Annesini bodrumda,
Babasını kırsalda,
Kendi gözünü serhildanda kaybeden
Bir çocuğum ben.
Kürtçe öfkelenmem çok mu?
Bir laboratuar gibi
Bugün artık Suriye emperyalizm için, Sur-Cizre faşizm için bir laboratuar işlevi görüyor. Yapılanlar ve elde edilen sonuçlar gizlenmiyor. Ya duvarlarda ya da soyulup teşhir edilen insan bedenlerinde sergileniyor. Faşizmin sınıfsal niteliği ile “Türk’sen öğün, değilsen itaat et”, “Biz geldik kızlar nerede”, “Ensarullah (Allah’ın askerleri) burada,” biçimindeki duvar yazıları birbirini tamamlıyor.
Duvardaki PÖH, “artık faili meçhuller yok” diyen Davutoğlu’nu doğruluyor. Devletin artık Çatlı, Kırcı gibi taşeronlara, Gladyovari örgütlenmelere ihtiyacı yok; çünkü ihtiyaca göre güncellenip kurumsallaşan yapısıyla, yani PÖH, JÖH vb. örgütlenmeleriyle kendi işini kendisi görüyor.
Vaktinde, İspanya İç savaşı sırasında bombalanan Guernica’yı Picasso resmetmiş ve faşizmin yüzünü/niteliğini teşhir etmişti. İlhan Berk’in deyimiyle “Bir su üşüdü/Guernica’da herkes gördü.”
Bugün Sur’da, Cizre’de gördüğümüz duvar yazıları, Guernica’nın tersine faşizmi teşhir eden değil faşizmin bizzat kendisi olan yazılardır. 21. yüzyılda faşizm nedir; bunun Kürt coğrafyasındaki izdüşümü nasıldır sorularına verilmiş, görselliği de olan, kısa ve anlaşılır yanıtlardır.
Ortadoğu’daki emperyalizme bakıp Türkiye’deki faşizmi yorumlamak, Sur’da boş bir binaya dahi neden yüzlerce kurşun sıkıldığını anlamayı kolaylaştırıyor. Ölü bedenlerdeki izlerle, duvardaki izler örtüşüyor; sınıfsal parmak izleri aynı.
“İnsan yaşadığı yere benzer” demiş sevgili Edip Cansever. Bunu biraz daha ileriye götürüp, “İnsanın niteliği eyleminde gizlidir. Duvardaki yazılar, ceset izlerindeki faşizmin sınıfsal özelliğidir” diyebiliriz.
Faşizm, aynı zamanda bir halkla ilişkiler etkinliğidir
Bugün bunca yıkıma, bunca zulme rağmen suskunluk ağır basıyor, hatta Sur’a-Cizre’ye yönelik saldırılara destek veriliyor. Çünkü bugün artık faşizm, aynı zamanda bir halkla ilişkiler etkinliğidir; bir rıza oluşturma aracıdır. Çeşitli konularda gündeme getirilen çalıştaylar, “çözüm” adı altından yaşatılan oyalamalar bunun yalnızca bir parçasıdır.
Bir adım atılacağı zaman, iktidara yakın sivil görünümlü kişi ve kurumlar devreye sokulmaktadır. Yeni anayasanın “milli ve yerli” olacağı söyleminin STK’lar aracılığıyla dillendirilmesi veya Erdoğan’ın “Yeni anayasa çağrısı 300 STK tarafından destekleniyor. Ve bu sayı daha da yükselecek”, “Yeni anayasa istemeyenler mevcut darbe anayasasından memnun demektir” biçimindeki ifadeleri bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Franco’nun 3 F’si veya rıza oluşturma yeteneği
Faşist diktatör Franco’nun İspanya’yı 3 F ile (Futbol, Fado ve Fiesta) yönettiğini söylediği bilinir. Benzer şekilde Franco’nun İspanya’daki Bernabeu stadyumunu kast ederek “Bana 100 bin kişilik bir uyku tulumu yapın” dediği de söylenir. Salazar’a atfedilen “futbol olmasaydı Portekiz’i yönetemezdim” sözü de futbolu aşacak biçimde diktatörlerin halkı uyutma ve rıza oluşturma araçlarına verdiği öneme işaret eder.
