Ergenlikten erişkinliğe geçişte zorlu bir kavşak…
Vicdani reddin hayat boyunca sürecek komplikasyonlarını göze alamayanlar için mecburi bir hizmet…
Bir gencin fiziksel veya psikolojik uygunsuzlukları bir yana, toplumsal hayatın normal akışında hazırlanılması imkânsız gayet sert bir dönem…
İsrail’de her iki cinsiyetten insanların yapma zorunluluğu bulunan askerlikte gençler epeyce sıkıntı çekebiliyor. Crossings başlıklı belgesel esasen erlerin müşkül durumlarını irdeleyip eğitime rağmen askerlikte verilen sorumluluklar için yeterli olup olmadıklarını sorguluyor.
Fakat filmin odaklandığı diğer mevzu genç askerlerin ister istemez görevlendirildikleri askerî kontrol noktaları ve oralarda Filistin halkının çektiği azap. İsrail topraklarını kendi yaşadığı bölgelerden ayıran korkunç duvarı aşmak için her gün kontrol noktalarından geçmek zorunda kalan insanlar, hayatlarında belki ilk defa böylesine bir sorumluluğu üstlenmiş erlerle çatışmaya da girebiliyor.
Yönetmen Itzik Lerner’in 2020 İsrail yapımı 88 dakikalık belgeseli gençlerin hayata atılmadan önceki bu çetin süreçlerinin bedellerini kurcalarken devletin ayrımcı politikasına istinaden coğrafyayı fazlasıyla bölen duvar örme politikalarını da sorgulamış oluyor.
Son zamanlarda Diyarbakır’ı ikiye ayırmasından kaygı duyulan ve “Berlin duvarı” benzetmesi yapılan inşaat günün birinde benzer dinamiklere yol açar mı? sualinin akla gelmemesi de adeta imkânsız.
Hayfa Film Festivali programında yer almış Crossings belgeselinden yola çıkarak, durmak bilmeyen baskıcı İsrail rejimine rağmen ülkedeki tabuları tartışmaya açabilen muhalif sinemacıların Türkiye’deki meslektaşlarına kıyasla daha özgürce davranabildiğini bir kez daha söylemek de abes olmasa gerek.
Acemilik başa bela!
Filistin coğrafyasını kuşatan duvar her geçen gün daha geniş bir yüzölçümünde etkisini hissettiren, aşılması gayet problemli bir bariyer haline gelmiş, kontrol noktalarından geçiş adeta bir işkenceye dönüşmüş vaziyettedir. Filmde upuzun ve gayet sıkışık tünellerde sıranın kendine gelmesini sabırla bekleyen yüzlerce insanın cefasına yakından şahit oluyoruz. (Ya pandemi sırasında maruz kalınan dinamikler?)
İnsan boyunu aşan madeni turnikelerden geçtikten sonra duyulan hürriyet hissini başka duygularla karşılaştırmak zor olsa gerek.
Netanyahu rejiminin dur durak bilmeyen bir şiddet ve muhtelif manevralarla yoluna devam ettiğini de bu vesileyle hatırlamakta fayda var.
Bu arada Kalandiya, Raşel, Tomer gibi askerî geçiş noktalarında alınmış muhtelif güvenlik önlemlerinden, genç askerlerin kimlik kontrolü yaptıkları daracık kulübelere varana kadar konuya ayrıntılarıyla vâkıf oluyoruz.
Aslında çoğu asker bu görevi isteksizce yerine getirmektedir. Belki o ana kadar yüzleşmek istemedikleri ve aslında yüzleşmek zorunda kalmadıkları çatışma dinamiğiyle karşı karşıya, onlara düşman olarak tanıtılmış Filistinliler’le yüz yüze kalmaktadırlar. Onlardan duygularını bir tarafa bırakıp disiplinli bir şekilde kuralları uygulamaları beklenmektedir fakat bazı anlarda artan gerginliklerle baş edecek donanıma sahip olmadıkları kesindir. Ne de olsa bu göreve getirilmeden önce aldıkları eğitim her zaman yeterli ve isabetli değildir. Zaten aralarından bazıları çok daha aktif bir görevde yer almak isteyen agresif tiplerdir, bazıları ise otoriter davranamayacak kadar yufka yüreklidir.
