıyorum ama buradaki her kadın bu projenin önemli bir ayağı. Kim yönetiyor, isim falan olmayacak. Önemli olan isim değil.
“Morda birleştik”
“Kitabın isminde hem kürtlük vurgusu hem de siyaset vurgusu var. Tabi ki sonuçta bu kadınların hepsi Kürt oldukları için bu yaptırıma uğradılar. Dolayısıyla o vurgunun olmaması imkansız ama bizim yaptığımız şey bunu aştı.
“Sadece orada kalmadık. Kürt siyasetindeki mor rengi aldık ve dayanışma ağına dönüştürdük.
“Deniz Kürt değil, ben değilim ama buradaki mesele o etnik kimliğin dışında bir şey. Biz burada morda birleştik aslında. Çünkü o mor renk Kürtlüğü de çingeneliği de bütün ötekileri de kapsıyor dedik.
“Hiçbirimizin kimliğinin şu ya da bu olmasının bir önemi yok. Bu duvarı yıkacağız. Bu duvar cezaevi duvarı da olsa, hayatın bize koyduğu duvar da olsa, devletin koyduğu duvar da olsa biz onu yıkacağız.”
“Diyarbakır’a da götürülecek”
“İstanbul’un ardından projeyi Diyarbakır’a da götürmek istiyoruz.
“Bu aslında tek gösterim olarak planlanmıştı. Şimdi duyuldu ve bir çok yerden talep var.
“Gültan Kışanak’ın belediye eş başkanı olduğu Diyarbakır bizim için anlamlı.
“Ben çalıştığım için diğer yerlere gidemem ama yerime birini yetiştiririm, belki arkadaşlar devam eder.
Erkeklere de açık
27 Aralık Perşembe günü, saat 20:00’de Kenter Tiyatrosunda yapılacak performans erkeklere de açık olacak. Kural, “Bunu sadece kadınlara yönelik yapmıyoruz. Çünkü bu dayanışmanın ne anlama geldiğini görmeleri açısından asıl izlemesi gereken erkekler” diyor ve ekliyor:
“Bütün politik yaptırımlara inat sanat yoluyla biz birbirimizi daha iyi anlayabiliriz. Çünkü kalıcılık duyguyla kalan şeydir. Akılla kalan şey önemlidir ama duyguda kalan şey çok yaralar, kalpte kaldığı zaman onu hiç unutmaz ve devam eder insan. Herkesi bu dayanışmaya bekliyoruz.” (BD/EKN)