Bugün faşizmin şiddet eşliğinde Goebbelsvari yöntemleri (yalan, manipülasyon vb.) öne çıkarması, Franco’nun 3 F’sini aşan boyutta bir yöntem zenginliğine ulaşıldığının işaretidir. Sur’un yıkılması sonrasında kentsel dönüşüm bağlamlı planın, reklam metnini anımsatan bir jargonla sunulması veya istihdamda esnekliğin yani güvencesizliğin “Harf karmaşasını kaldırıyoruz” denilerek müjdeli bir haber biçiminde öne çıkarılması, rıza oluşturma konusunda Franco’dan bugüne ne denli yol alındığını gösteriyor.
Faşizmin sınıfsal temeliyle kitle tabanı aynı şey değil
Gezi’deki saldırılar da Roboski de Soma da nasıl faşizmin ifadesiyse, Türkiye Kürdistanı’nda bugün yaşanmakta olanlar da faşizmin ifadesidir. Devletin bir bölgeyi diğerinden bir sorunu ötekinden ayırarak saldırması, nedenleri farklı iki ayrı olgu olarak gösterebilmesi, onun başarısı, devrimci-demokrat güçlerin ise başarısızlığı veya dağınıklığıdır.
Doğrudur, Lenin’in dediği gibi “Hiçbir diktatör iç savaş çıkarmadan gitmez” ama bugün yaşananlar, gitmekte olan bir diktatörün iç savaş çıkarması değildir.
Daha kısa bir süre önce UNESCO korumasına alınmış Sur ilçesi yakılıp yıkılıyor. Sınıflar mücadelesinde faşizmin yeri budur. Halkı, egemen sınıfların istediği hizaya sokmak gerektiğinde tarihi önem, koruma vb. değerler hiçleşir, sınıfa karşı sınıfın gücünü göstermek, her şeyin önüne geçer.
Türkiye Kürdistanı’nda ‘90’lı yıllarda yaşanan “düşük yoğunluklu savaş” da bugün yaşanmakta olan “yüksek yoğunluklu savaş” da egemen sınıfların yönetememe krizinin dışavurumudur; faşizmin dönemsel ifadesidir. Bu bağlamda Sur’da-Cizre’de yaşananları, bölgedeki iradelerin taktiksel hamleleri ile açıklamaya kalkarsak, resmin bütününü görme, dolayısıyla olup biteni anlama şansımız olmaz.
Emperyalizmin ihtiyacı, faşizmin işi
Emperyalizmin varlığı, faşizm tanımı için bir önkoşuldur. Emperyalizmle artan ilişki ve bu bağlamdaki görevler, faşizmin çapını da derinliğini de artırır.
Bugün artık örgütsel ve toplumsal tüm dinamiklerin boy hedefi yapılması; “ya teslimiyet ya yok oluş”un dayatılması, emperyalizmin ihtiyacıdır, dolayısıyla faşizmin işidir.
Her türlü şiddetin faşizm olarak tanımlanması elbette ki doğru değildir. Faşizm, yalnızca şiddet de değildir; anayasası, yasaları, organları ve kurumlarıyla bir rejimdir. Sermayenin “en emperyalist” unsurlarının diktatörlüğü, en önemli kıstastır. Ancak bu kıstası sermayede değil partide/hükümette aramak yanıltıcı olur. “En emperyalist unsur” AKP değil onun hizmet ettiği sermayedir. Emperyalistlik, onun değil işbirliği içinde olduğu sermayenin niteliğidir.
Goebbels vaktinde, “Gazeteciler bir piyanonun tuşları gibi olmalı, biz o tuşa bastığımızda istediğimiz sesi çıkarabilmeliyiz”demişti; bugün tuş olmayı kabul etmeyenler ya işten atılıyor ya da Dündar ve Gül’e yapıldığı gibi tutsak ediliyor. Dünyayı ve ülkeyi yeniden paylaşma hesapları içinde harekete geçen sermaye güçlerinin artık alternatif tonlu tek bir sese, tek bir notaya tahammülleri yok. O halde bugün enstrüman olma ve halkların birleşik gücünün senfonisini oluşturma zamanıdır. Tuş olmamak için alternatif budur. (MY/HK)
Cizre fotoğrafı: Vecdi Erbay 3 Mart 2016