Bu arada Filistinliler bazen duruma belirli bir hiddetle isyan edebilmektedir; işine geç kaldığı için veya çocuğuna vaktinde yemek götüremediği için bu zorlu süreçten örselenmiş şekilde çıkanlar vardır. Aynı ortamda bulunan ve hayatında belki ilk defa bu kadar zorlayıcı tecrübeler yaşayan genç askerlerden bazıları akabinde milliyetçi zihniyete kendini kaptırmakta, bazıları ise askerlikten tamamıyla soğumaktadır.
Masumiyetin sonu
Sinemada, gençlerin masumiyetini yitirip ergenlikten erişkinliğe geçerken çektiği acıları, genelde toplumsal yaşam içinde irdeleyen filmlerin askerî versiyonu sayılabilir Crossings.
Fakat birçok karaktere birden odaklandığımız için, belki de çekimlerin zorlu bir ortamda gerçekleşmesi yüzünden o derinliğe sahip olamıyor, sanki farklı farklı tecrübelerden yola çıkarak seyirci genel bir izlenime vâkıf olabiliyor.
Daha kısa tutulması arzu edilebilir filmde çarpıcı bazı detaylar yok değil tabii ki. Mesela genç bir erkek er kontrol noktasından geçen Müslüman kadınları pürdikkat izlerken ne zaman yaklaşmakta olan kara çarşaflı bir kadını görse, ağzından “İşte bir ninja daha” cümlesi dökülüveriyor.
Askerî botların ayağını acıtmasını şikayet edenlerden, disipline aykırı davrandığı için 20 gün hapis yatana, şişman olduğu için beklenen performansı gösteremeyenden, kurşun geçirmez yeleği fazla ağır bulanlara, her iki cinsiyeti temsilen gayet geniş bir yelpaze var filmde. Askerliğin ve eğitimin bilhassa ilk günlerinde gözyaşlarını tutamayan genç kadınlar dışında, asla eline “insan öldüren” silahları almak istemediğinden ağlayan bir erkek askere de rastlıyoruz.
Askerlik yapmakta olan çocukları için haklı olarak endişelenen anne detayı her zamanki gibi bu filmde de yeterince irdeleniyor.
Onları sert bir eğitime tabi tutarken bağırıp çağırmaktan, azarlayıp hakaret etmekten de geri durmayan ve Lady Gaga’ya benzer fiziğiyle dikkat çeken üstlerine erkek erlerin, bir kadına boyun eğme söz konusu olduğundan itaat etmekte zorlandıklarına da tanık oluyoruz.
Çatışma simülasyonları sırasında, birbiriyle çoktan samimi olmuş kadınlı erkekli erlerin birbirlerini bertaraf etmesi beklenirken bıyık altından gülümsemelerine mani olamadıkları da kameralara yakalanan ayrıntılardan.
Sivil hayatlarında genellikle dışlanan bazı gençlerin askerliğe zor bela alıştıktan sonra kendilerini güçlenmiş hissettikleri, askerlikteki sosyalleşmeden ve üniformanın kendilerine kazandırdıklarından kolay kolay vazgeçememe ihtimalleri de ortaya çıkıyor.
Askerlik için “Beni hayata hazırlıyor” diyenlerin aksine “Hayatımı mahvetti!” diyen de var. Hayatın sınırsız özgürlüklerle dolu olması beklenen bir döneminde aşırı disiplin yüzünden törpülenmiş ruhlarla karşılaşmamız hiç de şaşırtıcı olmasa gerek!
Kontrol noktalarında yaşananlar arasında 14 yaşındaki Filistinli bir oğlanın başına eğreti bir başörtüsü geçirerek bariyerleri kadınlarla birlikte geçme teşebbüsü ve Şeker Bayramı için Mescid-i Aksa’da namaz kılmak isteyenlerin yüksek sayısı yüzünden yaşanan yoğunluk ve buna bağlı olarak erlerin ekstra gerginliği sayılabilir.
Fakat sonuçta akılda kalan asker bir genç kadının askeriye hakkında “Demokratik değil” betimlemesi.
Demokrasinin yeşerebilmesi için zaten duvarların yıkılması şart! (MT/AS)